EMANETLERİMİZ
Emanetlerin, nimetlerin, her şeyin maliki Allah Teala (c.c.) mülkünde dilediği gibi tasarruf ediyor. Bize bahşedilen sayısız nimetler emanettir. Onlarla deneniyoruz. Emanetleri/nimetleri zamanı gelince geri alıyor. Ve bunlardan hesaba çekileceğimiz bildirilmiş. Nimetlerimiz güvende mi, yoksa tehdit ve tehlikede mi? Neden olumlu cevap veremiyoruz? Emanet de emniyet de kalktı, korku egemen... Nimetler elimizdeyken değerini bilemiyoruz. Kaybedince anlayabiliyoruz. Tümü emanet. Geçici ve sınırlı tasarruf, yararlanma hak ve hürriyetine sahibiz. Ne kadar nimet, emanet varsa o kadar sorumluluğumuz var. Nimet-külfet dengesi var. Nimetler bize hak ettiğimiz için verilmez. Rabbimizin bir ikramı, ihsanı ve imtihan için verilmiştir. Emanetleri yerinde kullanır, şükredebilirsek o zaman güvenli, huzurlu, müreffeh bir hayat mümkün (Nahl/112). Yoksa tüm belalar, musibetler bizi kuşatır (Şura/30, Taha/124). Emanetleri korursak, Allah da bizi her korkudan korur. Adalet ve emniyet (güvenlik) ancak emanetlerin korunmasıyla sağlanabilir. Hıyanetteyse zulüm ve korku bizi kuşatır. “Beka” sorununa bu açıdan bakmamız gerekmez mi? Emanetleri bize ihsan ve ikram eden Rabbimiz bizi bunlardan sorgulayacak. O’nun (c.c.) emirlerine rızasına uygun kullandığımızda emanetleri korumuş, aksi takdirdeyse emanetlere hıyanet etmiş oluruz. Kur’an’dan (hükümlerinden) yüz çevirerek, Efendimizin yolundan ayrılarak hıyanet ettik. “Mümin”de güvenirlik, “müslim”de barış nerde? Biz kavramlarımızın içini boşaltınca, birileri olumsuz anlamlar yükledi...
*Kur’an-ı Kerim, Sünnet-i Resulullah emanettir (Veda Hutbesi).
*”Hilafet”, (Bakara/30), “kulluk” emanettir (Ahzab/72-73). Yeryüzünde Rabbimizin rızasına, emir ve yasaklarına uygun bir hayat yaşamak sorumluluğumuz var (Araf/172).
*Canımız, aklımız, tüm organlarımız emanettir. İyilik yönünde kullanmak sorumluluğumuz var. Emirleri için kullanılacak, yasaklarındaysa kullanılmayacak. Vücudumuzun merkez organı kalptir. Dil, gözler, kulaklar, eller, ayaklar, cinsel organlarımız... Helallere, farzlara açık, haramlara, mekruhlara kapalı olacak. Haramlara kullanıldığında emanete hıyanet/günah/zulüm/israf söz konusu olur. Hudutlara riayette biz insanların yararları, aykırılıkta, ihlallerdeyse zararlarımız vardır.
Kulluk sınırları içinde hareket etmek, ilahi sınırları ihlal etmemek, kulluğumuzun gereği... Kalp de korunacak, günahlarla kirletilmeyecek, arındırılacak... Kalp temizlendiğinde, doğrulduğunda, düzeldiğinde tüm organlar da buna uyar... Dil doğrulmadan, kalp de doğrulmaz. Dil kalbin tercümanı. Doğru söyleyecek, hak söyleyecek, güzel söyleyecek; yalan söylemeyecek, batıl, yararsız konuşmayacak ki, korunmuş olsun... Öteki organlarımız da öyle...
*Makamlar, memuriyetler, kamu hizmetleri de emanettir (Nisa/58, Enfal/9). “Emanetler ehline verilmeli.” Hizmette şahsi çıkar güdülmemeli ve eşitlik, tarafsızlık ve adalet ilkesine uyulmalı. Yoksa zulüm/hıyanet ortaya çıkar. Emanetler ateşten gömlektir. Bu nedenle talip olana verilmez.
