Gönderen Konu: Sabır ve Tevekkül Üzerine  (Okunma sayısı 212 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2144
Sabır ve Tevekkül Üzerine
« : Ekim 24, 2022, 01:39:05 ÖS »
Sabır ve Tevekkül Üzerine

Her şeyin zıddıyla iç içe olduğu bu dünya hayatında, hiçbir güzellik her daim arzuladığımız gibi devam etmez ve dolayısıyla bazen hiç istemediğimiz, sevmediğimiz şeyler gelir bizi bir imtihan olarak yakalayıverir. İşte bu durumda gönül dünyamızı sergileyen, aslı surette ortaya koyan tavır, tutum ve sözlerimiz belirliyor, iman bakımından seviyemizi ve Müslümanlığımızın güzelliğini... Asıl sabır, musibetin ilk anında olandır. (Buhari, Cenaiz, 31.) buyurduğu gibi Allah Resulü’nün (s.a.s.).

“Biz kiminizi kiminiz için imtihan vesilesi yaptık ki bakalım sabredecek misiniz? Rabbin her şeyi görüp gözetlemektedir.” (Furkan, 25/20.) ayetini unuttuğumuz anlarda “Nasıl dayanacağım? İçinden nasıl çıkacağım?” dediği pek çok hususa alışıverir zamanla insan ve tam olarak unutamasa da yüreğini yakan ateşi daha az hissetmeye başlar. Hepimiz aslında biliyoruz dünya hayatının “bir rahatlama yeri” olmadığını ama yine de ilahi hitaba muhatap olma lezzetini ruhen tattıktan sonra dünyaya indirildiğimiz için olsa gerek o lezzeti devamlı arıyoruz bu hayatta da… Ruh dünyamızda oluşan manevi boşluklar dolayısıyla haddinden fazla kaptırıyoruz bu durumun oluşturduğu olumsuzluğa ve negatif akışa kendimizi… Hâlbuki yolcuyuz biz, geçiyoruz buralardan...

Önemli olan yaşadığımız olaylardan ziyade, bu olaylara yüklediğimiz anlamlardır. Bu anlamlar bizi Rabbimize yakınlaştırıyor mu? Yoksa maazallah daha mı uzağa düşüyoruz? Asıl en önemli olan husus işte budur. Hayatta değiştiremeyeceğimiz şeyler vardır mesela, bir de Rabbimizin izniyle değiştirme ihtimali dâhilinde olanlar…

Geçmişimizi, bir bütün olarak dünyayı, diğer insanları değiştirebilir miyiz mesela? Tutumumuzu, ön yargılarımızı, düşünce kalıplarımızı, inandıklarımızı, kabullerimizi, bazı alışkanlıklarımızı kısacası kendimizi değiştirmemiz her zaman kolay olmasa da yine de bizim elimizde ve bizim irademizde, öyle değil mi? O hâlde değiştirebileceğimize odaklanıp değiştiremeyeceğimiz şeyler ile uğraşmamamız en doğru yol gibi gözüküyor biz insanoğluna...

Hani buyuruyor ya Sevgili Peygamberimiz: “İnsan, ailesi, malı, nefsi, çocuğu ve komşusu ile sınanır.” (Müslim, Fiten, 26.) Bu minvalde sınırlı akıl, idrak ve hislerimizle tam olarak hikmetini anlayamadığımız, başımıza gelen her olumlu ve olumsuz gözüken olayda, niyeti hayır üzerine kurup akıbeti hayır olarak beklemek, “Vardır bunda da bir hayır.” diye temenni etmek en güzel sığınak olur bizler için…

Hayatımızda zor olaylarla karşılaştığımızda, tüm iyilik ve kötülüğün, tüm hayırların ve şerlerin sadece Yüce Allah’ın izni ile olduğunu hatırlamalıyız. Tabii ki Allah bizim iyiliğimizi ister. Fakat kötü şeyler tezahür ederse tezahür eden her şeyin sadece Allah’ın izniyle olduğunu bilmeli ve güvenmeliyiz.

