Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
B / Bünyamin Topçuoğlu - Büyük Cevşen
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:20:42 ÖS »
Bünyamin Topçuoğlu - Büyük Cevşen
9 / 00:02:52:30 / 157,93 MB



Bünyamin Topçuoğlu - Büyük Cevşen (9 / 2:52:30)
--------------------------------------------------------------------
Bünyamin Topçuoğlu - 01 Delailün Nur  36:01
Bünyamin Topçuoğlu - 02 Duayı Tercümanı İsmi Azam  08:37
Bünyamin Topçuoğlu - 03 Duayı İsmi Azam  04:15
Bünyamin Topçuoğlu - 04 Evradı Kudsiye  36:15
Bünyamin Topçuoğlu - 05 Münacatı Üveys el Karani  03:04
Bünyamin Topçuoğlu - 06 Münâcâtül Kur'an  55:40
Bünyamin Topçuoğlu - 07 Sekine Duası  02:16
Bünyamin Topçuoğlu - 08 Tahmidiye  22:11
Bünyamin Topçuoğlu - 09 İsmi Azam Mertebesinde Bir Dua  04:08




Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap



İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
2
Cuma Hutbeleri - Vaazları / Çocuk Terbiyesi
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 10:56:30 ÖÖ »


Çocuk Terbiyesi

Terbıye Çocuğun iyi yetenek (kâbiliyet, istidad) ve eğilimlerini geliştirme ve kötülerini silme işine denmektedir. Terbiye, sistemli olarak çocuğu etkileme ve iyi alışkanlıklar vermekle mümkündür. Etkileme ve iyi alışkanlıkların verilmesine ne kadar erken başlanırsa sonuç o kadar mükemmel olur.

Ferdin fıtratında, doğuştan getirdiklerine tabiat, sonradan kazandıklarına kültür diyecek olursak terbiyeyi daha vecîz bir ifâdeyle; “Terakkî eden, ilerleyen insanlık kültürünü yeni nesillere aktarma ve doğuştan getirdiği kapasitelerini geliştirme, inkişâf ettirme faaliyetidir.” diyebiliriz.

Terbiye, konuşmakla değil icrâatla, yâni fiiliyâtla olmalıdır. Diğer taraftan yetenek ve eğilimleri geliştirirken, yâni çocuğa şahıs terbiyesi verilirken, aynı zamanda çocuğun sosyal eğilimlerini de geliştirmek gerekir ki terbiye sosyal bir yönde kazanılmış olsun. Böylece çocuk bencil olmaktan kurtulur. Kazandığı niteliklerle cemiyete faydalı bir fert olur. Sosyal olarak yetiştirilmeyen çocukların nitelikleri ne olursa olsun, kendilerini cemiyete ve cemiyet kurallarına uyduramazlar. Her zaman her yerde şahsî çıkarlarına bakarlar. Hattâ bâzan o kadar ileri giderler ki, menfaatleri için her şeyi yapabilirler. Topluma karşı gelirler. Örf, âdet, kânun tanımazlar.

Demek ki, terbiyenin gâyesi, iyi bir insan yetiştirmek ve bu insanı cemiyete faydalı hâle getirmektir.

Bilindiği gibi insanı insan yapan dört özellik vardır:

1-Zekâ ve fikir,

2-Ruh,

3-İrâde,

4-Konuşma.

Bu özelliklerin de sosyal yönde ayrıca geliştirilmesi ve terbiyesi gerekir. Çocuk terbiyesinin esâsını, insandaki bu dört unsurun terbiyesi teşkil eder.

Büyüklerine karşı saygıyı, hitâb etmesini ve edebini gözetmesini belletmelidir.

Çocuk terbiyesinde, en başta anne ve baba olmak üzere, bütün âile efrâdının, mürebbiyenin, öğretmeninin rolü inkâr edilemez. Ancak annenin yerini hiçbir kimse tutamaz. Fakat anne sevgi ve şefkati dolayısıyle, çocuğun yalnız iyi taraflarını değil, noksan ve kötü taraflarını da görmesini bilmelidir. Öyle yetiştirmeli ki kendine olan güven duygusunun tek başına hareket etme ve karar verme yeteneğinin gelişmesine yardımı olsun.

Anne ve baba, çocuk için tam bir örnek olmalıdır. Çocuğun yanında büyükler çok titiz davranmalı, konuşma ve hareketlerine son derece dikkat etmelidir. Hele konuşmaları ile hareketleri aslâ çelişmemelidir. Çocuk büyüdükçe evdeki büyüklerin birbirlerine saygı ve sevgi ile davrandıklarını görerek kendisi de aynı şeyi yapacak, söylemesi istenen nezâket sözlerini ise, ancak âilesinden duya duya öğrenecektir.

Diğer taraftan anne baba tam bir fikir ve görüş birliğinde olmalıdır. Yâni anne ve babadan biri sert davrandığı zaman diğeri şefkat göstermemeli, biri tarafından verilen cezâ, diğeri tarafından affolunmamalıdır. Bilinmelidir ki, yerinde ve haklı olarak verilen cezâ, çocuğun sevgisini hiçbir zaman azaltmaz. Bilakis ciddî ve yerinde cezâ veren anne baba, körü körüne sevgi gösteren, her şeye göz yuman anne ve babadan daha çok sevilir, sayılır. Demek ki çocuk terbiyesinde sevgi, şefkat ve bağlılık mühim olmakla berâber, ciddiyet ve geçici sertlik de çok önemli birer faktördür.

Çocuğa iyi bir terbiye verebilmek için, anne baba ve diğer âile fertlerinin bütün terbiye prensiplerini tam uygulamasıyla berâber, âile hayâtının düzenli olmasının yanında anne babanın da iyi geçimli olması şarttır. Anne baba geçimsizliği, hele ayrılığı kadar çocuk rûhunda fırtınalar koparan bir hâdise yok gibidir.

Unutulmamalıdır ki, çocuklar anne babayı ideâl birer insan olarak görürler. Onlar gibi olmak ve onlar gibi hareket etmek isterler. Huy ve alışkanlıklarını çabuk kaparlar. Onun için çocuk dünyâya geldikten sonra, anne ve baba bütün yönleriyle, olduklarından daha iyi olmak mecbûriyetindedirler.

Kardeşi olmayan çocukların terbiyesi daha zor ve hattâ bir problem olabilir. Halbuki birkaç çocuğun terbiyesi daha kolaydır.Her çocuk kendiliğinden itaat etmesini ve uysallığı öğrenir. Kardeşlerinin de istekleri olabileceğini ve onların da anne baba sevgisine en az kendisi kadar ihtiyâcı olduğunu anlar. Daha doğrusu her şeyini kardeşleriyle paylaşmasını bilir. Böylece karşılıklı sevgi ve hürmeti erkenden öğrenen çocuklar, cemiyete kendini hazırlayarak yetişir. Ancak anne ve babanın her çocuğa aynı sevgi ve bağlılığı göstermesi şarttır.

