Gönderen Konu: Biliyormusunuz İlk Çevre Koruma Kanununu HZ. Muhammed (s.a.v.) çıkarmıştır 1  (Okunma sayısı 130 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 1964


Biliyormusunuz İlk Çevre Koruma Kanununu HZ. Muhammed (s.a.v.) çıkarmıştır  1

SON yıllarda gerek faaliyetleriyle gerekse reklamlarıyla çevreci pek çok kuruluş gündeme gelmekte. Korunmaya çalışılan orman mıntıkaları, sit alanları, yapılan milli ve ekolojik parklar. Özellikle Greenpeace üyelerinin kendilerini bir yerlere zincirlemeleri gözümüzün önünden gitmiyor. Beynimize kazındılar adeta. Onların bu davranışlarına bazen tereddütle bazen de övgüyle yaklaşabiliyoruz. Yabancı bir kuruluş olan Greenpeace, bu kadar etkilemiş ki bizleri, her yaştan insana sorsanız söyleyiverirler isimlerini ve faaliyetlerini. Oysa bunlardan önce çevreci olan pek çok sultanımız, devlet büyüğümüz, âlimlerimiz var bizim. Bunları bilmemekte tanımamaktayız. Dinimizi de Kur an da yüce Allah (c.c.) neler buyurmuştur bu konuyla ilgili, belki de hiç duymadık. Hele dinimizin peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.) in çevreci yönünü hiç bilmeyiz. O yüzden de olumlu faydalı olan her yeniliği, her hareketi, her yapılanmayı Avrupalılar ın yaptığını düşünür ve öyle kabul ederiz. Bu bizim köklerimizi bilmediğimizden ileri gelir. Tabii bu gibi güzel şeylerin de araştırılıp, bizlere anlatılmadığından. Artık bu yazıyla bir şeyin daha ilk önce bizlerde yani Müslümanlarda uygulandığını öğrenmiş olacağız. Bu ve bunun gibi yazılarımızla kurumaması için köklerimizi sulamaya,  çalışacağız ki meyvelerini sizler, bizler, bizden sonraki nesiller devşirsin, inşaallah.