*Sözler, sözleşmeler, sırlar da emanettir. Vefa, sadakat gerekir. Dünyalıklar, ana-baba, evlat, eş... İlim, servet, makam, sanat… Gerçekte malik, her şeyi yaratan Allah-u Teala’dır. Verilen nimetlere geçici ve sınırlı olarak tasarruf ve yararlanma haklarımız var. Malikin emri ve rızası çerçevesinde tasarruf halinde emanete riayet, aykırılıkta ise hıyanet söz konusu. İlki adalet, ikincisi zulüm. Ömür, zaman, vakit, sağlık, gençlik de nimet ve emanettir. Korumak, iyi değerlendirmek, iyiye kullanmak sorumluluğumuz var.
*Hayat, inanç, akıl, nesil/iffet, mal, şeref vb. hak ve değerler emanettir, korunmalıdır. Korunmazsa fesat/zulüm olur. Canlar, ancak “kısas”la hayat bulur. Kendi canımıza, başkasının canına kıyamayız (savaş, nefsi müdafaa hariç). Hastalıklardan korunur, tedaviye başvururuz. Vücut bütünlüğümüzü, fıtratımızı korumak sorumluluğumuz var. Düşmanımız olan şeytanın emrine uyarak fıtratımızı değiştirmeye çalışmamalıyız (Nisa/117-119). Kadınların erkeklere, erkeklerin de kadınlara benzeme çabası, cinsiyet değiştirmeye çalışmak, vücudumuza dövme yaptırmak, her türlü sapıklıklar... Hızla yaygınlaşıyor, sigortalarımız atıyor. “Faiz ve fuhuş yaygınlaşırsa, her türlü belaya davetiye oluyor.”
“Şeytan fuhşu emreder, fakirlikle korkutur, cimriliği emreder” (Bakara/268). Rabbimiz (c.c.) iffeti, örtünmeyi (tesettür) emreder, şeytan ise hayâsızlığı, zinayı, açılıp saçılmayı, teşhiri, müstehcenliği emreder. Haramlar serbestçe yaygınlaşıyor... Suçlular, hastalıklar, çatışmalar, düşmanlıklar artıyor.
Malın/servetin korunması, meşru/helal yollardan kazanılması, israftan kaçınılması, infak/zekât emrinin yerine getirilmesi, faizden kaçınılması ile mümkün olabilir. “Faiz malın mikrobudur, bitirir.” “Sadaka da arttırır.” İnanç değeri de ilim, tebliğ ve cihat ile korunabilir. Bunlar da terkedilmiş denemez mi?
Alkol, uyuşturucu, uyarıcılar, kumar, yanlış eğitim, cehalet aklı olumsuz etkiler... Vahye teslim olmayan akıl, şeytana ve nefs-i emmareye oyuncak/köle olur. Sahibini helak eder. Konuyla ilgili birkaç hadis-i şerif:
-”Ahir zamanda emanetler ehlinden çıkacak. İşler ehliyetsizlerin eline geçecek.”
-”Münafık alametleri üç: Yalan söylemek, sözünde durmamak, emanetlere hıyanet etmek.”
-”Mümin odur ki elinden, dilinden insanlar emniyettedirler.”
-”İman etmedikçe cennete girilmez; sevmedikçe de iman etmiş olunmaz.”
-”Ahir zamanda ‘emin’ kimseler hıyanetle suçlanacak; hainlere de güvenilecek” buyurmuş, Efendimiz (s.a.v.).
Barış da, güvenlik de İslam kavramının içindedir. Bu nedenle İslamsız barış, güvenlik olmaz.
“Nefsini koruyan, arındıranlar kurtulacak, günah kirlerine gömen hüsrana uğrayacak” (Şems/9-10). Mümin isminde iman ve emniyet var. “Allah, müminlerin velisi, vekili ve yardımcısıdır.”
Peygamberler tağutlarla/zalim hükümdarlarla tevhit/adalet adına mücadele etmişler; korkusuzca meydan okumuşlardır. “Hasbünallah”, “Hasbiyallah”, “Kâfi”, “Vekil”, “Veli”, “Nasir” diyerek Allah-u Teala’ya sığınmış, O’ndan yardımla kazanmışlardır.
Biz zilletteki Müslümanlar olarak O’nun (c.c.) velayetine,vekilliğine, kapısına yönelsek bizi kurtarmaz mı? O halde neyi bekliyoruz?! Haydi emanetlerimize yeniden sahip çıkmaya...