İyi bir terbiye verebilmek ve cemiyete faydalı bir fert yetiştirmek için para ve servete ihtiyaç yoktur. Hattâ zenginlik ve lüks hayat, ekseriyâ çocuğun fenâ yetişmesine sebeb olabilir. Çünkü acı da olsa, varlık içindeki bâzı anne babaların kendi zevk ve eğlencesini düşünerek, çocuklarını ihmâl ettikleri bir gerçektir. Hâlbuki anne babanın bu ihmalleri çocuk rûhunda fırtınalar koparabilir ve bu fırtınaların, çocuğu nereye sürükleyeceği belli olmaz. Diğer taraftan, zenginlik ve hudutsuz imkânlar, çocuğu kötü yollara saptırabilir.

Müşâhede ve tecrübelere göre, yokluk içerisinde büyümesine rağmen iyi terbiye alan çocuk, daha fazla insan sevgisiyle yetişmekte ve cemiyete daha faydalı olmaktadır. Fakat bu, “Âilelerin çocuklarının daha iyi yetişmesi için fakirlik şarttır.” mânâsına alınmamalıdır; ama âile varlıklı olsa bile, bu varlık çocukta şuurlaştırılmamalı ve çocuk âile servetine güvenmeden yetiştirilmelidir.

Garb müellifleri çocuk terbiyesinde din, cezâ ve mükâfât, oyun ve oyuncaklar, okul gibi faktörlerin önemli olduğunu bildirirler.

Çocuk terbiyesi eğitimciler kadar dinlerin de belli başlı mevzularındandır. Hayâtı, dünyâ ve âhiret olmak üzere iki büyük safhada, ikincisini birincisinin devâmı olarak takdim eden İslâm dîni; insan ömrünü de doğum öncesinden başlayarak çocukluk, erginlik, yetişkinlik, olgunluk ve yaşlılık olarak safha safha, fakat bir zincirin halkaları şeklinde bütün olarak ele alır. Bu arada çocuk terbiyesinin esaslarını, modern pedagogların uzun araştırmalar sonucu elde ettikleri umdeleri de içine almış bir halde, mükemmel bir sistem şeklinde tesbit etmiştir. Çocuk terbiyesiyle ilgili hükümler incelendiğinde, garp müelliflerinin saydığı faktörlerin asırlardır İslâm dîninde var olduğu görülür.

Altı yaşını dolduran çocuk, harfleri, rakamları, kelimeleri anlayabilecek, okula gidebilecek bir durumdadır. Ayrıca o güne kadar bilmediği çalışma ve sorumluluk duygusu, başarıya ulaşma ve yarışma çabası da belirmiştir. Cemiyet geleneklerine ve kânunlara uymasını bilir veya uymak için gayret sarf eder. Kiminin yetiştiği çevre îcâbı görgü ve terbiyesi az, kiminin zekâsı türlü sebeplerle gelişmemiş, kimisi bütün gün anne babadan uzak kalabilecek serbestliğe ulaşmamış olabilir. Böyle çocuklar, okul düzenine ve ortamına uyamazlar, uysalar bile öğrenimde başarısızlığa uğrarlar.

Çocuğun okul düzenine uyamayışının muhakkak bir sebebi vardır. Bu sebepler fizyolojik, sosyolojik veya psikolojiktir. Yâni çocuk okuldan önce veya okul sıralarında geçirdiği hastalık ve sakatlıklar, rûhî rahatsızlıklar, sosyal çatışmalar yüzünden bu duruma gelmiştir. Okula karşı gösterilen tepkinin ve başarısızlığın sebebi ne olursa olsun, çocuk bütün şahsiyeti ile bunun tesiri altında kalır.

Görülüyor ki, okula ve öğretmene çok sorumluluklar düşmektedir. Çünkü öğretmenlik, yalnız okuyup yazmayı öğretmek, bilgi vermek değildir.

Öğretmenin her çocukla ayrı ayrı uğraşması, gelişme mekanizmalarını incelemesi, yetiştiği çevreyi, evdeki hayâtını, sıkıntılarını, korku ve endişelerini bilmesi, hâşin ve dengesiz çocuklara özel ilgi göstermesi gerekir. Fakat bütün bu sorumlulukları öğretmene yüklemek insafsızlıktır. Bu problem âile-öğretmen işbirliği ile berâber çözülmelidir.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
3
Hz Muhammed S.A.V Hayatı / HZ. Muhammedin Davranış Modelleri
« Son İleti Gönderen: anadolu Bugün, 10:48:36 ÖÖ »


HZ. Muhammedin Davranış Modelleri
       
Peygamberimiz Hz Muhammed (SAV) efendimiz, doğup büyüdüğü Mekkenin Kureyş toplumu içeresinde, doğruluğu, dürüstlüğü, cömertliği, tevazu ve vakarlığı ile halkın güvenini kazanmış tı. Bir gün müşriklerin lideri Ebu Cehil Peygamberimize, “  Ya Muhammed biz senin sözünün doğruluğuna inanıyoruz. Zira sana Muhammedül  Emin ismini veren biziz. Biz senin Peygamberliğine inanmıyoruz “demiştir.

Hayatında şaka da olsa yalan konuşmamış, kimseyi incitmemiş, doğruluk ve dürüstlükten ayrılmamış, insana insan olduğundan dolayı değer veren insanlık için örnek insan. Çocukluğunda ve gençliğinde, Etrafındakilerin hak ve hukukunu daima gözetir, yardımlaşmayı sever, muhataplarıyla yumuşak tonla konuşurdu. Kendisinden bir şey istendiğinde varsa mutlaka verir, var olanı yok demezdi.  Eğer muhatabı yardım isteğini ısrar ederse  bir yerden ödünç alır, ihtiyacını giderirdi.         

Yüce Allah onun hakkında Kuran-ı Kerimde şöyle buyurmuştur.”O, nefis arzusu ile konuşmaz. ( Size okuduğu ) Kuran ancak kendisine bildirilen bir vahiydir.

Necm/ 3-4 .  Cenab-ı Hak, efendimizi, her hususta vahyi ilahiye dayanarak konuştuğunu, kendi arzusu ile bir söz söylemediğini beyan etmektedir. Bu yönüyle Peygamberimiz ( sav) efendimizin hayatının Kuran olduğunu görüyoruz. Bundan dolayıdır ki, efendimiz bütün insanlık için modeldir. Efendimiz bir hadis-i şerifinde, “ Rabbım beni terbiye etti. O, ne güzel terbiye etti.” Buyurmuştur. Kenzul Ummal, 11/406. Yüce Mevlamızın terbiye ettiği efendimizin, gelmiş ve gelecek tüm insanlık için örnek ve rehber olması tabiidir. Onun söz ve davranışları insanlık için huzur ve mutluluk kaynağıdır.                 

Yüce Allah,  Ayet-i Kerimesinde  (cc) şöyle buyurdular,” And olsun Allahın Resulünde sizin için, Allaha ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allahı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” Ahzab / 21 . Dünya ve ahiretimizin mamur edilmesi için efendimizin hayatının örnek alınması gerekmektedir. Onun örnek alınması, sünneti seniyyesinin yaşanması ile mümkündür. Onun sünnetine baktığımızda, insana saygı  ve sevgiyi , merhamet,, şefkat ve hoşgörüyü görüyoruz. Doğruluğu, dürüstlüğü, hakkaniyeti görüyoruz. Kul ve komşu haklarını, ana- babaya ihsanı, kadın haklarına saygıyı görüyoruz. Vel hasıl onun hayatına baktığımızda insana yakışır hayat tarzı görüyoruz. bu hasletlere sahip olduğumuzda, evimizde ve toplumda huzur ve güven oluşacaktır. Aile yuvamızda ve içinde bulunduğumuz cemiyette arzu ettiğimiz saygı, sevgi ve hoşgörüyü bulamıyorsak sebebini kendimizde aramalıyız. Tek çare evrensel peygamberimiz Hz Muhammed Mustafa (sav) efendimizin hayatını örnek alarak yaşamaktır. Neyi, nasıl yapmamızı tavsiye etmişlerse aynen yapmak, neden uzak durmamızı istemişlerse hemen terk etmektir.                   