Hz. Muhammed (s.a.v.) de sıkı bir çevreciydi.  İslâm dininin bir elçisi olarak yüce Allah ın emir ve yasaklarını tebliğ ederken, İslâm dininin çevreye verdiği öneme de duyarlı olmuştur. Günümüzde ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan alanlar Doğal Sit Alanı olarak nitelendirilmektedir. Dinimizde ise böyle yerler Haram bölge , Harem veya Himâ kelimeleriyle adlandırılmaktadır. Himâ nın sözlük anlamı halktan korunan, halkın girmesine ve hayvanlarını otlatmasına izin verilmeyen, yeşillik ve otlu arazi, koru, koruluk demektir. Istılah olarak da devlete ait bulunan ve devlete ait hayvanların otlatılması için ayrılan, bu yüzden de halka ait hayvanların otlatılmasının yasaklandığı yeşillikli, bol otlu arazidir himâ. Haram bölge ilan edilen mıntıkalarda, hayvan otlatılması, ağaç kesilmesi, ot biçilmesi, av hayvanları varsa avlanılması yasaktır. Böylece korunmaya alınmış bu mıntıkalara  haram bölge denir. Bu tip yerler bugün milli parklar, ekolojik parklar, yeşil alan, sit alanı gibi ıstılahlarla tanımlanır. İslâmiyet ten önce Arapların ileri gelenlerinden birisi, nüfuzu altındaki toprakların içinde bir tarafa gidince, konakladığı yerde bir köpek havlatırdı. Böylece köpek sesinin duyulduğu bölge onun korusu olur, artık bu bölgeye o kişinin izin verdiği kişiler hariç, başkaları giremez, hayvanlarını da otlatamazdı.  Hatta bu sebeple aralarında savaşlar bile çıkmıştı. Böylece koruluk arazi, otluk, çimenlik araziler gün geçtikçe yok oluyor, insanlar çevreyi tahrip ediyorlardı. Bu durum Medine de de böyleydi.   Peygamberimiz (s.a.v.), Medine ye gittiğinde Medine nin Kur an da anlatıldığı gibi yeşil alanlarının olmadığını, güzelliklerini kaybettiğini görür. Şehir adeta tahrip edilmiş, av hayvanları yok olmaya yüz tutmuş, otlaklar kurumuştu. Bu durumu gören Peygamberimiz çok üzüldü. Hayber seferinden dönerken, Medine ye yaklaştıklarında, ashabına şehri göstererek: Ya Rabbi! Doğrusu İbrahim (a.s.) Mekke yi dokunulmaz kılmış ve bereketli olması için orada yaşayanlara dua etmiştir. Hz. İbrahim nasıl Mekke yi haram kıldıysa ben de ben de Medine yi haram kıldım (koruma altına aldım). Onun sâ ile müddü (ikisi de hacim ölçeği birimi) hakkında ise İbrahim in Mekkeliler için yaptığı duanın iki katı dua ettim. Ben Medine nin iki taşlığı arasındaki ağaçların kesilmesini ve avının öldürülmesini yasakladım, dokunulmaz kıldım. Otu yolunmaz, ağaçların yaprağı koparılmaz. Ancak zaruret miktarı yedirilmek üzere deve sırtında götürülen yapraklar müstesna. buyurdu. Ağaçların yaprağı bile alınmaz diyerek o ağaçların yaprakları dökülürken hırpalanmasına bile müsaade etmemiştir. Ve Medine deki bu bölgeyi koruma altına aldı. Daha sonra da Medineliler e bu bölgeden göç etmemeleri. Burada şartlar ne olursa olsun oturup, burayı imar edip, bakmaları hususunda tavsiye niteliğinde şöyle konuştu: Medineliler bilseler ki Medine onlar için daha hayırlıdır. Bir kimse ondan yüz çevirerek ayrılıp giderse Allah o kimsenin yerine oraya ondan daha hayırlısını getirir. Eğer bir kimse Medine nin çile ve zorluğuna katlanırsa kıyamet gününde ben ona şefaatçi ve hayır amellerine şahit olurum Koruma altına aldığı bu bölge bir rivayete göre; genişliği 20 km lik bir alandır. Bir rivayete göre de Medine ye 20 fersah mesafede, genişliği 1 mil, uzunluğu 8 mil çeken bir bölgedir.  Bir başka rivayete göre de Hz. Muhammed (s.a.v.), Medine nin etrafını güneyde Âir, kuzeyde Küçük Sevr ve doğuda Vâkım ile batıda Vebere harreleri arasında kalan yaklaşık 22 km. yarıçapındaki daireden ibaret olan bir mıntıkayı yasak alan kılmıştır. Bu sınırlar işaret konularak belirlenmiştir. O bölgedeki yasakladığı hayvan otlatma, avlanma, ağaç kesme gibi faaliyetleri de resmi bir yazıya dökerek, ferman niteliğinde kanunlaştırmıştır.  Tarihte bilinen ilk çevre kanunudur bu. Hz. Muhammed (s.a.v.) in o kanun hükmünde olan ve yazılı ferman haline getirttiği o kararnamede şunlar yazmaktadır:

Medine Ayr Dağı ile Sevr Dağı arasında kalan hudut içerisinde haramdır. Orada kim bir yasak iş işlerse veya işleyeni himaye ederse; Allah, melekler ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Allah onun ne farz, ne nafile hiçbir hayrını kabul etmesin. Müslümanların zımmî (Himaye ve koruması,  garantisi) birdir. Bu yerin otu yolunmaz, av hayvanı ürkütülmez, yitik malı, onu ilan edecek olan alabilir. Hiç kimseye kıtal (öldürmek, av) maksadıyla orada silah taşımak caiz olmaz. Oradan ağaç kesilmez. Kişi devesini otlatabilir.

Hz. Peygamber (s.a.v.) in kendi çağında ve doğal şartların tüm olumsuzluklarına rağmen böylesi önemli bir girişimde bulunması modern çevrecilik açısından her türlü takdirin ötesindedir. Daha sonraları korunduğu için bu alan el-Gabe (orman) olarak anılacaktır. Bu günkü Medine ye baktığımızda bu ormanın yerinde oteller, binalar yükselmekte. Mekke ise daha da içler acısı durumda. Osmanlılar zamanında Kâbe den yüksek bina hatta sütunlar, revaklar yapılmazken şimdi devasa oteller Kâbe mize tepeden bakmaktalar.

