Gönderen Konu: Devlet Ve Adalet İlişkisi  (Okunma sayısı 106 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5771
Devlet Ve Adalet İlişkisi
« : Haziran 09, 2023, 08:13:18 ÖÖ »


Devlet Ve Adalet İlişkisi
 
Allah-u Teâlâ, kötülükleri düzeltme ve iyilikleri ortaya çıkartma vazifesini imtihan gereği üzerimize farz kılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de iyiliği emredip kötülükten men etme vazifesini yerine getirmemiz gerektiği hakkında şöyle buyurulmaktadır: “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resulü’ne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir” (Tevbe, 71).

Başka bir ayet-i kerimede ise kötülüğe, zulme ve faillerine karşı durmamız gerektiği şöyle emredilmektedir: “İçinizde, insanları hayra çağıracak, iyiliği emredecek, kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun. İşte onlar, kurtuluşa erenlerdir” (Al-i İmran, 104). Bu ayet-i kerimede, kötülüklerle mücadele edenlerin kurtuluşa ereceğini anlatmasının yanında içimizde kötülüklere karşı duracak bir topluluğun mutlaka var olması gerektiği de vurgulanmaktadır. Bu da asgari olması gerekendir. Hedeflenen, bu duruşun devletten ferde bütün katmanlara yayılmasıdır.

Peygamber Efendimiz (S.A.V.), bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Eğer bir kavim zalimin zulmünü gördüğü halde onu bu işten men etmezse Allah, zalimin zulmü sebebiyle azabını umumileştirir (herkesi kapsayacak şekilde genişletir)” (Ebu Davud, Melâhim, 17).

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) başka bir hadis-i şeriflerinde ise şöyle buyurmaktadır: “Sizden birisi bir kötülük gördüğü zaman eliyle, buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin, buna da gücü yetmezse kalbiyle (ona karşı kin ve nefret beslesin). Bu ise imanın asgari gereğidir” (Müslim, İman 78).

Aslında Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in mübarek hadis-i şeriflerinde kötülüklerle mücadele yöntemi, bu mücadelede yukarıdan aşağıya bir sıralamanın yapıldığı görülmektedir. Bu, tam olarak adaleti sağlayacak birinci erkin devlet olduğunu anlatmaktadır. Eliyle düzeltme makamı devlettir. Diliyle düzeltme makamı iletişim araçlarına hâkim olanlardır. Bunlar âlimler, aydınlar, gazeteciler, yazarlar ve kanaat önderleri gibi kişilerdir.

Kalbiyle buğz edip, kötülüğe karşı çıkacak, kötülere sevgi beslemeyecek hatta seçimlerde iyilerle kötüleri ayırt ederek iyilerden yana tavır alacak kitle ise halktır.

Kur’an-ı Kerim’de: “Ey Davûd! Biz seni yeryüzünde halife kıldık. O halde insanlar arasında adaletle hüküm ver ve keyfe tâbi olma ki, bu seni Allah'ın yolundan saptırır. Muhakkak ki Allah yolundan sapanlar, hesab gününü unuttuklarından, kendilerine çok şiddetli bir azab vardır” (Sâd, 26) buyrulmaktadır.

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) de, “Bir günlük adalet, altmış yıllık (nafile) ibadetten hayırlıdır” buyurmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de başka bir ayet-i kerimede, “Andolsun ki, Biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik; beraberlerinde kitap ve mizan (terazi, ölçü) indirdik ki, insanlar adaletle tutunsunlar. Bir de demiri indirdik ki, onda hem çetin bir sertlik hem de insanlar için birçok faydalar vardır. Çünkü Allah, kendisine ve peygamberlerine gıyabında yardım edenleri belli edecektir. Şüphesiz Allah çok güçlüdür, üstündür” (Hadid, 25) buyurulmaktadır.

Elmalılı Tefsiri’nde, “Biz mizanı indirdik, demiri de indirdik” cümlesinde “mizandan kastın Kur’an-ı Kerim’in hükümleri, demirden kastın da devlet gücünün olduğu” beyan edilmektedir. Kur’an-ı Kerim’in hükümlerinin uygulanması için “demir” ifadesi kullanılmıştır. Demir, gücü ve otoriteyi yani devleti ifade eder.

Tevhid mücadelesinin temeli, adaletin ayakta tutulabilmesi, adaletten kastın da Allah’ın indirdiği hükümlerle amel edilmesidir. Zira insanların hevâ ve heveslerinden kaynaklanan kanunlar, kuvvetli olanın galibiyetini de beraberinde getirir.

İnsanlar, kendisi gibi bir beşerin yaptığı kanunlarla mutlu olamazlar ve kendi aralarında da adaleti sağlayamazlar. Gücü elinde bulunduranlar, kendi konumlarını gözetecek anayasa ve kanun yaparlar.

Sonuçta anayasa ve kanunların yapıcıları da beşerdir; tabiatı gereği zaafları vardır, yaptıkları asla mükemmel olamaz. Hatta yaptığı anayasa ve kanuna zaaflarını, hırslarını, heveslerini de yansıtabilir. Bu da insanlar arasında adaleti sağlamaz. Adalet tesis olunmazsa yeni kanunlar yapılır ancak bir türlü beklenen adalet tahakkuk etmez.

Adaletin timsali Hz. Ömer (r.a) “Adalet, mülkün temelidir” derken, devletin kötülükleri düzeltip adaleti tesis etmedeki rolünden bahsetmektedir.

İyiliği emredip kötülükten men ederek adaleti tesis etmek, en fazla imkâna sahip olan, bütün bir halkın gücünü temsil eden devlete aittir.

Kötülükleri düzeltip iyilikleri emrederek adaleti toplumun tüm katmanlarına yaymada elbette bütün bireylere görevler düşmektedir. Ancak baş görev devlete ve yönetenlere aittir. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in hadis-i şerifte bahsettiği, “Sizden birisi bir kötülük gördüğü zaman eliyle, buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin, buna da gücü yetmezse kalbiyle (ona karşı kin ve nefret beslesin). Bu ise imanın asgari gereğidir” (Müslim, İman 78) emri tam olarak bunu ifade etmektedir.

Siyami Akyel.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41