Dünya ve ahiretimizin huzur ve mutluluğu, efendimizin hayatını örnek alıp yaşamağa bağlıdır. Öyle ise onun tavsiyelerini mutlaka nazarı dikkate alıp sözlerini ve davranışlarını örnek almak gerekir.. Bizlere emanet ettiği, iki  asıl kaynak olan Kuran-ı Kerim ve sünneti seniyyeden beslenmeye devam etmek lazım gelir. Bu dünya üzerinde yaşayan İslam ümmetinin kendi aralarındaki birlik ve beraberliği, huzur ve barışı sağlamak için buna ihtiyaç vardır. İki kaynaktan beslenebilmek için okumanın gerekli olduğunu idrak edelim. Efendimizin” İki günü eşit olan ziyandadır” sözünü hafızamızdan çıkarmayalım. Böylece Allahın verdiği zaman nimetinin hakkını verelim. Peygamberimiz (sav) efendimizin davranış modellerini hayatımızla buluşturursan yarınlara güvenle bakmak gibi  mutlu bir ortama kavuşma imkanımız doğar.           

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
4
Yaşayan Hurafeler / Bidat ve Hurafelerden Sakınmak
« Son İleti Gönderen: anadolu Bugün, 10:40:42 ÖÖ »


Bidat ve Hurafelerden Sakınmak
 
Bidat, dinde yeri olmayan, kuran ve sünnete uygun düşmeyen her şey . Bidat, dinde sonradan ortaya çıkan, her türlü ekleme ve çıkarmadır. Hurafe ise, akla ve ilme aykırı olan hiçbir temeli bulunmayan batıl inanışlardır. Baykuşun geceleyin ötmesinden bir anlam çıkarmak, Cuma gecesi ev süpürmek, kurşun döktürmek, Ar efe günü yaş kesmemek, fal baktırmak, muska taşımak vb batıl inanışlar bu guruba girer. Bidata örnek vermek gerekirse, farz namazlardan önce ihlas suresini okumak, tesbihatlarda  33 olan sübhanallah, elhamdülillah, allahuekber sözlerinin sayılarını  azaltmak veya çoğaltmak, hastaya şifa için muska yazmak, sela vermek vb şeyler bu guruba girmektedir. Müslüman hayatını kuran ve sünnete göre tanzim ettiği için, onun yaşantısında bidat ve hurafeler yer edemez. Müslüman dini yaşantısında kuranı rehber, peygamberiz (sav) efendimizi kılavuz edinmiştir. Her zaman Allahın dediğinin olacağını, Allah izin vermedikçe hiçbir şeyin olamayacağını, ruhi ve psikolojik rahatsızlıklara karşı kuranın şifa olduğunu, bunun için kuranı okumanın önemli olduğunu bilir.

Peygamberimiz (sav) efendimiz bir hadisinde “Kim bizim bu dinimizde olmayan bir şeyi ortaya çıkarırsa o şey ondan kabul edilmez” buyurmuştur. Buhari, sulh, 5. Din, Müslümanların dünya ve ahiretini huzur ve mutlu kılan ilahi kanundur. İnanmak ve yapmak istediğimiz bir şeyin kuran ve sünnete uygun olup olmadığını, ancak bu iki kaynaktan istifade ettiğimiz zaman anlamak mümkün olabilir. Bunun için araştırıp okumak ve kuran ve sünnetten beslenmek gerekir. Peygamberimiz (sav)efendimiz “Sözün en hayırlısı Allahın kitabıdır. Yolların en hayırlısı Muhammed sallah aleyhi ve sellemin yoludur. İşlerin en kötüsü, sonradan ortaya çıkarılmış olan bidatlardır. Her bidat dalalettir,

sapıklıktır,” buyurmuştur.Müslim,Cuma.43. Müslüman olarak ibadetleri ve dünyevi işlemlerin bilerek yapılması esastır. Kulaktan duyma bilgilerle, birileri söyledi veya yapıyor diye yapılan ibadet de her hangi bir iş de fayda yerine zarar doğurabilir. Zamanın boşuna geçmesine neden olabilir. Bu bakımdan efendimizin hayatı ve ümmetine olan tavsiyeleri iyi irdelenmeli ve gerçek bilgiye ulaşılmalıdır.

Yüce Allah kuranında “İşte bu benim dosdoğru yolumdur, ona uyun. Sizi Allah yolundan ayırıp parçalayacak yolara uymayın” buyurmuştur. Enam, 153. Hayır ve şer, hakla batıl, doğru yolla dalalet (sapıklık) kuranda bildirilmiştir. Peygamberimiz de kuranı yorumlayarak Müslümanların anlayabileceği haline getirmiştir. Müminin yapması gereken efendimizin hadislerden sünnetini öğrenmesi, kuran ve sünnette yeri olmayan sonradan ortaya konan hiçbir itikadi meseleye itibar etmemesi lazım gelir. Ölen bir Müslüman için iskatı salat ve devir yapmak, Aynı zamanda yedi, kırk, elli iki ve senesini takip ederek sadece bu tarihlerde kuran okumak ve okutmak, bidattır. Kuran ve sünnette bunun yeri yoktur. Kuran belli tarihlerde değil her zaman okunacak, çünkü kuran hayatta olan Müslümanlar için şifa, ölmüşler için rahmettir. Peygamberimiz (sav)efendimiz Kuran okuyunuz, zira kuan sahipleri için kıyamet gününde şefaatçi olarak önlerine gelecektir” buyurmuştur. Riyazüssalihin.

Cenab-ı Hak kuranında “De ki, Eğer Allahı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın” buyurmuştur. Al-i İmran, 31. Allahı sevmek ve rızasına kavuşmak için Peygamberimizin sünnetine uymanın o denli önemli olduğu bu ayetten anlaşılmaktadır. Allah resulünün sünnetinde ve uygulamasında olmayan bir şeyi, inanmaya ve yapmaya kalkışmak efendimizin sevgisinden ve şefaatinden mahrum bırakır. Yapılan işlem de dinde yeri olmadığı için Allah tarafında kabul görmez. Böyle olunca da zaman boşuna harcanmış olur. Müslüman için zaman bir nimettir israf edilemez. Bu bakımdan insana yararı olmayan bidat ve hurafelerden uzak olmak gerekir.