Tarihi Ecyad kalesi yıkılmış, Peygamber (s.a.v.) zamanında çıkılan dağlar, tepeler tıraşlanıp, kesilmiş, yeşil alan kalmamıştır. Tabiatın şekli insan eliyle bir kez daha değiştirilmiştir. Böyle bir Peygamber in, böyle bir dinin hassasiyetle durduğu çevre ve doğal hayatı koruma hassasiyeti, o törpülenen dağlarla beraber törpülenmiştir kalplerinde.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 1964


Biliyormusunuz İlk çevre Koruma Kanununu HZ. Muhammed (s.a.v.) Çıkarmıştır   2

Bu sit alanı, yeşil kuşak, milli park, ormanları koruma uygulaması yalnızca Medine ile sınırlı mı kaldı Tabii ki hayır! Peygamberimiz (s.a.v.), aynı şekilde Taif kentinde de koruma bölgeleri oluşturdu. Müslümanların Taif kuşatması sırasında Taifliler Peygamber (s.a.v.) e bi at etmek yani ona tabi olmak, teslim olmak için bazı şartlar öne sürdüler. Bu şartların bazılarını Peygamberimiz (s.a.v.) şiddetle reddederken, bazılarını da seve seve kabul etmiştir. Kabul ettiği şartlardan biri Taifliler şehirlerinin mukaddes şehir, haram şehir yani korunan, himaye edilen şehir olmasını teklif ederler. Peygamberimiz (s.a.v.) antlaşma metnine şu maddeleri de koyar: .Taif şehri, vadileri, bütünü ile mukaddestir (haramdır, koruma altındadır) ve yasak, orada, Allah adına, vahşi ağaçlar ve av hayvanları üzerinde, her baskı, her tecavüz ve her fenalığa karşı tatbik edilir Peygamberimiz (s.a.v.) Taif vadisini korumaya alıp, ağaçların kesilmesini, hayvanların öldürülmesini yasakladığı bu antlaşma ile yetinmeyip, bu yasağı çiğneyenlere karşı yapılacak müeyyideleri, cezaları da içeren umumî bir beyanname, umumî bir ferman, bir emirname yazdırıp, halka duyurdu. Bu emirnamenin metni aynen şöyledir:

Bismillâhirrahmânirrahîm. Peygamber Muhammed den mü minlere: Vacc (Vecc) vadisinin ne dikenli ağaçları ne de çalıları tahrip edilmeyecektir. Av hayvanları öldürülmeyecektir. Bu yasaklardan birini yapmaya tevessül eden bir kimse yakalanacak olursa, kamçı ile dövülecek ve elbisesi de soyulup alınacaktır. Eğer haddi aşacak olursa, o, yakalanıp Peygamber Muhammed e getirilecektir. Bu emir Peygamber Muhammed dendir. Bunu Allah ın elçisi Muhammed in emri ile Halid ibn. Sâid yazdı. Bu emri kimse ihlâl etmesin, aksi takdirde Muhammed in emrettiği şeyde nefsine zulmetmiş olur. 

Buraların dışında daha başka yerlere de Peygamberimiz (s.a.v.) kısmî yasaklamalar koyarak o bölgeleri de koruma altına almıştır. Mesela Cüreyş ve Tayy Kabileleri nin bulunduğu bölgeye dışarıdan başka Müslümanların girmesini yani göç etmesini veya o yerlerin sularından, ağaç ve hayvanlarından faydalanmalarını yasaklamıştır. Bu da o yöre halkının mağdur olmaması ve o yerlerin açgözlü insanlarca talan edilip, tahrip edilmesini önlemek amaçlıdır. O belgeler de şöyledir: Cüreyşliler in Müslüman oldukları sırada tasarruflarında bulunan arazi kendilerine aittir. Cüreyşliler in izni olmadan orada hayvan otlatan, haram iş, yasak iş yapmış olur.

Tayy Kabilesi nin sularına ve arazilerine yaklaşmayın. Zira onların suları size helâl değildir. Arazilerine de Tayylılar ın izin verdiklerinden başka kimse girmeyecektir. Emrine uymayanlara Muhammed in zimmeti (himaye ve koruması, garantisi) yoktur.

