Gönderen Konu: Allah (c.c.) Kötülükleri Bizim Elimizle Düzeltmek İster 1  (Okunma sayısı 108 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5823
Allah (c.c.)  Kötülükleri Bizim Elimizle Düzeltmek İster  1

Allah-u Teâlâ kötülükleri isterse hemen düzeltebilir. Hatta, kalpleri kontrol ettiğinden zalimlerin kalbine iyilik tohumları eker ve zulüm ortadan kalkar. Aynı şekilde müşriklerin ve kâfirlerin kalplerine müdahale eder ve yeryüzünde şirk, küfür, zulüm ve kötülük kalkar. Kur’an-ı Kerim’deki “Bütün göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır ve bütün işler (netice itibariyle) O’na döndürülür” (Hadid, 5) ayeti, yerlerin ve göklerin mülkünü elinde bulundurduğuna işaret eder.

Yeryüzü ve içindekiler, hatta bütün kâinat Allah-u Teâlâ’nın mülküdür. Allah-u Teâlâ, mutlak güç ve kuvvet sahibidir, yerlerin ve göklerin orduları Allah’ındır. Kur’an-ı Kerim’de bu gerçek şöyle bildirilir: “Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir” (Fetih, 7). O bir şey istediği zaman sadece “ol” der ve her istediği olur: “Göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Bir işin olmasını isterse ona yalnızca “ol” der, o şey de oluverir” (Bakara, 117). Yok edebilme kudreti de var edebilme kudreti kadar büyüktür.

Allah-u Teâlâ’nın cezalandırma güç ve kuvveti zaman ve mekânla mukayyed değildir. İstediği zaman cezalandırabilme kudretini haizdir. İsterse kötülüklerin cezasını dünyada hemen verebilir, isterse de ahirete erteleyerek orada daha ağır şekilde cezalandırabilir. Cezayı ertelediği zaman da mutlaka gerçekleştirebilme kudretini haizdir ve gerçek güç ve kuvvet budur.

Böyle olmasına rağmen Allah-u Teâlâ, kimi zaman yeryüzündeki kötülüğün, zulmün, küfrün, şirkin, her türlü isyanın cezasını dünyada hemen verir, bazen de âhiret gününe erteler yani mühlet verir; bunun tasarrufu tamamen Allah’a aittir. Tarihteki bazı olaylar, kötülüklerin cezasının dünyada verildiğinin misalleridir: “Nuh tufanı, Âd, Semûd, Lût kavimlerinin helaki, Firavun ve Nemrut gibilerinin helâkleri” bunlardandır. Bazen de küfürde, şirkte ve zulümde ileri giden nicelerinin cezasının ahirete ertelendiği vakidir.

Müslümanların kötülük, zulüm, küfür ve şirkin cezasının dünyada Allah-u Teâlâ tarafından verilmesini beklediği, hatta Allah’a, Peygamberi’ne, Kur’an’a kısacası İslâm’ın kutsallarına hakaret edenlerin cezasının hemen verilmesini umduğu görülmektedir.

2007 yılında İsveç’in yerel gazetesi Nerikes Allehan’da Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Lars Vilks, 4 Ekim 2021 tarihinde trafik kazasında yanarak öldü. Karikatüristin yanında bulunan iki koruma polisi de aynı kazada yanarak ölmüştü. Bazı kardeşlerimiz “İslam düşmanı yanarak öldü” diye sevindi haklı olarak. Ancak İslâm düşmanlığında Lars Vilks’ten daha kâfir niceleri vardır ki, hayatına devam etmektedir. Bu, onların cezalarını çekmeyeceği anlamına gelmez; mutlaka cezayı çekeceklerdir.