Kuran ve efendimizin sünnetinden aldığımız bilgilerle hayata yön verilmelidir. Bilinmelidir ki, dinimiz İslam, evrensel cihanşümul bir dindir.  Mensubu olan her Müslüman birey, dine dayalı yaşantısını sürdürdüğü müddetçe dünyasını ve ahiretini kazanmış olacaktır inşallah.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
5
İman Amel Ecel / Temizlik İmandandır
« Son İleti Gönderen: anadolu Bugün, 10:34:38 ÖÖ »


Temizlik İmandandır

 Temizlik, maddi ve manevi olmak üzere iki kısma ayrılır. Maddi temizlik denilince beden ve çevre temizliği akla gelir. Manevi temizlik ise,  kalp ve ruh temizliğidir. Müslüman için her iki temizlik büyük önem arz eder. Sağlığın korunması ve ibadetlerin sıhhati için temizlik her zaman gereklidir. Peygamberimiz (sav) efendimiz”  bir hadisinde “Temizlik imanın yarısıdır” buyurmuşlardır. Riyazüssalihin. Temizliğin imanla yakından ilgisi olması hasebiyle Müslümanların bu konuda daha hassas olmaları gerekir. Evlerde, çalışma yerlerinde, sokaklarda ve sosyal içerikli mekânlarda maddi temizlik her zaman kendini gösterir.  Çöpe atılması gerekenlerin mutlaka çöp torbasına konup konteynere atılması lazım gelir. Sokakta yürürken eldeki sigara izmariti, bir kâğıt parçası veya ağızdaki balgamı çöp kutusuna atmak gerekir. Sosyal içerikli mekânlarda oturulduğu zaman, bir şeyler yeniliyorsa atıklarının yerlere değil bir çöp kutusuna atılması böylece buraların sürekli temiz kalması sağlanmalıdır. Bu durum, kamu ve kul hukukuna saygıyı gösterir.

“Aslan yattığı yerden bellidir” diye bir atasözü vardır.  Müslüman da bulunduğu yerden bellidir. Müslüman yemesinde, çalışmasında yatmasında ve temizliğinde Peygamberimizi örnek alır. Bundan dolayı dışarıdan bakıldığında farklı durum göze çarpar.

Maddi temizliğin bünyesinde beden temizliği de vardır. Beden temizliği denilince vücut ve giyilen çamaşırlar anlaşılır. Haftada bir vücudun temizliği için yıkanmak ve giyilen çamaşırların değiştirilmesi aynı zamanda vücut sağlığı için de önemlidir. Yüce Allah kuranında “ Orada temizlenmek isteyen erkekler vardır. Allah temizlenenleri sever”. Tevbe,108.

Temiz olmak, insan olmanın gereğidir. Allah ruhen ve fiziken temiz olanları sever.

Yemekten önce ellerin yıkanması, yemekten sonra da el ve ağzın yıkanması sünnettir.

Her yapılan işin dini bir boyutu vardır.  Emanete riayet etmek, verilen görevi doğru ve zamanında yapmak. Adil olmak, yalan şahitlikten kaçınmak, insanlara faydalı olmak gibi.

Temizliğe riayet edilmediği zaman, sadece kişi kendine değil, toplumun tamamına zarar vermiş olur. Yol üzerine, cadde ve sokaklara rast gele atılan her türlü çöp ve atıklar zaman içinde çürüyerek kokar hale gelir. Bundan dolayı toplumun her bireyi bundan rahatsız olur. Bu durum dinen de caiz değildir. Dolayısıyla kişi kendi huzur ve rahatını isterken başkalarının da iyiliğini ve mutluluğunu düşünmesi gerekir.

Kalp ve ruh temizliği, beden temizliği kadar hatta ondan daha önemli bir temizliktir. Kalp ve ruh temizliği manevi bir temizlik olması hasebiyle kalpte oluşan kötü duygu ve düşüncelerin atılması, kalbin arınmasına vesile olacaktır. Kalpte oluşan kin ve nefret duyguları, haset ve karamsarlık kalbi kirlettiği gibi, ruhun da rahatsız olmasına vesile olur.

Bununla beraber işlenen günahlar ve yapılan hatalardan dolaya kalpte siyah noktalar belirir. Yapılan tövbe-i istiğfarla bu siyah noktalar silinmiş olur. Kalbin temizliği tövbe-i istiğfar ve her türlü kötü düşünce ve duygulardan beri olmakla mümkündür. Allah kuranında “ Ey iman edenler! Allaha samimiyetle tövbe edin” buyurmuştur. Tahrim,8. Bir başka ayetin de ise,” Rabbinizden sizi bağışlamasını isteyiniz, sonra ona tövbe ediniz” buyurmuştur. Hud, 3. Allah müminlerden günah ve hatalardan arınmak için tövbe-i istiğfar edilmesini istemektedir. Müslüman için bu bir nimettir. Allah ilahi cezayı gerektiren söylem ve eylemden sonra manen temizlenme adına günah ve hatadan geriye döndükten sonra Allahtan bağışlanma dileğinde bulunma imkânı vermiştir. Tövbe, günah ve hatayı terk etmek, geriye dönmektir. İstiğfar ise, Allahtan bağışlanma istemektir.

Peygamberimiz (sav) efendimiz bir! Allaha hadisinde “Ey insanlar Allaha tövbe edip ondan af dileyiniz. Zira ben ona günde yüz defa tövbe ederim” buyurmuştur. Müslim, zikir,42. Efendimiz Manevi kirlerden arınmak için tövbe-i istiğfarın önemini vurgulamıştır.

Onun günde yüz defa Allaha tövbe etmesi günah işlemesinden değildir. Zira bütün peygamberler hata ve günah işlemekten korunmuşlardır. Efendimizin tövbe-i istiğfarı belki Allahı zikir ve tefekkürden bir an beri olmuş olabilirim düşüncesiyledir.  Müslüman bir kul olarak bizim yapacağımız tövbe-i istiğfar, bizatihi günah ve hataya girmekten dolayıdır.

Müslüman, her zaman bedenen ve kalben temiz ve pak olması gerekir. Allahın huzuruna fiziken ve ruhen temiz olarak çıkması ve ibadetlerini bu hal ile yapması büyük önem arz etmektedir.  Beden, kalp ve ruh temizliğine dikkat ederken çevre temizliğine de önem verilmelidir. Çevrenin kirliliği, bizimle beraber çalıştığımız yere ve evimize gelebilir. Bu bakımdan çevrenin kirletilmemesi için her bireyin azami gayreti göstermesi sağlık açısından önemlidir.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
6
Genel Konular / İslamda Kulluk Sadece Allah’a’dır
« Son İleti Gönderen: anadolu Bugün, 10:27:12 ÖÖ »


 İslamda Kulluk Sadece Allah’a’dır

Dünya sahnesine gelen her insanın bir gayesi vardır. Bu amaç, tektir ve Yaratana kulluk etmektir. Bunun için Allah, dünyadaki her şeyi insanın hizmetine sunmuş, onu nimetlerle donatmıştır. Maddi ve manevi yönden her türlü ihtiyacını yoktan var etmiştir. Bunların karşılığında kendisinden istenilen” La ilahe illallah Muhammed ün Resülullah” kelimeyi tevhidi söyleyip Allaha teslim olmaktır. Bu teslimiyeti söylem ve eylemiyle yerine getirmektir. Allah kur anında “Ben insan ve cinleri sadece bana kulluk etsinler diye yarattım” buyurmuştur. Zariyat,56. Allaha kulluk, onun emir ve yasaklarına uymakla mümkündür. İsteklerine göre hayatın idamesini sağlamak, haram kıldıklarından kaçınmak kulluğun özünü oluşturur. Kulluğun var olduğu yerde, Allaha gerçek saygı ve sevgi de vardır. Müslüman, Yaratanın sevgisinden ve rızasına kavuşmaktan mahrum olmak istemez. Aynı zamanda onu gücendirmek ve gazabına uğramaktan korkar. Allahın emirlerini yerine getirmekten mutluluk duyan kişi, Yaratanla beraber olmanın hazzı içinde olur. Bu hal içinde insan, geleceğine güvenle bakar. Zaten Allaha itaatin olduğu yerde, bereket vardır. Huzur ve mutluluk vardır.

