Gönderen Konu: Müslüman Saatine Ne Oldu  (Okunma sayısı 303 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5778
Müslüman Saatine Ne Oldu
« : Şubat 04, 2024, 09:25:27 ÖÖ »


Müslüman Saatine Ne Oldu

Saat zamanın damarı ise şayet, vakit de o saatin şah damarıdır. Hem biyolojik hem psikolojik “kan” dolaşımlarının sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için vakit damarından içinde yaşadığımız zamanın kılcallarına doğru bir akışın olması şart. Berrak, saf ve bir gönül aynasından yansıyan dosdoğru bir akış... Vakit kavramı aklımıza o ezelî ve ebedî hikmetin nirengi noktalarını yokladığımız, hâlâ insan kalıp kalmadığımızı kontrol ettiğimiz beş vakti getirir. Beş vakit kılmakla yükümlü olduğumuz namazın bizi insan kılan hususiyeti hepimizin malumu. Çünkü İsmet Özel’in deyişiyle, “Namaz insanı kılar.” Bu bağlamda örnek bir soru çekimi şu şekilde olmalıdır: Yatsı seni insan kıldı mı?

Peki, biz o vaktin neresindeyiz? Müslüman saatine ne oldu, sorusundan önce ilk elde cevaplamamız gereken soru bana kalırsa zamanın neresindeyiz, sorusudur. Müslüman zamanı olmayanların bir Müslüman saati olabilir mi? Belki de bu sebepten olsa gerek modern Türk şiirinin orkestra şefi (bu tanımlama şahsıma aittir, tartışılabilir) Ahmet Haşim

, o meşhur “Müslüman Saati” yazısını şu cümleyle bitirir: “Çölde yolunu şaşıranlar gibi biz şimdi zaman içinde kaybolmuş kimseleriz.”
Haşim üstadımız, saat kavramı çerçevesinde Müslüman bir halkın hızla değişip dönüşen belli başlı niteliklerini oldukça sahih bir duruşla anlatır. Pozitivist ve seküler bir zaman bilincinin dayatıldığı bir dizgenin içinde hiç yüksünmeden dobra dobra bir “Müslüman saati”nden bahsedebilmek oldukça kıymetli bir meydan okumadır. Saatin gâvuru Müslüman’ı olur mu hiç canım, diye aklında bir soru beliren “ortalama dünya vatandaşı” diyebileceğimiz insanlar çıkabilir. Her şey mümkündür. Fazlasıyla mümkün olan bir hakikat de vardır ki evet, Müslüman saati diye bir olgu vardır ve bu olgu hem o saati yaşayan Müslüman nezdinde hem o Müslüman’ın yaşadığı saatin bizzat kendisinde dupduru bir gerçekliğin işareti olarak yaşar.

Kadim kitaplar zamanın da yaratıldığını söyler. Yani zaman da tıpkı insan ve diğer canlı cansız varlıklar gibi Cenab-ı Hakk’ın “kün” emriyle yaratılmış birer varlıktır. Nasıl her canlı ölümü tadacaksa yaratılmış bir canlı olan zaman da ölümü tadacaktır. Zamanın ölümü ise kıyamettir.

Müslüman saati, o saatin ve yaşadığı bütün saatlerin hakkını gözeterek yaşamayı amaç ve ilke edinen Müslüman’ın saatidir. Saat o Müslüman ile dirilir. Böyle bir Müslüman’a yolu düşmeyen saatler gaflet, isyan ve inkâr bataklığında yaşayanların ellerinde ziyan olur gider. Boşa akan çeşmeler gibi… Yani bizim çok yaygın ve yanlış bir şekilde söylediğimiz “zaman öldürmek” deyimi aslında fiyakalı bir aldanıştan başka bir şey değildir. İnsan zamanı öldüremez ama tarih kendisini ölümsüz zanneden kibir şampiyonlarını gözünü kırpmadan öldüren zaman pehlivanının ibretlik hikâyeleriyle doludur. Görüp anlayabilene…