Bu iki beyannameden anlıyoruz ki suların, yeşilliğin, bolluğun olduğu yere göç de olmakta. Tabii ki neticesi alanlar daralmakta, doğa tahrip olmakta, doğal zenginlikler ise talan edilmektedir. Günümüzdeki gibi. İstanbul dışarıdan aldığı göç ile yeşil alanlarını gün be gün kaybetmekte, betonlaşmaktadır. Tarihi güzellikler bir bir yok olmakta aynı zamanda yaşayan halk için de sıkıntılar, eziyetler artmaktadır. Trafik gibi, işsizlik gibi, hava ve denizin kirlenmesi gibi. Eğer Peygamberimiz (s.a.v.) in bu uygulamalarını esas alacak olsak, hassasiyetlerine gereken değeri versek bütün bu çevre kirlenmesi ve yeşilliklerin, doğanın, hayvan ve bitki türlerinin neslinin azalması sorunu kalmayacaktır.

Öyle değil mi Biz Kıyamet koparken dahi birinizin elinde ağaç fidesi varsa hemen onu diksin. diye buyuran bir peygamberin ümmeti değil miyiz O halde niçin doğayı tahrip ediyor, ağaçları niçin kesiyor, nesli tükenmek üzere olan hayvanları niçin öldürüyoruz Dinimizin gereğini yapsak, hareket ve davranışlarımızda o yüce rehberi rehber edinip, onun yaptıklarına baksak eminim ne Greenpeace e gerek kalır, ne de bunun gibi faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarına. Çünkü bizim dinimizin peygamberi bu konuda İslâmiyet in bütün hassasiyetlerini üzerinde taşıyıp dikkat ederek, bize örnek olmuştur.

Yeşil alan oluşturmayı, ağaç dikmeyi, dikili, ekili yerleri ve hayvan neslini korumayı, ibadet boyutuyla değerlendirmek suretiyle, bunları da namaz, oruç gibi ibadet saymıştır. Dikilen ağaçlardan, o ağaçların meyvelerinden bir insan veya hayvanın faydalanması durumunda bunu diken kişiye bunun bir sadaka sevabı kazandıracağını müjdeleyerek, ibadetin maddî ve manevî boyutlarını gözler önüne sermiştir. Böylece insanları ödüllendirmek yoluyla ağaç dikmeye teşvik etmiştir. Bir kimse bir ağaç diker de o ağaçtan bir insan veya Allah ın yarattıklarından herhangi biri meyve yerse, muhakkak bu yenilen mahsul, onu diken insan için sadaka olur. buyurarak, diğer canlıların da aç kalmamasını sağlıyor, onların da besinini bir nevi temin etmiş oluyor.

Ağaç diken için sadaka, ölen için mağfiret, azap hafifletici. Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün birbirine yakın iki kabrin yanından geçerken, bu iki kabirde yatanların azap çektiğini fark edip yanındakilere dönüp: Dikkat edin ki bunlar muhakkak azap görüyorlar! Fakat büyük bir günahtan ötürü değil! Biri oradan oraya laf taşımış, koğuculuk yapmış, diğeri ise idrarından sakınmamış. Daha sonra yaş bir hurma dalı istedi. O dalı ikiye ayırıp, birini bir mezarın üstüne diğerini de diğer mezarın üstüne dikti. Sonra da: Umulur ki bu dallar kurumadıkça, bu dalların yaş kaldığı müddetçe onların azabı hafifletilir. O dal yaş kaldıkça yani canlı olduğu müddetçe Allah ı zikir yapmaktadır. Bu zikir sebebiyle de tabii ki altında yatana, onu dikene mağfiret etmekte, o zikrin o tesbihin bereketiyle Allah onları affetmektedir. Azap hafifleten ağaç, sadaka olan ağaç. Allah ı tesbih eden ağaç. Özgürlük bedeli ağaç.  Selman-ı Farisî nin kölelikten kurtulma bedeli olarak efendisine 40 ukıyye ödenmesiyle beraber 500 veya 300 hurma fidanı dikmesi istendi. 40  ukıyye beytülmalden yani hazineden ödendi. Selmân-ı Fârisî özgürlük bedeli olarak hurma dikti.

Onun bu ağaç dikimi işine bizzat Peygamberimiz (s.a.v.) ile beraber ashabı da yardım etti. Böylece ağaç özgürlük bedeli oldu.  Hz. Muhammed (s.a.v.), ağacın gereksiz yere kesilmesini de yasaklamış, kesilen ağacın yerine de yenisinin dikilmesini emretmiştir.

Ağacı kesip yerine yenisini dikmeyenlere lanet etmiştir. Hatta kendisi de 500 fidan dikmiştir mübarek elleriyle, bizlere örnek olmak için.  Hz. Muhammed (s.a.v.) Zukad (Zî-Kard) Gazvesi nden dönerken, bir zamanlar orman olan Zureybu t-Tavil e geldiği zaman ensardan Harise Oğulları nın yanına uğradı. Onlar bir arazi göstererek ona: Ya Resûlullah, burası bizim deve ve koyunlarımızın otlağıdır diyerek bu arazinin ormanlık alan olduğuna işaret ettiler. Bunun üzerine Hz. Muhammed (s.a.v.): Kim buradan ağaç kesecek olursa, onun karşılığında bir ağaç diksin diye emretti. Bundan sonra bu araziye çok ağaçlar dikilmiş ve orada zamanla bir orman (el-Gabe) meydana gelmiştir.

Peygamberimiz (s.a.v.) bir de Sidre ağacının kesilmesini de yasaklayarak o ağacı koruma altına almıştır. Hoş gölgeli nebk ağacı  manasına gelen Sidre ağacı, dilimizde Arabistan Kirazı diye bilinen, bir ağaçtır. Bu ağacın koyu bir gölgesi olur. Genelde, çöllerde ve yolcuların uğrak yerlerinde tek tük olup, yolcuların altında serinlemesi, oturup yorgunluklarını gidermesi, gölgelenmesi için kesilmesini yasaklamıştır. Düşünün Arabistan sıcağında ağaçsız yollar ve perişan yolcular. O ağaçlar olmasa nasıl serinleyip, bir gölgede dinlenecekler  Resûlullah bu yüzden: Sidre ağacını ortadan kaldıranların başları cehennem ateşine sokulacaktır. uyarısında bulunmuştur.

Sahipsiz arazilerin de değerlendirilip, yeşillendirilmesi, çorak bir halde iken faydalı bir duruma getirilmesi için de bir takım uygulamalarda bulunmuştur. Buna İslâm hukukunda İhyâ denilmektedir. İhyâ müessesesi Peygamberimiz (s.a.v.) in toplumlarda bir örneği daha olmayan ilk uygulamadır. Sahipsiz, işlenmemiş, âtıl durumdaki bir arazinin ıslah edilip, işlenerek, çeşitli zirai faaliyetlerle faydalı bir duruma getirilip, sahiplenilmesi, bu yolla o arazinin mülkiyetinin kazanılması demektir.  Peygamberimiz (s.a.v.): Arz, Allah ın arzıdır, insanlar da Allah ın kullarıdır. Kim bir ölü araziyi ihya ederse, bu yere, o, herkesten ziyade hak sahibi olur. İhyâ ettiği arazi onundur. buyurarak çorak, âtıl durumdaki toprakların işlenmesini teşvik etmiş, böylece hem gittikçe artan İslâm nüfusuna bir gelir kapısı açmış, hem de çevreyi talan edilmekten koruyup, yeşillenmesini, bitki örtüsünün ve ormanların çoğalmasını sağlamıştır. Tabii bu ekilen yerlerden faydalanacak diğer canlıları da düşünmüş, hayvan neslinin açlıktan veya avla yok olmasının da önüne geçmiştir.

Sözün özü şu: En eski çevre ve doğal hayatı koruma gönüllüsü; ağaç kesmeye sınırlama getiren, yasaklama getiren, ağaç dikmeyi teşvik eden, avlanmayı belli bölgelerde yasaklayan, yaptıklarıyla da bize rehberlik eden, önder olan doğa dostu, çevreci Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) dir.

İşte böyle muhterem okuyucularım, her olumlu ve güzel şeyi Batı da arayanlar, Avrupa Avrupa diye Avrupalaşmaya çalışanlar bir kez dönüp acaba Doğu ya, güneşin doğduğu yöne baktılar mı Avrupa da ormanlar ve yeşil alanları koruma önlemleri ve bu konudaki düzenlemeler Fransa da Miladi 10., Almanya da 11. ve 12. yüzyıllarda olmuştur. Hele hele milli park, ekolojik park, sit alanı gibi uygulamalar daha da geç tarihlerdedir. 1870 li yıllarda Amerika Birleşik Devletlerinde avcılıkla geçinen bir grup insan, bölgenin hayvan ve bitki varlığının korunması ve doğal güzelliklerin gelecek nesillere aktarılması amacıyla bir çalışma başlatmışlar ve 1872 yılında Yellowstone Millî Parkı nı kurmuşlardır. Bundan sonra bu bir moda gibi yayılmış, bütün dünya ülkeleri bunu örnek alarak ülkelerinde milli parklar kurmuş, doğayı korumaya başlamışlardır. Avustralya da 1879 yılında Royal Milli Parkı , Kanada da 1885 yılında Bannf Milli Parkı Meksika da 1898 yılında El Chico , gibi milli parkalar kurulmak suretiyle bu ülkeler, doğayı korumaya başlamışlardır. Avrupa da ise bu tarih daha da geçtir. 1909 ve 1914 senelerinde İsveç ve İsviçre de Avrupa nın ilk milli parkları kurulmuştur.  Almanya da 1911 yılında başlayan çalışmalar 1921 yılında Doğa koruma alanı ilan edilip, 1935 de doğa koruma yasası yürürlüğe girmiştir. Almanya da ilk milli park 1969 yılında açılmıştır.

 Peygamberimiz (s.a.v.) in aldığı önlemler, çıkardığı kanunlar, kurduğu milli parklar, koruma altına aldığı bölgeler ve sit alanı uygulamaları ise miladi 7. Yüzyılda yani, 622- 632 yılları arasındadır. Şimdi siz okurlarıma anlatabildim mi Neden Greenpeace üyelerine imreniyoruz, neden onları taklit ediyoruz, neden her güzel şeyin Avrupa dan ve Avrupalılar dan veya Amerika lılardan çıktığını sanıyoruz dememdeki feryadımı Serzenişimi Şimdi onlar bu konuda bizden bir hayli ilerdeler. Bizse onları taklitle meşgulüz. Üzerimize düşen sorumlulukların ya farkında değiliz, ya da bilmiyor, umursamıyoruz. Yüce Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) yüzyıllar ötesinden bize sesleniyor, acaba duyuyor musunuz

Bir Müslüman bir ağaç diker veya bir ekin eker de ondan bir insan, bir kuş veya bir hayvan yerse bu yenenler o kimse için sadaka olur.

Kıyamet koparken dahi birinizin elinde ağaç fidesi varsa hemen onu diksin.

Yoksa harekete geçmek için Greenpeace i mi bekliyorsunuz 

--------------------------------------------------------------------------

İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, İstanbul: Akçağ Yayınları, [t.y.], c. IV, s.161; c.XII, s.s. 535-540; c. XIII, s.s. 10-12; c. XVI, s.s.380-381; c. XVII, s.s.404-405.

Abdullah Oğuz Seki, Hz. Peygamber in Hadislerinde Çevre Bilinci, [Tez, Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalı, 2010], s.s. 57-60.

Yunus Macit, Sünnet Verileri Işığında Çevre Eğitiminin Esasları, Hadis Tetkikleri Dergisi, 2005, cilt: III, sayı: 2, s. 124-128.

Nagihan Kocadağ, Hz. Peygamber Döneminde İslam ve Diğerleri Medine Vesikasının Sosyolojik Analizi, [Tez, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İlahiyat Anabilim Dalı, 2007], s.s. 6-24.

Yavuz Selim Göl, Hz. Muhammed in Hayatında Rahmet Tezahürleri, [Tez, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İslâm Tarihi ve Sanatları  Anabilim Dalı, 2009], s.s. 62-66.

Celâl Yeniçeri, Hz. Peygamber in Çevreciliği Spor Etkinlikleri ve Kur an da Çevrecilik, İstanbul: Çamlıca Yayınları, 2009, s.s.152-172.

Gizem Caner, Ulusal ve Uluslararası Doğa Koruma Kriterleri ve Natura 2000, [ Tez, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, FBE Bölge ve Şehir Planlama Anabilim Dalı, 2007], s.s. 20-22.

Hacı Mehmet Günay, Himâ , DİA, İstanbul 1998, c. XVIII, s.s. 52-55.

Hamza Aktan, İhyâ , DİA, İstanbul 2000, c. XXII, s. 7-9.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Nisan 26, 2024, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41