Namazın her rakında okunan Fatiha suresindeki “ Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım isteriz” mealindeki ayetleri, Allaha olan kulluğun mutlak olduğunu göstermektedir. İslamda kula kulluk yoktur. İnsan, Yaratana kulluk etmek üzere dünyaya gelmiştir. Allaha teslim olan her Müslüman, ondan gelen her şeye razı olmak durumundadır. Zira Allah, kullarının zararına olan bir şeyi emretmez. Allah kullarına zulmetmez, kul kendi kendine zulmeder. Yaratanın tavsiyesine uymaz, kendi reyine göre hareket eder, böylece kendini sıkıntıya sokar. İslamda Allaha tevekkül vardır. Tevekkül, bir işin oluşumunda insana ait görevleri yerine getirdikten sonra, işin sonucunu Allaha bırakmaktır. O ne güzel vekil ve ne güzel yardım edendir. Müslümanın namazdaki rükû ve secdesi Allaha aittir. Yani Müslüman sadece Yaratanın karşısında eğilir. Onun rükusu ve secdesi Allah içindir. Yardımını da sadece Allah tan ister. Müslüman bilir ki, dünyada her şey fani ve yok olmaya mahkûmdur. Allahın varlığı ebedidir. Allah ilk ve sondur.”

İnsana Güvenme, insan ölür. Ağaca dayanma, ağaç kurur” diye bir atasözü vardır. İnsan da, ağaç da, birer fanidirler. Fani olandan fani olana, güven de yardım da sınırlıdır. Bu sınırın da nerede ve ne zaman sona ereceği meçhuldür.

Allah kur anında” Kim Allaha (gereği gibi) saygı duyarsa, ona bir çıkış yolu açar ve onu ummadığı bir yerden rızıklandırır.” Buyurmuştur. Talak,2.  Müslüman Allahın isteklerine cevap verdiği sürece, darlığı, sıkıntısı ve herhangi bir problemi olduğunda, Yaratan ona huzura kavuşması için bir kapı açar. Kişi Allaha olan güvenini yitirmediği müddetçe, zorluklar, kolaylığa dönüşür. Kişi arzu ettiği ortama kavuşur. Bu bakımdan kulluğunu Allaha yapan Müslüman, sonuçta mutlaka kazançlı olur. Bu kazanç tek yönlü değil, dünya ve ahiretiyle çift yönlüdür. Yaratana itaat ederek hayatını idame ettiren insan, dünya ve ahiretini mamur etmiş olur. Allaha kulluk etmeyenlerin dünyaları belirli bir zamana kadar mutlu olsa da, ahiretleri perişandır. Dünyaları da ilelebet mutlu olarak devam edemez.

Sonuçta bir darlık ve bir problem çıkar, hayat çekilmez hale gelebilir. Bu durum her zaman görülebilir. Allaha olan kulluğunda samimi olmayanlar sadece kendilerini kandırırlar.  Gösterişe dayalı hiç bir amel in Allahın katında bir değeri yoktur.

Bütün peygamberlerin ortak görevi, içinde bulundukları toplumu, Allaha kulluk etmeğe davet etmeleridir. Dünya ve ahiret saadeti buna bağlıdır. Toplumu meydana getiren bireylerin kendi aralarındaki kardeşlik, birlik ve beraber duygularının gelişmesi, gerçek huzur ve güvenin oluşması bakımından büyük önem arz etmektedir. İnsana saygı ve sevgi, Allaha olan saygı ve sevgiden kaynaklanır. Allaha saygısı olmayanın insanlara ve diğer canlılara da saygısı yoktur. Allahı darıltmaktan, gücendirtmekten çekinmeyenin utanma duygusu da körelmiştir. Bundan sonra her şey onun için mubahtır. Onun için haram ve helal kavramı diye bir şey yoktur. Kişiyi bu durumdan kurtaracak olan aslına dönmesidir. O da kendisini yoktan var eden Rabbine yönelip af dileyerek gerçek manada ona kulluk eder hale gelmesidir. Allaha kulluk, insanın dünyasını ve ahiretini mamur etmeye vesile olur.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
7
Mutlulık Yolu İslam / Peygambere İtaat Allah’a İtaattır
« Son İleti Gönderen: anadolu Bugün, 10:22:28 ÖÖ »


Peygambere İtaat Allah’a İtaattır

Allah kendisine kulluk etmek üzere yoktan var ettiği insanoğluna emir ve yasaklarını bildirmek için kendi aralarından peygamberler göndermiştir. Her peygamber gönderildiği kavmi, toplumu, Allaha davet etmiştir. Allahtan aldığı vahyi ilahiyi onlara bildirmiştir.

Peygamberler günah işlemekten korunmuş, zeki, güvenilir, doğru sözlü, emanete riayet eden kimselerdir. Allahın kendilerini verdiği Risalet görevini her ne pahasına olursa olsun yerine getirmişlerdir. Allahın emir ve yasaklarını insanlara bildiren peygamberler zor durumda kaldıklarında mucizelerle desteklenmişlerdir. Evrensel ve cihanşümul olarak insan ve cinlere peygamber olarak gönderilen Hz Muhammed, Nebi ve Resuldür.  Yüce Allah kuranında” “ Resule ( Allahın elçisi) itaat eden Allaha itaat etmiştir. Kim yüz çevirirse ( habibim) biz seni onlara muhafız olarak göndermedik buyurmuştur. Nisa, 80.

Peygamberimize itaatsizlik, Allaha itaatsizliktir. Efendimize saygı ve sevgi beslemek, onun tavsiyelerine göre davranışlarımıza yön vermek Allahı memnu edecektir.

Peygamberimizin söylem ve eylemleri kurana dayanmaktadır. Bu bakımdan onu örnek alarak hayatı şekillendirmek birey ve toplumu huzura, birlik ve beraberliğe götürür.

Özellikle Müslümanların kendi aralarında tüm anlaşmazlıkların çözümünü Resulüllahın sünnetinde aramaları, imanla yakından irtibatlıdır. Bu hususta Allah kuranında: “, Hayır Rabbine yemin olsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp, sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan tam anlamıyla teslim olmadıkça iman etmiş olamazlar, ”buyurmuştur. Nisa,65.  Allah bu ayette sahabilere, dolayısıyla bütün Müslümanlara, aralarında ihtilafa düştükleri işlerde, içinden çıkamadıkları problemlerde Resulüllahın hakemliğine başvurmaları gerektiğini emreder.

Onun hakemliğine başvuran Müslümanlara düşen en önemli görev, verdiği hükme tam ve gönülden razı ve teslim olmaktır. Ancak bu sayede hakiki mümin olunabilir. Peygamberin hakemliğine nasıl başvurulacağı hususunda, efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur:.