Zamanın içinde kaybolmak bir “Allah fikri”nden yoksun olmakla ilgilidir. İman evet her zaman bir imkândır ama bunu bir eyleme dönüştürecek ruh, şuur sahibi olmaktan geçer. Hâl böyleyken zamanın içinde kaybolmamak için öncelikle bir zaman bilincine sahip olmak gerek. Bu bilinci besleyen, doyuran ana kaynak bizzat İslam’ın vakit bilincidir. Bu da ilk ana ilke olarak beş vakit namazla kayıt altına alınmıştır. Ama mesele burada bitmez. Asıl mesele hâlihazırda bu bilincin farkına varmakla, bir sorumluluğu idrak etmekle başlar. Çünkü beş vakit, o vakitlerin içinde bir mahşeri andıran dünya gailesinin taştığı çarşılara birer giriş kapısıdır. Aşkın demir kapıları gibi. O kapıdan geçtik, sonra hiç o kapıdan geçmemiş gibi yaşarsak o vaktin emzirdiği ezelî ve ebedî hikmetten hiç nasibimizi almamışız demektir. Bu da doğrusu acınası bir hâldir. Müslüman saatini salt bir vakit bilincinin ötesine taşımak suretiyle bir söz ve eylem birlikteliğine dönüştürmek her Müslüman’ın asli iman vazifesidir.

Kıyamet, kadim kitaplarda “büyük saat” olarak isimlendirilir. İnsanın ölümü ise “küçük saat”tir. Saat bilincini bu temel ilke üzerinden değerlendirdiğimizde önümüzde akıp duran bir gerçekliğin kılcallarında gezinmeye başlarız. Bütün saatler o büyük saate doğru akan bir ırmağın kolları mesabesindedir. Akıp durma imajı bize doğal olarak bir ırmağı hatırlatır. Her an kendini yenileyen, anbean kendini tazeleyen bir su imgesi. Zaman akıp gidiyor, derken bile farkında olmadan bir hakikati dillendiririz. Tekrarı olmayan bir tecelli pınarıdır hayat. Her şey bir rahmet vesilesidir ve rahmet asla tekrar etmez ama tecelli eder.

Dün doğan güneşle bugün doğan güneş aynı güneş değildir. Eylemin tekrar edegelen sürekliliği bizi tekrar hissinin kısır döngüsü içinde bırakır. Oysa burada bir tekrar yoktur. Saat de vakit de zaman da böyledir. Bunların da tekrarı yoktur ama kıvam dereceleri vardır. Beş vakit, vakitlerin kıvam derecesini gösterir. Kıvama geldiğinde insan anlar ki “kıyam” vakti de gelmiştir. İslam’da takvim başlangıcı hicrettir. Yine bir eylemi, bir sürekliliği ve tazeliği, sonsuz bir dinamizmi içinde barındıran bir yürüyüş olgusu zamanın mihenk noktası kabul edilmiştir. Takvim de zamanın kıvam derecesini gösteren bir işaret taşımaktadır.

Saat bilincini zamanın hakikati bağlamında yeni baştan inşa etmekle yükümlüyüz. Zamanın hakikatini kavramadan hakikatin zamanını idrak edemez insan. Müslüman saati dediğimiz gerçeklik, bu hakikatle kurduğu bağın derecesine göre bir anlama kavuşur. Zaman önümüzde akıp giden bir ayet, bir işaret gibidir. O işareti Hakk’ın rızası doğrultusunda okuyabildiğimiz, yaşayabildiğimiz sürece dünyaya ve ahirete müteallik umutlarımız bizi uyanık tutacaktır. Saat kendisini ihya edenleri her daim diri tutmakla mukayyettir. O diriler ölmüş olsalar bile diridirler zira küçük saat ile büyük saat arasındaki “orta saat” dilimi içinde mahşer vaktini beklemektedirler.

Bir de küçük saati henüz gelmemiş olan kullar vardır. Onlar ne saatin ne vaktin ne de zamanın gözlerindeki ilahi tecelliye hikmet nazarıyla bakamadıkları için daha hayattayken bir ölüden farkları yoktur. Hayatın ölüleri ile ölümün dirileri arasındaki bu farkı ancak saat/zaman bilinciyle idrak edebiliriz. Müslüman saati, öncelikle işbu zaman bilincini yeniden inşa etmekle çalışabilecek bir saattir. Çünkü zamanın içinde kaybolup önce kendini sonra yaratıcısını unutan bir insanın saati yoktur. Tıpkı kâinattaki yaratılmış her zerrede olduğu gibi bu saatin pili de “Allah fikri ve inancı”yla çalışır. Yıkılan saatleri, yıkılan vakitleri ayağa kaldırmak için önce insanın ayağa kalkması gerek. Çünkü insan ayağa kalkmadan bir kıvama gelemez. Ahsen-i takvim, kıvama gelmeden kıyama duramayız. Müslüman saati de her daim o en güzel kıvamı arayıp durmanın saati değil midir zaten?

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

2014 - Ahmet Yağmur - Medine'ye Hasret Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:03:52 ÖS]


Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41