Allah-u Teâlâ’nın mühlet verip cezasını ahirete bırakılmasında hikmetler vardır. Mühlet verilmesinin sebeplerinden birisi, insana verilen özgür iradeye müdahale etmemek, iyi ya da kötüyü tercihine fırsat vermek; kötülükten vazgeçip iyi işler yapması için fırsat tanımaktır. Mühlet verilmesinin ikinci sebebi tövbe kapısının ölünceye kadar açık tutulmasıdır. Kimin ne zaman tövbe edeceği bilinmez. Nice zalim, kâfir ve müşriklerin tövbe ederek imana geldiği, İslâm’a hizmetkâr oldukları bilinmektedir.

Allah-u Teâlâ’nın kötü, zalim, kâfir ve müşriklerin cezasını ahiret gününe bırakmasının başka bir sebebi ise günahlarının artması içindir. Bu gerçek hakkında Kur’an-ı Kerim’de: “Bir de kâfirler, kendilerine mühlet verişimizi, sakın kendileri için hayır sanmasınlar. Biz onlara sırf günahlarını artırsınlar diye mühlet veriyoruz. Onlara, aşağılayıcı bir azap vardır” (Al-i İmran, 178) buyrulmaktadır. Zalimler hakkında ise “(Ey Resulüm!) Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor” (İbrahim, 42) buyrulmaktadır.

Allah-u Teâlâ istese kötülükleri engeller, zira aciz insanın canı O’nun elindedir ancak bazen zalimlere mühlet vermekte ve kötülüklerin cezasını ahiret gününe ertelemektedir. Yaşadığımız dünyada kötülüklere dur deme misyonunu Muhammed ümmetine yüklemektedir. Kur’an-ı Kerim’deki, “(Ey Muhammed ümmeti)! Siz beşeriyet (insanlık) için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, fenalıktan alıkoyarsınız ve Allah’a imanınızda devam edersiniz…” (Al-i İmran, 110) emri Allah’ın nizamını yeryüzüne hâkim kılmak ve iyiliği emredip kötülükten alıkoyarak adaleti tesis için Müslümanlara verilen görevi ifade etmektedir.

Siyami Akyel.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5823
Ynt: Allah (c.c.) Kötülükleri Bizim Elimizle Düzeltmek İster 2
« Yanıtla #1 : Kasım 05, 2021, 08:04:33 ÖÖ »
Allah  C.C, Kötülükleri Bizim Elimizle Düzeltmek İster  2

Allah-u Teâlâ, geçmiş ümmetlerin içinden azgınlaşanlara ibretlik cezalar vermekteydi. Bu ibretamiz cezalar, Peygamber Efendimizin (S.A.V.) duasıyla kaldırılmıştır. Gerek ümmet-i davet yani gayr-i müslimler, gerekse ümmet-i icabet yani Müslümanlar arasında kötülük ve zulüm artmasına rağmen toplu helakleri kaldırılmıştır.

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bu konuda, “Ben, Rabbimden, benim ümmetimi helâk etmemesini istedim. Rabbim benim bu duamı kabul buyurdu. Dedi ki: ‘Onların helâki kendi aralarında olacaktır. Günah işledikleri zaman ben onları birbirine düşürecek ve vurduracağım.’ Ben bunun da kalkmasını diledim; ama Rabbim, bunu kaldırmadı” (Müslim, Fiten, 20) buyurmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Efendimize (S.A.V.) hitaben, “Sen onların içinde bulundukça, Allah, onlara azap edecek değildir. Ve onlar istiğfar ederlerken (içlerinde istiğfar edenler var iken) de Allah, onlara azap edecek değildir” (Enfâl, 33) ayeti hem gayr-i müslimler hem de Müslümanlar içindeki kötüler için mühlet verildiğini gösterir.

Peygamber Efendimizin (S.A.V.) duasından dolayı Allah-u Teâlâ, toplu helakleri kaldırmıştır ancak kötülük yapanların cezasını dilerse dünyada vermekte, dilerse ahirete bırakarak mühlet vermektedir.