“  “Size iki şey bırakıtım. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece sapıklığa düşmezsiniz. O, iki şey, Allahın kitabı Kuran ve Resulünün sünneti”. Muvatta, kader,31.

Allah resulüne itaatın olduğu yerde, huzur ve mutluluk vardır. Kardeşlik, dayanışma ve paylaşım vardır. Müslümanlar da gayri Müslimler de geleceklerinden güvenli olma ortamı vardır. Bu gün özellikle islam âleminde bir takım sıkıntılar, kavgalar, bir hiç uğruna kan akıtmalar varsa, bunun sebebi bellidir. O sebep Evrensel peygamberimiz Hz Muhammede itaatin istenilen düzeyde olmayışıdır. Bakınız Allah ne buyuruyor:

“ Allah Resulünün emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir belanın çarpmasından yahut acı bir azabın uğramasından sakınsınlar” Nur,63.  Efendimiz (sav)in emrine muhalif olmak, Müslümanın aleyhinedir. Öncelikle Allahın rızasından ve sevgisinden mahrum kalmaktadır. Dolayısıyla bu hal içinde kişi dünya ve ahiretini perişan etmektedir. İnsanın yaratılış gayesi, Allah ve Resulüne itaattir. Bu olmadığı zaman, dünya hayatında birtakım darlık ve sıkıntıların baş göstereceği kaçınılmaz hal almakta, toplumu meydana getiren bireyler arasında itimatsızlıklar oluşmaktadır. Yardımlaşma ve dayanışma duyguları körelmekte, insani değerlerde zayıflama meydana gelmektedir. Bunun sonucu olarak huzur ve mutluluğun yerini stres ve bunalım almaktadır. Aile içi bunalım ve kadına karşı şiddet kendiliğinden oluşmaktadır.

Peygamberimiz (sav) efendimiz bir hadisinde :”. Benim ve sizin durumunuz, ateş yakıp da, ateşine cırcır böcekleri ve pervaneler düşmeye başlayınca, onlara engel olmaya çalışan adamın durumuna benzer. Ben sizi ateşten korumak için kuşaklarınızdan tutuyorum, siz ise benim elimden kurtulmaya, ateşe girmeye çalışıyorsunuz ” buyurmuştur. Müslim, Fezail, 19. Peygamberimizin emir ve tavsiyelerine bağlı olarak yaşamak, huzur ve mutluluğu getirir. Aile yuvalarında bolluk ve bereketi, bireyler arasında karşılıklı saygı ve sevgiyi oluşturur. Toplumsal birlikteliği ve barışı sağlar. Müslümanların birbirleriyle uğraşma yerine üretmeyi, kalkınmayı, insanlara faydalı olmayı sağlar. Hulasa, peygambere itaat, Allaha itaat tır. Peygambere ve Allaha itaatin olduğu yerde, dünya ve ahireti kazanma vardır. Böyle olmadığı zaman, dünya ve ahiret hayatı arzu edilmeyen bir durum alır.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
8
Serbest Kürsü / Ürkmüş Yaban Eşekleri Gibi
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 08:05:51 ÖÖ »


Ürkmüş Yaban Eşekleri Gibi

Yıllar önce askerlik görevimi yaptığım dönemde, bulunduğum komutanlıkta mescid olmadığından, benimle beraber üç dört arkadaş, namaz vakitleri geldiğinde münferiden koğuşta, kimseye rahatsızlık vermeden namazlarımızı eda etmeye çalışıyorduk.

Zamanla bir grup arkadaşımızın bize karşı mesafeli ve tepkili olduklarını fark ettik. Sonra öğrendik ki (biz kimseye bir şey söylemediğimiz halde) meğer o mesafeli duranlar, namaz kılmadıkları için bizim onlar için kötü düşündüğümüz(!) yargısına varmışlar, tepkileri de bundanmış…

Nasıl bir hastalıksa bu? Durup dururken bir tarafa saldırmak için kendi eksikliklerinin/olumsuzluklarının hıncını başkasından çıkarıyorlar.

Lût Peygamber’in kavmi de düştükleri ahlaksızlık girdabını, ondan nasıl kurtulacaklarını düşüneceklerine kendilerine bu yolun yanlış olduğunu ikaz eden peygambere saldırıyorlar.

Allah’ın Peygamberini ve O’na inanmış bir avuç insanı kendileri için tehlike görüyorlar ve şöyle diyorlar: “Onları (Lût ve arkadaşlarını) memleketinizden çıkarın! Çünkü onlar fazla temizlik taslayan insanlar!” (A’râf 82)

Görüldüğü gibi bu hastalıklı ruh hali dün olduğu gibi bugün de varlığını sürdürüyor, yarın da sürdürmek istiyor.

Medine’de, Efendimiz hayatta olduğu dönemde çarşı-pazarda Müslüman kadınların namusuna pis ellerini uzatan Yahudileri, kurtuluş savaşı öncesinde istila edilen Anadolu topraklarımızda analarımızın, bacılarımızın peçesine el uzatan Fransızları biliriz, onlara hadleri de bildirilmişti…

Ama bugün içimizde, bu toprakların insanları olarak bizden bildiğimiz fakat zihniyet olarak dünkü Lut kavminden, Yahudi’den, Fransız gâvurundan bir farkı olmayan insanların rahat tavırları ve cüretleri gerçekten şaşırtıcı.

Dile getirilmesinden hoşlanmadıkları 28 Şubat günlerinde İslam’a, Müslümanlara, dinî esaslara bu şekilde saldırmalarına alışmıştık ve o günlerin son bulduğunu düşünüyorduk, açıkçası bugün de öyle düşünmek istiyoruz...

Her fırsatta “Şeriat getirmek istiyorlar” diye hedef tahtasına oturtulan Ak Parti iktidarı döneminde bile bu saldırılar hız kesmeden devam etti durdu.


İnternete, “Başörtü saldırı” diye yazdığınızda yaşanmış onlarca örnek karşınıza çıkıyor.

Misal: 2017’de Maltepe’de lise öğrencisi Fatma Dilara Aslıhan Yiğit, Pendik-Kadıköy hattındaki minibüste, başörtüsü nedeniyle bir kadın tarafından, “Siz teröristsiniz, sizin yüzünüzden herkes ölüyor. Sen başın kapalı okuyamazsın” diye saldırıya uğradı. Bundan bir hafta sonra Denizli’de H.D. ve K.O adlı iki başörtülü üniversite öğrencisi bir erkeğin saldırısına uğradı.

Aynı gün bu sefer Antalya’da Kur’an kursu hocası başörtülü N.D, bir kadının saldırısına uğradı.

Aynı ay içinde İzmir’de CHP adına çalışma yapan kadınlar, kapısını çaldıkları aileye, “gerici yobaz…” diye hakaret ettiler.

İnternete düşen haberlere bakıyoruz, Adana’da, bir tekel bayisinden çıkan bir kadın, önünde kaldırımda yürüyen iki çarşaflı kadına laf atıyor, sonra dönüyor örtülerini çekiştirmeye kalkışıyor…

Dindar kesime her fırsatta saldıranlar her ne hikmetse kendilerini çağdaş, uygar, aydın ve laik görenler CHP’nin ya bir mensubu ya da çevresi…

Hatırlayın, bir tarafta dindar insanlarla helalleşmeye gideceğiz denilen günlerde Mersin’de bu partinin mensuplarınca, adeta “ne helalleşmesiymiş?” dercesine Müslüman kadının sembolü, ninelerimizin giysisi olan çarşafı parçaladılar.

