Gönderen Konu: Zulmü Bertaraf Etmenin Dördüncü Yolu  (Okunma sayısı 80 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5771
Zulmü Bertaraf Etmenin Dördüncü Yolu
« : Şubat 23, 2024, 08:32:59 ÖÖ »


Zulmü Bertaraf Etmenin Dördüncü Yolu

Hak ve batıl arasındaki mücadele, Allah-u Teâlâ’nın insanlar henüz ruhlar âleminde iken, kendisine itaat ve hâkimiyetini kabul için “misak” alarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna insanoğlunun, “Evet, sen bizim Rabbimizsin” (A’raf Sûresi, 172) cevabını vermesi, O’nun yegâne güç ve hüküm sahibi olduğunu kabul etmesi ve “emanet”i yüklenmesiyle başlamıştır. Bunun için, “Ne zamandan beri Müslümansın?” sorusuna, “Kalûbelâ’dan beri” deriz.

Kendi iradesiyle emaneti yüklenen ve ruhlar âleminde Rabbine söz veren insanın, misakına uyup emanete sahip çıkması halinde “yaratılmışların en şereflisi” (İsra, 70) olarak cennetle mükâfatlandırılacağı (Nisa, 13); misakını unutup emanete hıyanet edenlerin ise “belhumadal” yani hayvanlardan daha aşağı (A’râf, 179; Furkan, 44) olarak cehennemle cezalandırılacağı (Maide, 10) Kur’an Kerim’de beyan edilmektedir.

Hak ve batıl mücadelesinde “izzet ve şerefin Allah’ın yanında yer almak” (Nisa, 139) olduğunun farkına varan Müslüman’ın, Allah-u Teâlâ’nın dininin hâkim olması için kâfirlerle mücadele ve cihad ederek, Allah’la kârlı bir alışveriş yaptığını bilmelidir. Kur’an-ı Kerim’de bu alışveriş şöyle anlatılmaktadır: “Şüphesiz Allah, müminlerin canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. (Onun) Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’ân da (anılan bu vaadi), kendi üzerinde hak bir vaattir. Allah’tan daha ziyade sözünde duran kim olabilir? O halde, yaptığınız bu hayırlı alışverişten dolayı sevinin. İşte en büyük saadet budur” (Tevbe, 111).

Hak ve batıl mücadelesinde Müslüman’ın tavrı mazluma kol kanat geren, zalime başkaldıran, iyiliği emredip kötülüğü nehyeden, Allah yolunda cihadı şiar edinen, Müslüman kardeşleri arasındaki hukuka riayet ederek önce iç barışı tesis edip sonra dış düşmanlarla mücadeleye koyulan, Allah-u Teâlâ’nın dinini yayma misyonunu üstlenen, bu yoldaki zorluklara sabreden, önüne serilen bütün nimetleri elinin tersiyle itebilen bir hüviyete bürünmelidir ancak bu, her zaman olmayabilir.

Müslümanlar son üç asırdır, Batı taklitçiliğini içselleştirmiş, şahsiyetini kaybetmiş, mağlubiyet psikolojisine esir olmuştur. Müslümanların çoğunluğu zulme başkaldırma misyonunu yitirse de istikamet sahibi küçük bir topluluğun var olması, zulmün bertaraf edilmesi için her zaman umuttur. Bugün Gazze’de bir avuç Müslüman’ın dünyanın süper gücü ABD ve şımarık çocuğu Siyonist İsrail’e karşı cihadı, Yemen’deki Müslümanların zulme başkaldırışı, Türkiye’de ve İslâm dünyasında Siyonizm’e karşı duran istikamet sahibi toplulukların varlığı, zulmün bertaraf edilebilmesi için ümitvar olmamız gerektiğini göstermektedir.

Zulmü bertaraf etmenin dördüncü yolu istikamet sahibi bir topluluğun mücadelesidir ki, böyle bir topluluk var oldukça zalimlerin planları altüst olmaya mahkûmdur.

Kur’an-ı Kerim’de “İçinizden, insanları hayra çağıracak, iyiliği emredecek, kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun. İşte onlar, kurtuluşa erenlerdir” (Âl-i İmrân, 104) buyrulmaktadır.

İyiliği emredip, kötülükten nehyedecek, zulme karşı duracak böyle bir topluluğun gerekli gayreti gösterir, gerekli şartları yerine getirirse azınlık da olsa mutlaka zafere ulaşacağı Kur’an-ı Kerim’de Talut’un ordusu misal verilerek şöyle anlatılmaktadır: “Tâlût, ordu ile hareket edince, ‘Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka’ dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) ‘Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok’ dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: ‘Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir” (Bakara, 249).

Kur’an-ı Kerim’de kınayanın kınamasından korkmayarak mücadele eden bir topluluğun bulunması gerektiği hakkında şöyle buyurulmaktadır: “Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse, şunu bilsin: Allah onun yerine öyle bir kavim getirecek ki, Allah onları sever; onlar da Allah'ı severler, müminlere karşı yumuşak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve başları yukardadır; Allah yolunda mücadele ederler, dil uzatanın kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah'ın ihsanıdır. Onu dilediği kimseye verir. Allah'ın ihsânı geniştir, her şeyi bilendir” (Mâide, 54).

Zulüm ve fâili zalimlerle mücadele eden (Şûrâ, 39), iyiliği emredip kötülükten nehyeden (Tevbe, 71), insanları hayra çağıran (Âl-i İmrân, 104) ve kınayanın kınamasından korkmayan (Mâide, 54), istikamet sahibi bir topluluğun varlığı ve mücadelesi zulmü bertaraf etmenin dördüncü yoludur.

Siyami Akyel.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41