Birisi Hz. Ali’ye geldi ve “O kadar dertliyim ki sıkıntıdan ölüyorum.” dedi. Hz. Ali, “İki soru soracağım, cevabını verip dermanını bulacaksın.” dedi. Adam, “Sor, ya Ali.” dedi. Hz. Ali, “Dünyaya geldiğin zaman bu dert seninle birlikte mi dünyaya geldi?” diye sordu. Adam, “Hayır.” dedi. Hz. Ali, “Dünyadan giderken bu dert seninle birlikte olacak mı?” dedi. Adam “Hayır.” dedi. Hz. Ali son olarak şöyle buyurdu: “Seninle birlikte gelmeyen ve giderken de seninle birlikte olmayacak olan bir dert, senin bu kadar zamanını almamalı. Sabırlı ol. Yeryüzündekilere çok ümit bağlamaktansa yüzünü Âlemlerin Rabbi’ne çevir. Hz. İbrahim’in (a.s.) ‘Ben, O’nun birliğine inanarak yüzümü, gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a (c.c.) çevirdim ve ben müşriklerden değilim.’ (Enbiya, 21/79.) örnekliğindeki bir imani teslimiyetle...”

Şu dünya hayatında insanın ne zorluklarla mücadele ettiğini, bugününe ne fedakârlıklar yaparak geldiğini, neler hissettiğini, neleri hissetmekten korktuğunu, iç dünyasını, Rabbinden başka kimse bilemez. İşte böyle zamanlarda “Neden böyle oldu? Niye ben?” soruları üşüşüyor zihnimize ve meşgul ediyor nefs-i emmaremizi... Bazen sorunları çözmek için soruları değiştirmek, müşküle başka bir şekilden, başka bir veçheden bakmak, bakış açısını başka yöne çevirmek gerekiyor. “Neden hep böyle şeyler benim başıma geliyor? Bu kadar istiyorum neden olmuyor?” diye düşünmek yerine, “Bu istediğimin olmamasından veyahut da istemediğimin gelip beni bulmasından ne gibi dersler alacağım, hangi gizli nimetlere erişeceğim acaba?” diye neden düşünmeyelim ki? Hayatta ortaya konulan en güzel eserler hep zorluklar sonrası veyahut da zor bir yaşamın insanı yoğurması sonrası ortaya çıkmış değil midir?

Tam da burada yol ayrımında sorumuzu değiştirip yönümüzü çevirdiğimizde bir perde aralanıveriyor önümüzde: “Hayrı da şerri de bizim için yaratan bize neyi hatırlatmaya çalışıyor? Acaba gönderdiği bu sıkıntı, güzel bir nimetin göze hoş gözükmeyen ambalajı mı? Önümüze çıkan sorulara, doğru cevaplar verip girdiğimiz bu sınavdan, geçerli bir not alabilecek miyiz? Önümüze çıkmasından hoşnut olmadığımız dikenler, çalılar gün gelir güller açar mı önümüzde?” İnsanın gönlüne bir ferahlık esintisi geliyor, sanki serin tatlı bir rüzgâr eşliğinde... O zaman görünürde dış (maddi) şartlar gözükse de iç (manevi) şartları zorlayan çekirdek çatlıyor ve yeni bir pencereden farklı bir bakış açısıyla baktığımızda bambaşka bir dünya açılıyor insanın önüne... Bir çekirdek öyle bir şey ki ağaç değil ama ağacı saklar özünde… Bir vakit ağacı süsleyen yapraklar rüzgârlarla birer birer düşer toprağa Rabbinin izniyle ve emriyle...Daldaki görev bitmiş, yerdeki görev başlamıştır belli ki... O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. (Enam, 6/59.) ayeti gelir hemen aklımıza... Bu bir yok oluş, bir gözden düşüş değildir elbette... Arınma, temizlenme, dinlenme, asla (toprağa) rücu etme, yenilenme ve tazelenme fırsatıdır oysaki... Yeni filizler vermek için besin takviyesi olur köküne... İçimizde saklanan enerji yol buluyor tekrar bedene, gökyüzündeki bulutların dağılması gibi zihnimizdeki dumanlar da dağılıp yağmura, rahmete, gözyaşıyla tövbeye dönüşüp yeni bir kulluk idrakiyle akıveriyor üstümüze...

