Gönderen Konu: Küllî İrade ve Cüz’î İrade  (Okunma sayısı 87 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5823
Küllî İrade ve Cüz’î İrade
« : Şubat 24, 2023, 08:44:56 ÖÖ »


Küllî İrade ve Cüz’î İrade
 
Kader ve kaza konusunda söz söylemek için halis bir niyet, titiz bir bakış ve iyi bir âlimden ders almış olmak gerekir ki, geçmiş ulema bu konuda dikkatli hareket etmiş; bizlere de uyarılarda bulunmuştur. Bundan dolayıdır ki, konu hakkındaki yazdıklarımız İslâm/Ehl-i Sünnet âlimlerinin görüşlerini tekrardan ibarettir aslında. Allah-u Teâlâ cümlesinden razı olsun. Bizleri de ilim hazinesinden nasiplendirsin.

Bir önceki yazımızda kader, kaza ve irade kavramlarını konu edinmiştik. Özellikle irade konusunu tam olarak anlayabilmek için “Küllî irade ve Cüz’î irade” kavramlarını iyi anlamak gerekir. Bunu anlamak, aslında irademizin başlangıç noktası, sınırları ve sonlandırılmasında kişinin ne düzeyde sorumlu olduğunu da bilmesi anlamına gelmektedir.

Allah-u Teâlâ’nın irade sıfatı “karar ve azim” anlamına gelen (r.v.d) maddesindendir. “Meşîet” de denir. Şer’i manası ise, Allah-u Teâlâ’nın dileme ve işlerin şöyle veya böyle olmasını isteme sıfatının varlığını anlatır. O, neyi dilerse o olur. Neyi de dilemezse olmaz. Cüz’i yani mümkün olan şeyi diler ve o şey var veya yok olur. Dileme ve varlığını yokluğuna tercih etme Cenab-ı Hak için câizdir. Küçük veya büyük olmuş, olacak her şey O’nun küllî irade ve meşîeti dâhilindedir. Onun dilediğinin dışında bir oluş veya yok oluş; biçim veya mahiyet değişikliği düşünülemez. Öyle olsa, bu eksiklik olur, acze alamet olurdu. Mesela: Kulun da iradesinin varlığı Ehl-i Sünnet ulemasınca kabul edilmiştir. Ancak bu cüz’i iradedir. Zaman, mekân, miktar ve mahiyet bakımından geçici, sınırlı ve cüz’idir.

Akâid konusunda asrımızın en yetkin âlimlerinden Ali Nar Hoca, “İslâm İnancı” kitabında irade hakkında şunları söylemektedir: “İrade, Küllî ve Cüz’î olarak ikidir.

Allah’ın iradesi her şeyi kuşatır. Kulun iradesi ise cüz’î ve sınırlıdır. Kul işinde muhayyerdir. Ama takdirin sınırını aşamaz. O murad eder, Allah halk eder. Kulun istidatı (güç yetirebilmesi) fiili ile birliktedir. Önce veya sonra değil. Bu yüzden kul gücünün yetmediği ile sorumlu tutulamaz. Allah kuluna hayrı arzu eder ama onun hakkında şerri de yaratır, ancak şerre rızası yoktur. Allah’ın kulu için daima hayrı yaratma mecburiyeti yoktur.”

“Nimet-i İslâm” kitabıyla mâruf M. Zihni Efendi ise Kadere iman mevzusunda iradeyle bağlantılı olarak şunları söylemektedir: “İnsanın erkek veya kız doğması ve dünyaya gelmesi ve Ahirete gitmesi, kendi elinde olmadığı gibi, hâdisat-ı âlem, ef’âl ve evzâ-ı beni âdem dâhil Cenab-ı Hak’ın hükmü takdiri, halk ve icadı altındadır. Ancak, acıkmak, doymak, uyumak, uyanmak ve nefes almak gibi insanda birtakım ızdırarî haller gibi, oturup kalkmak, bir yere gitmek, kırmak ve kesmek gibi ihtiyarî fiiller dahi vardır. Cenab-ı Hak insana, irade sıfatı vermiştir. Ve âdetullah böyle câri olmuştur ki, insan iradesi, makdûr-i beşer olan, her hangi fiil sarf ederse, Hak Teâlâ o fiili halk ve icad eder. İnsan iradesini sarf etmez ise, Haliki Celle ve Âlâ dahi halk eylemez, fiili âbid, kisib ve ihtiyâr cihetiyle kendinin ve halk-u icad cihetiyle halikındır. Bundan dolayı, herkes kendi fiili üzerine sevap alır veyahut ceza görür.”

Manastırlı İsmail Hakkı, “Akaid’il-İslâm” adlı risalesinde konu hakkında şunları söylemektedir: “Allah-u Teâlâ’nın fiili kendi dilemesiyledir. Üzerine bir şey vacib değildir.

Hiçbir fiili kabih olmaz. Hayır ve şer ne varsa hepsi onun ihtiyarı ve icadı ile olmuştur. Hikmetten uzak hiçbir fiili yoktur. Abesten münezzehtir, fakat esrarı kullarına tamamıyla açılmadığından her fiilden hikmet ve maslahat bilinemez.

Hakim-i Mutlak’tır. Dilediğini işler, hüküm ve iradesine aykırı bir şey olamaz. Kulların işleri de O’nun iradesiyle vücud bulur. Kulun, hiçbir fiilinde müstakil tesiri yoktur.

Cenab-ı Hak, mü’minin imanını da mutinin itaatını da; kâfirin inkârını ve isyanını da iradesiyle yaratır. Yoksa kâfirin iman etmesini dilemiş de o etmemiş değildir.

Aksi halde acz ifade eder ki, bu muhaldir. Fakat kulun fiillerine taalluk eden İrade-i Sübhaniye onların zati tercihlerine, yani cüz’i iradelerine talik olunduğundan, hayır isteyene hayır, şer isteyene şer halk edilir. Bu yönden kulun fiili kendisine nispet edilir, ceza ve mükâfat verilir.

Allah-u Teâlâ, kullarına irade sıfatını vermiş, onları muhtar olarak yaratmıştır. Şu kadar ki, kendisi yaratmada ortak kabul etmez. O halde bir kul hayır ve şer, bir şeyi tercih ederse onu Cenab-ı Hak kendisi halk eder. Öyleyse hâdis olan kudret (kulun gücü) asıl işe tesir etmemiş olur. İşte böylece Ehl-i Sünnet, Cebir zihniyetinden uzak bir görüşe sahip olur.

Fâsığın kendi fıskını kaza ve kadere isnad edip kendini mâzur sayması mümkün değildir. Çünkü Allah’ın takdiri, olacak şeylerin vakit ve zamanını ve öbür özelliklerini bilmesi; kaza ise, ilim ve iradeye uygun şekilde eşya ve olayları icad etmesidir”.

Ehl-i Sünnet’in Küllî ve Cüz’i irade konusundaki görüşlerini muhtasar şekilde aktarmaya çalıştık. Ehl-i Bid’atin konu hakkındaki görüşleri ise başka bir yazının konusu olsun.

Siyami Akyel.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42