Her ne kadar bunlar, “biz değişmek istiyoruz, geçmişimizle hesaplaşmak istiyoruz” deseler de değişemiyorlar!

Değişip değişmemeleri kendi tercihleri de bizim kutsallarımıza da saldırmasınlar!

Hafta başında terör örgütü PYD elebaşı Salih Müslim’in eşi de bunlardan biri. Yüzlerce masumun katili Apo için şöyle zırvalıyor: “Öcalan peygamberlerin peygamberidir”

İki gün önce CHP’li vekil Umut Akdoğan ise, TBMM’de yaptığı konuşmada, “1400 yıldır Ey zalimler, ister kaymakam vali, ister hakim savcı, ister vekil bakan olun, boşa çiğniyorsunuz yalan dünyayı” diyerek ucu açık bir şekilde Müslümanları ve İslamiyet’i hedef alıyor!

Kim olursa olsun hiç kimsenin bizim kutsallarımıza dil uzatmaya hakkı yoktur, olmamalı.

Kimse %90’nı Müslüman olan bu ülke insanlarının değerlerini diline dolayamaz, Kur’an’a, İslam’a (hâşâ) “orta çağ zihniyeti…”deyipdiline dolayamaz!

Otobüs, metro gibi toplu taşıtlarda ve her tarafta hızla yayılan ahlaksızlığı sergileyenlere bir çıt diyen yokken, kimse buna cesaret edemezken her fırsatta İslam’a, Müslümanlara ve değerlerine saldıranların derdi nedir?

Bu değerleri kabul edip etmemeleri kendilerinin bileceği bir hak olduğu kadar, ekseriyeti Müslüman olan insanların inançlarına karşı saygı beklememiz de bizim hakkımız.

Başkasının inancına tahammül edememenin neresi uygarlık, medeniyet ve laiklik oluyor, onu da anlamakta zorlanıyor insan!

İslam’ı ve Müslümanların varlığını sindiremeyenlere Müddessir 50. Ayeti ithaf ediyorum: “Böyle iken onlara ne oluyor ki âdeta aslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi öğütten yüz çevirip kaçıyorlar!”

Nusret Reşber.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
9
Abdülaziz Kıranşal / Eşinizi Seviyorsanız Onu Sabah Namazına Kaldırın
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:53:52 ÖÖ »


Eşinizi Seviyorsanız Onu Sabah Namazına Kaldırın

Şu dünya hayatında bir Müslüman erkek için İslam’ı yaşama konusunda kendisine yardımcı olan sâliha bir hanım, dünyanın en hayırlı nimeti olduğu gibi, aynı özelliği taşıyan ve hanımına İslam’ı yaşaması için yardımcı olan sâlih bir koca da kadın için dünyanın en hayırlı nimetidir. Çünkü Efendimiz (s.a.s) buyuruyor ki: “Sahip olabileceğiniz en hayırlı dünya nimeti: Zikreden bir dil, şükreden bir kalp ve insanın imanı doğrultusunda İslam’ı yaşamasına yardımcı olan bir hanımdır.” (Tirmizi)

Gerçek sevgi, evlilik yıl dönümlerini unuttuğu için eşlerine darılanların değil, günlerdir sabah namazına kaldırmayı unuttuğu için eşlerine gönül koyanların sevgisidir. Gerçek sevgi, eşini cehennem ateşinden korumak için çırpınanların, sabah namazına kalkamayan eşi için üzülenlerin, dertlenenlerin sevgisidir. Gerek sevgi, her gün gözünün önünde namazlarını terk ederek Allah’ın rızasını kaybeden eşleri için endişelenenlerin sevgisidir.

“Sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazında gece ve gündüz melekleri şahit olarak bulunur.” (İsra, 17/78) İlahi talimatında belirtildiği gibi, birbirlerini sabah namazına kaldıran eşler, hem namazlarına hem de birbirlerine olan sevgi ve muhabbetlerine melekleri şahit tutan eşlerdir.

Eşlerini sabah namazına kaldıranlar, onlara dünyanın en kıymetli hediyesini vermiş olurlar. Çünkü Efendimiz (s.a.s) buyuruyor ki: “Sabah namazının iki rek`at sünneti, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır.” (Müslim)

Yıllardır evli oldukları halde birbirlerine namaz konusunda nasihatte bulunmayan ve bir kez olsun eşlerini sabah namazına kaldırmayan kadınların ve erkeklerin sevgisi sadece bu dünya ile sınırlıdır. İslam’ı yaşama hususunda ve özellikle de namaz konusunda birbirlerine destek olan eşler, evlerinde oturdukları yerden Peygamber duası alan eşlerdir. Çünkü Rasûlullah (s.a.s) buyuruyor ki: “Geceleyin kalkıp namaz kılan, karısını da kaldıran, kalkmazsa yüzüne su serperek uyandıran kimseye Allah merhamet etsin. Aynı şekilde geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran, uyanmazsa yüzüne su serperek uykusunu kaçıran kadına da Allah merhamet etsin.” (Ebû Dâvûd) “Gece birbirlerini uyandırarak namaz kılan kadınlar ve erkekler, Allah’ı çok anan erkekler ve Allah’ı çok anan kadınlar arasına yazılırlar. (Ebû Dâvûd)

Sabah ezanı okunurken uyuyan eşine “Hadi bakalım, sen bu evin erkeğisin, kalk! Sabah namazını camide cemaatle kıl” diyen, eşinin uykusu ağır basarsa, “Bak Efendimiz (s.a.s) buyuruyor ki: “Münafıklara en ağır gelen namaz; yatsı ve sabah namazlarıdır. Eğer insanlar, bunlarda ne büyük mükâfatlar olduğunu bilselerdi sürünerek dahi olsa bu namazlarda camiye giderlerdi” (Ebu Davud)” diyerek eşini teşvik eden, nasihat eden ve camiye uğurlayan kadın, Efendimiz’in (s.a.s) övdüğü ve dua ettiği kadındır. Eşi mescide gidemezse, “Geç bakalım öne, bir imamlık yap da hiç olmazsa evde cemaat yapalım” diyen kadın, eşini gerçekten seven sâliha kadındır.

Sabah ezanı okunurken uyuyan hanımını, “Hadi bakalım hanım, kalk! Sabah namazı vakti geldi” diyerek uyandıran, eşinin uykusu ağır basarsa, “Kalk hanım, bak Efendimiz (s.a.s) buyuruyor ki: “Kim sabah namazını kılarsa Allah’ın himayesi ve koruması altındadır” (Müslim) ailemizi bugün Allah’ın korumasından mahrum etmeyelim” diyerek eşini teşvik eden erkek, hanımını gerçekten seven sâlih bir erkektir.

Dr. Abdülaziz Kıranşal.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
10
Mahmut Tobtaş / Hamle Sırası Bizde
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:47:01 ÖÖ »


Hamle Sırası Bizde

Âlemlere rahmet Hazreti Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem, Mekke’de Rabbimin indirdiği ilk ayetlerde okumaya ve kaleme dikkat çekerken insanların ıslahının eğitimden geçtiğine dikkatimizi çeker.

Yol emniyetinin olmadığı, terörün kol gezdiği, güçsüzlerin güçlüler tarafından ezildiği, kardeşin kardeşi vurduğu, kabile savaşlarının yaygın hastalık olduğu, Doğu Roma İmparatorluğu ile Pers imparatorları arasında 615’te yapılan savaşta yüz binin üzerinde insanın öldüğü bir ortamın ıslahı için önce kula kul olmaktan kurtulup “La ilahe illallah, Muhammed rasülüllah/Allah’tan başka yaratan, yaşatan, yöneten ve donatan yoktur, Muhammed de O’nun Rasülüdür” diyerek özgürleşmek ve ardından Kitap ve Kalem’den haber vermiş.

Sevgili Peygamberimiz, Mekke’de Akabe denilen yerde Medinelilerin kendisine iman etmelerinin ardından ilk iş olarak Mus’ab bin Umeyr’i Medine’ye İslam’ı öğretmek için gönderir.

Bir köyü, şehri, ülkeyi veya tün insanlığı ihya ve imar etmek isterseniz, eğitimden başlayacaksınız.

Ekonomiden, silah sanayiinden…. Değil, eğitimden başlanacak.

İslami eğitim almamış, materyalist, seküler, çıkarcı bir adam, en kaliteli okulları bitirmiş olsa ve kritik bir görevin başına getirseniz, parayı görünce, çıkarlarını öne alınca bulunduğu makamın gücünü kendini yetiştirenlere karşı kullanabilir.

Bugünlerde ihanetten yargılananların hemen hepsi, üniversite bitirmiş birkaç dil bilen insanlar.

Savaş uçağının pilotunun, Hazine başkanının, istihbaratın başkanının, bakanların, bakmayanların herkesin çok iyi bir Müslüman olarak yetiştirilmesi gerekir.

Hain yandaştan, insaflı kâfir daha güvenlidir.

Tai’ten dönüşünden Mekkelilerin kendisine zarar vereceği haberini alınca insaflı kâfir Mutim b. Adiy’in himayesini istemiş ve o da kabul etmiş.

Uhud harbine Müslümanların safında katılan Yahudi Muhayrık için Sevgili Peygamberimiz, “Yahudilerin en hayırlısı Muhayrik” (Hassaf, Ahkam’ül-ev­kaf s: 2) demiş, o da Efendimiz’e yardımda bulunmuş.

Onun için kâfir olduğu halde Müslümanların haklılığını kabul eden insanları vardır.

Meselâ Ebu Talib, Peygamberimiz’e son nefesine kadar yardım etmiştir. Yani Müslüman olmayanlarla anlaşma yapılabilir.

Meselâ Pey­gamberimiz, münafıkların reisiyle Uhud’da savaşa çıkma­dan önce istişare etmiştir.

İstişare etmek bizi düşürmez, istişare ederiz ve kendi gönlümüzün meylettiği yapılır.

Müminlerin ve kâfirlerin söyledikleri düşünülür ve bir ka­rara varılır.

Rabbime de dua edilir, en hayırlısını versin diye.

Sonra Peygamber Efendimiz, o sene Medine’ye hicret için izin vermiş.

Sahabe teker teker veya gruplar halinde Medine’ye göç ediyor ama hicretten önce Medinelilerden söz alınıyor; 1. Akabe bey’atı, 2. Akabe bey’atı yapılıyor.

Peygamberimiz Mekke’de insanlara İslâm’ı anlatırken Me­dine’de de harpler eksik değil.

Buas harpleri diye meşhur olan iki kabilenin Evs ve Hazreç’in yıllardan beri süren harpleri var.

Çevredeki kabilelerde de harpler devam edi­yor. Yahudi kabilesi bunlar. Yahudiler Evs ve Hazreç kabilelerinden kurtul­mak için Evs ve Hazreç arasına da bir ikilik sokuvermiştir.

Bunlar birbirleriyle uğraşırken Yahudiler biraz rahata er­mişler.

Fakat Yahudiler yakında bizden bir peygamber gelecek, biz onun etrafında birleşeceğiz, dünyayı fethede­ceğiz. O zaman size gösteririz derlermiş.

Yani Medineli Yahudilerin bir peygamber geleceğine ait bilgileri varmış.

Medineli putperestler de onlardan duyarlarmış bu bilgileri. Bunun üzerine Medine’den bir heyet Mekke’ye gönderili­yor, gidin Kureyşlilerle anlaşın biz bir yerlerle harb eder­sek onlar bize yardım etsin, onlar savaşırsa biz onlara yar­dım edelim diye.

O heyet Mekke’ye geldiğinde Peygam­berimiz onlarla görüşür ve durumu arz eder. Heyettekiler, “Yahudilerin bahsettiği peygamber bu olabilir” demişler. Öyle ise Yahudilerden evvel davranıp biz Müslüman ola­lım derler ve orada Müslüman olurlar.

Kureyşlilerle anlaşmadan geriye giderler. İkinci sene altı kişi olarak ge­lirler ve Akabe denilen yerde Peygamberimiz’le buluşurlar. Bu altı kişi de Müslüman olur, iman eder; geriye dönerler.

Sonraki sene 70’i aşkın kişiyle gelirler; Efendimiz’e söz verirler; zina etmeyeceklerine ve Peygamberimiz’i canları, evlatları, malları gibi koruyacaklarına dair söz verirler.

Bunun üzerine Peygamberimiz ashabın Medine’ye gitmesine izin verir. Medineliler Müslüman olduktan sonra Musab b. Umeyr oraya öğretmen olarak gönderilir.

Abdullah bin Ümmü Mektum da gönderilir. İlk cumayı orada kıldıranlar bun­lardan biridir. Ashab, Medine’ye grup grup gittiler.

Hz. Ömer'in gitmesi gayet cesuranedir.

Hicret olayı hiçbir zaman kaçmak değildir. İslâm’ı daha iyi yaşamak ve diğer insanlara en iyi şekilde anlat­mak için gerekli zamanı ve zemini aramak için çıkıyorlar Mekke’den.

Hani, denizlerdeki, göllerdeki ve bataklıklardaki sular havada temizlenmek ve çiçekler, başlar, bahçeler, daneler üzerine yapmak için hicret ediyorlar; yükseliyorlar ya, işte hicret edenler de başka yerlerdeki insanlara tebliğ etmek ve sonra Mekke’ye dönmek için hicret ediyorlar.

Su bir yerde duracak olursa kokar, duran insanlar da bıkar.

İşle­yen demir ışıldar. Uzun atlama yapanlar, daha uzun atla­mak için geriye doğru çekiliyorlar.

Mekke’de işte bütün dünyanın üzerine atlama çizgisinden, buradan daha ileriye atlamak için geriye gidiliyor.

Medine’ye gidiliyor ve o hızla müthiş bir sıçrama yapılıyor.

Ta İstanbul’u alıyorlar; Endülüs’e kadar gidiyorlar ve Viyana’ya varı­yorlar.

Hamle sırası bizde.

Mahmut Toptaş.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
Sayfa: [1] 2 3 ... 10