Allah Resulü (s.a.s.) mümini yeşil bir ekine benzetmiştir. “Mümin, yeşil bir ekine benzer.

Rüzgâr hangi taraftan eserse onu o tarafa yatırır (fakat yıkılmaz), rüzgâr sakinleştiğinde yine doğrulur. İşte mümin de böyledir; o, bela ve musibetler sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz). Kâfir ise sert ve dimdik selvi ağacına benzer ki Allah onu dilediği zaman (bir defada) söküp devirir.” (Buhari, Tevhid, 31.)

Yaşadığımız her şeyi Rabbimizin takdiri olarak değerlendirdiğimizde, “Gerçekleşmeyen her şeyin arkasında Allah’ın murat ettiği bir hayır vardır.” düşüncesi, içimizi rahatlatacak güzel bir teselli olur bizlere... Bizi zorlayan durumlar kendimizi yeniden keşfetmemize fırsat verir ve bizim için bu hayatta neyin daha önemli olduğunu ve niçin bunun bizim için önemli olduğunu bir daha anlama imkânı sağlar. Çünkü hakikaten yaşanılan her olumsuzluk sükûnetle ve ibretle karşılanabilirse insana yeni manevi kazanımlar sağlar. Belki de başkasının ıstırap olarak baktığı şeye hamdederiz. İnsanoğlu için geçmişin ağırlığını hafifletmenin en iyi yolu, dersler çıkartıp geleceğin geçmişi olacak şimdiki zamanımızı aynı yanlışlarla geçirmemek, şimdiyi bir gelecek idrakine dönüştürmektir.

Yüce kitabımızda okuyoruz ki bizlere örnek olarak Rabbimizin gönderdiği birçok peygamber de halklarıyla, aileleriyle ve dahi sağlıklarıyla imtihan oluyorlar. Öyleyse “Peygamberlerin haberlerinden, senin kalbini kuvvetlendireceğimiz bilgilerin her birini sana anlatıyoruz. Bunlarda sana gerçeğin bilgisi, müminlere de bir öğüt ve bir uyarı ulaşıyor.” (Hud, 11/120.) ayetiyle su serpelim yüreğimize…

“Şöyle hayatıma dönüp baktığımda iyi bir şeyden mahrum edildiğimi düşündüğüm her seferinde aslında daha iyi şeylere yönlendirilmiş olduğumu fark ediyorum, her ne olursa olsun Allah’ın hükmünün sizin için en uygun ve en yararlı şey olduğu hususunda kalbinizi ikna etmelisiniz.” der, İmam Gazali... Küçücük aklımızla her şeyi düşünebildiğimizi, yönlendirebildiğimizi zanneden ve çoğu zaman kendini kandıran aciz kullar olarak yarattığı her şeyi en küçük teferruatıyla ve bütün zaman dilimleriyle bilen “Alîm ve Habîr” olan Rabbe tevekkül etmek gerekmez mi? “Ama kim sabreder ve bağışlarsa işte bu güçlü irade gerektiren işlerdendir.” (Şura, 42/43.) ayetini hatırlayalım hep birlikte…

Abdullah b. Abbas (r.a.) anlatıyor: “Bir gün Hz. Peygamber beni binitinin terkisine almıştı. Bana, (şöyle) dedi: Çocuğum, sana bazı ilkeler öğreteyim. Sen Allah’ın buyruklarını gözet, Allah da seni gözetip korusun. Sen Allah’ın rızasını her işte önde tut; işte o zaman Allah’ı önünde bulursun. Bir şey isteyeceksen Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen Allah’tan dile. Şunu iyi bil: Bütün insanlar toplanıp sana faydalı olmaya çalışsalar ancak Allah’ın senin için yazdığı faydayı sağlayabilirler. