Gönderen Konu: Tehlike mi Yalnızlık mı  (Okunma sayısı 61 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5771
Tehlike mi Yalnızlık mı
« : Mayıs 24, 2023, 07:22:54 ÖÖ »


Tehlike mi Yalnızlık mı

Yalnızlık nedir, onu tek başınalıktan ne ayırır? Çağdaş düşünürlerin modern insanla özdeşleştirdiği “kalabalıklar içinde yalnız olma” hâlini bir başına olmaktan nasıl ayırt edebiliriz? Bu sorulara cevap vermek için yalnızlığın biyografisine bakmakta fayda var. Bir insanı tanımak için onun biyografisine vâkıf olmak ne kadar önemliyse, bazen bir eşyanın hatta bir kavramın da tanımlanması için o “şey”i biyografik anlamda incelemek gerekiyor. Yolda bulduğu anlamları yahut yolda bıraktıklarını, zamana ve mekâna göre kuşandığı katmanları incelediğimizde bir kavramın anlam yolculuğuna da ışık tutmuş oluyoruz. Fay Bound Alberti, Yalnızlığın Biyografisi’nde tam olarak bunu yapıyor; sanattan edebiyata, güncel yaşam pratiklerinden toplumsal hareketliliklere kadar yalnızlığın tarihsel serüvenini ele alıyor.

Yalnızlığı kavramsal olarak incelediğimizde zamana ve mekâna bağlı olarak farklı anlamları, farklı yaşam pratiklerini imlediğini görüyoruz. Tarihsel arka planı ve sosyal hayattaki yansımaları yalnızlığın fiziki alandan ruhsal alana doğru kaydığını gösterir. Yalnızlık 18. yüzyıla kadar fiziki anlamda tek başınalığı ifade eden bir kavramdı. Daha çok toplumun dezavantajlı bireylerini nitelendirmek için kullanılıyordu: Yaşlılar, yetimler, hastalar, bakıma muhtaç insanlar… Yalnız kalan birey, toplumun uhdesine tevdi edilmiş bir emanetti ve gerek vakıflar kanalıyla gerekse devlet eliyle yalnız kalan insanların asli ihtiyaçları giderilmeye çalışılırdı. Yakın tarihe kadar toplumların demografik yapısı heterojen bir eğilim göstermekteydi. Bu sayede kuşaklar bir arada yaşamakta, farklı sosyoekonomik durumda bireyler komşuluk yapmakta, birbirinden haberdar olarak birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılamaktaydı. Toplum; statü, ekonomik güç yahut yaşa bağlı olarak çeşitli öbeklere, keskin çizgilerle belirlenen yaşam alanlarına ayrılmış değildi. Heterojen toplum yapısı, çeşitli sebeplerle yalnız kalan bireyin (yaşlılık, kimsesizlik vb.) sosyal hayata katılmasını kolaylaştırıyor, ihtiyaçlarının içinde yaşadığı toplum tarafından fark edilerek giderilmesine katkı sağlıyordu.

Günümüzde ise maalesef insanlar heterojenden homojene doğru hızla değişen bir toplum yapısına yöneldiler. Ekonomik ayrışma, homojen toplum inşasının başat unsuru oldu. Semtler, mahalleler maddi imkânlara bağlı olarak yavaş yavaş ayrıştı. Fakat arka planda bir başka ayrışma daha vardı: yaşa bağlı homojen bileşkeli toplum modeli. Yaşlı insanların bir arada sosyalleşeceği yaşam alanları inşa edilmeye başlandı.

Avrupa’nın başı çektiği bu yeni uygulama bir yandan fiziksel açıdan yalnız kalan insanlara kendilerini rahatlıkla ifade edebilecekleri sosyal alanlar vadetmeyi amaçlarken diğer yandan da kuşaklar arasına keskin sınırlar çiziyor, yaşlı nüfusu toplumun bütününden uzaklaşıyordu. Henüz ülkemizde bu ayrışma kendini belirgin bir şekilde hissettirmese de İngiltere’de ve ardından Japonya’da kurulan “Yalnızlık Bakanlıkları” dünyanın homojen toplum bileşenlerine doğru evrildiğini gösterir. Üstelik dünyamızda hâlen daha çoğu ülkede kuşaklar, fiziki anlamla bir arada olsa dahi zihinsel olarak yine de yalnızlık çekiyor.

Sanayi devrimi ardından gelen yeni dünya düzeni hayatın akışını, günlük yaşam pratiklerini değiştirirken kavramları da bildik anlamlarından sıyırarak onları yeniden tanımladı. Yalnızlık da yeniden tanımlanan ve dikkatleri üzerine çeken kavramlardan biri oldu. “İtilmiş yalnızlıklar” ve “seçilmiş yalnızlıklar” baş gösterdi. Tek başınalık artık yalnızlığı tanımlamakta yetersiz kalıyordu ve insanlar kalabalıklar arasında da pekâlâ yalnızlık çekebiliyordu. İtilmiş/zorunlu yalnızlıklar hüzün uyandırırken seçilmiş yalnızlıklar kutsandı. Fakat her hâlükârda insanoğlu eskisinden daha yalnızdı. Zira her iki durum, terk etme/edilme üzerine inşa ediliyor ve aidiyet hissini zedeliyordu. Dünyanın renkleri soldu solacaktı ve ruh artık yalnızlığı ızdırapla daha sıkı fıkı ilişkilendirmişti. İtilmiş yalnızlıklar, bireyin zihnine terk edilme hissini nakşederken seçilmiş yalnızlıklar ise terk etme duygusundan neşet ediyordu. İster bile isteye seçilsin, ister zorunlu olarak ortaya çıksın yalnızlık en nihayetinde insanlar arasında aşılması zor duvarlar örüyordu.

Görsel sanatlardan edebiyata pek çok alanda yalnızlık teması, sanatın asli unsurlarından birine dönüştü. Yaşadığı çağın travmalarını eserlerine taşıyan Charles Dickens da romanlarında, ruhsuz mekanik bir dünyada yalnızlık örnekleri anlatılıyordu. Kasvetli bir dünyada insanlara maruz kalmaktan yorulan, terk edilmiş ve arkadaşsız kahramanlar göze çarpıyordu: Oliver Twist’te Oliver ya da Büyük Ümitler kitabında Pip…

Peki ne olmuştu da fiziki alanda yalnızlık birden bire ruhi yalnızlığa ve bir ızdırap kaynağına, kendine ve topluma yabancılaşmaya dönüşmüştü?

Alberti’nin deyişiyle “Farklı bir duygu öbeği olarak yalnızlık, toplumdan ayrılmanın bir sembolü ve toplumdan kopuşun bir işareti olarak tek başınalık ve tekliğin yerini nasıl almıştı?” Ya da şöyle soralım: “Yalnızlık hangi yollardan geçerek duygusal ve toplumsal bir durum, modern devrin bir ‘sorunu’ olarak da her yerde bu kadar görünür bir hâl almıştı?”

Bu noktada kavramlar ve değerler arasındaki ilişkilere değinmeden, inanç dünyasında meydana gelen kırılmaların yarattığı domino etkisine temas etmeden modern dünyanın yalnızlık tanımını idrakte zorlanabiliriz. Neydi yeni yalnızlık tanımımız? Modern çağın yalnızlık tanımını Lars Anderson’dan dinleyelim: “Kişinin başkaları tarafından yabancılaştırıldığını, yanlış anlaşıldığını ya da reddedildiğini hissettiğinde ve/veya istediği faaliyetleri, özellikle de bir toplumsal bütünleşme hissi veren ve duygusal yakınlık doğuran faaliyetleri gerçekleştirecek uygun toplumsal partnerden yoksun olduğunda hissettiği kalıcı duygusal sıkıntı durumu.”

O hâlde yalnızlık artık fiziksel alanda bir başınalık değildir. Yalnızlık anlamlı insani ilişkilerden yoksunluğu ifade eder. Bilişsel düzeyde yabancılaşmanın ardından gelen bir sosyal izolasyondur. Kişinin dünyadaki yeri ve aidiyet duygusu ile ilgili bir eksikliktir. Yalnızlık ancak anlamlı bağlarla giderilebilir, ontik ve ontolojik bağlar kişiyi yalnızlığın sarp yokuşundan kurtarır. İnanç bu anlamda önemli bir etkendir. Yüce bir varlığa, bilhassa dünyada yalnız olmadığı hissini veren, insana şah damarından daha yakın olan bir “Yaratıcı”ya duyulan inanç, bir aidiyet çerçevesi sunar. Yaradan’ın her yerde olduğu inancıyla bir zihinsel evrende yaşayan biri, münzevi bir hayatı seçse dahi bu inanç dünyasına sahip olmayan bir insana nazaran terk edilmişlik ve eksiklik hissine kapılmayacaktır. Fiziki yalnızlıklar ruhsal sancılara kapı aralamayacak; birey, toplumu yaratılışta eşi kabul ederek her zaman kendini insanlığın bir neferi olarak görecektir. Fakat inanç ve değer dünyasında yaşanan kırılmalar yalnızlık hissini ziyadeleştirir. Yalnızlık bütün bir hayatı kuşattığında ise kaosa kapı aralar ve ruhu huzursuz eder.

Yalnızlık, sanılanın aksine dünyayı yadırgamakla ilgili değildir. Yalnız insan asıl kendini yadırgar, dünyanın da onu yadırgadığını düşünerek bu duruma ya içerler ya da öfke duyar. “Yalnızlık boşlukta yaşanmaz, zihinsel, fiziksel ve psikolojik sağlığımızın bütün yönleriyle derinden bağlantılıdır.” (Fay Bound Alberti, Yalnızlığın Biyografisi) Yalnızlık, yabancılaşmadan beslenir. Yabancılaşmanın öne çıkan özellikleri ise güçsüzlük, anlamsızlık, kuralsızlık, yalıtılmışlık ve kendine yabancılaşmadır. Çevresinde insanlar olup olmaması değildir zor olan, insanın diğerleriyle anlamlı bağlar kuramamasıdır asıl yoksunluk. Kişioğlunun deneyimlerini paylaşacağı o çok özel dosttan yoksunluk yalnızlığı tanımlar. İçini içine dökebileceği kimsenin olmamasından yakınma durumudur. Duygularını ve hayallerini güvenle açabileceği, “kendisini dökebileceği” birinin eksikliğini hissetme hâlidir. Bu duygu durumuna değinen bir başka yazar da Onat Kutlar’dır: “Gerçeği, bütün sertlik ve hürriyetiyle gerçeği görüp onu nerenize yerleştireceğinizi şaşırdığınız, sizin kadar kavrayabilecek birine anlatmak, içirmek için çırpındığınız anlarınız oldu mu?”

Varoluşçu düşünürler ve edebiyatçılar ise konuya yeni bir perspektiften bakarlar. Onlara göre entelektüel hakikat ve özgürlük, sadece tek başınalıkta değil, yalnızlıkta da bulunur. Çağdaş Psikolog Clark Moustakas, Loneliness’te şöyle der: “Yalnızlık ne iyidir ne kötüdür; benliğin bilincine varılan yoğun ve ebedî bir farkındalıktır; yepyeni duyarlılıklara ve farkındalıklara kapıyı aralayan bir başlangıçtır ve sonunda insanın kendi varoluşuyla derinden ilişki kurmasını, diğerlerine temel anlamıyla dokunmasını sağlar.” İnsanın kendisi hakkında gerçek bilgiye ulaşmasına giden yol buradan geçer. Kendi içindeki anlamı arama çabası içinde olan dervişler hakikatte yalnız değillerdir, onlar kendisiyle karşılaşmayı göze almış insanlardır. Dolayısıyla sürüp giden zorunlu yalnızlıklar fiziki anlamda kalabalık bir çevreyle kuşatılsa dahi insan ruhunu zedelerken kişinin zaman zaman başvurduğu kendi kendine kalma hâli zihinsel ve ruhsal dünyasını besler. Kendini tanımasına, bilmesine, varlıkla yeni ve anlamlı ilişkiler kurmasına olanak sağlar.

Sema Bayar.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Dün, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41