Kur’an-ı Kerim’deki kâfirlere mühlet verildiği ve mühletin bitiminde cezalandırılacağı hakkında şöyle buyrulmaktadır: “Bir de kâfirler, kendilerine mühlet verişimizi, sakın kendileri için hayır sanmasınlar. Biz onlara sırf günahlarını artırsınlar diye mühlet veriyoruz. Onlara, aşağılayıcı bir azap vardır” (Al-i İmran, 178). Zalimler için ise, “(Ey Resulüm!) Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor” (İbrahim, 42) buyrulmaktadır.

Allah-u Teâlâ her kötülüğün cezasını hemen vermiş olsa, yeryüzünde yürüyen canlı kalmayacağını, “Eğer Allah, insanları, yaptıkları günah yüzünden hemen yakalayıp hesaba çekseydi, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat Allah, onları muayyen bir vakte kadar geciktirir. Nihayet ecelleri gelince muhakkak Allah kullarını amellerine göre cezalandırır” (Fâtır, 45) ayetinde bildirilmektedir.

Yerlerin ve göklerin orduları emrinde olmasına rağmen, melek ordularıyla yeryüzündeki müşrik, kâfir ve zalimleri yerle bir edebilme kudretine sahipken, dilerse müşrik, kâfir ve zalimlerin kalplerini çevirir bir anda iyilik yapar hale getirebilir. O Allah ki, bir şey istediği zaman “Ol” der ve olur. Ancak Allah-u Teâlâ kötülükleri insan eliyle, insan iradesiyle düzeltmek ister. Kötülüklerin insan eliyle düzeltilmesi tam da imtihanın gereğidir. Bu insan eli de Muhammed ümmetidir. Bu misyon Muhammed ümmetine yüklenmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de, “(Ey Muhammed ümmeti!) Siz beşeriyet için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, fenalıktan alıkoyarsınız ve Allah’a imanınızda devam edersiniz…” (Al-i İmran, 110) ayetiyle Müslümanların, iyiliği emredip kötülükten alıkoymak yani yeryüzünde adaleti tesis etmek için ortaya çıkartılmış hayırlı bir topluluk olduğu açıkça ortaya konularak; insanlık içinden çıkmış böyle hayırlı bir topluluğa yeryüzünde fitnenin yok olup, Allah’ın (C.C.) nizamını ve adaleti dünyanın tamamına yaymak için hedef koyulmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’deki, “Onlarla savaşın ki, Allah sizin elinizle onları cezalandırsın, onları rüsvay etsin; onlara karşı size yardım ve zafer nasip etsin ve (baskı ve zulüm altındaki) mümin toplulukların gönüllerini ferahlatsın” (Tevbe, 14) ayeti Allah-u Teâlâ’nın kötülükleri bizim elimizle düzeltmek istediğinin çok açık delilidir. Peygamber Efendimiz (S.A.V.), mucize gösterme gücüne haiz olduğu halde kötülükleri bizzat eliyle düzeltmek için İslâm devlet sistemini oluşturmuş, Allah’ı ve Resulünü tanımayanlarla cihat etmiştir.

Peygamber Efendimiz (S.A.V.), sahabe-i kiram ve İslâm tarihinin parlak sayfalarına imza atanalar, müşrik, kâfir ve zalimlerle fiili mücadele etmiş, emr-i bil maruf nehyi anil münker farzını yerine getirmiş, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihat etmiş; bunları yaparken kınayanın kınamasından korkmamış ve yalnızca Allah’a güvenmiştir. İşte Allah-u Teâlâ’nın yardımı da fiili mücadeleyle birlikte gelmektedir. 300 kişilik İslâm ordusunu 1000 kişilik müşrik/kâfir ordusuna galip getiren Allah’ın yardımıdır ancak 300 kişilik orduyu teçhiz edip, cihat için sefere çıkıp, düşmanla çarpışma iradesi gösterdikten sonra yardım gelmektedir. Yardımın niteliği ve oranını Allah-u Teâlâ bilir.

Çalışmak bizden tevfik Allah’tandır.

Siyami Akyel.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41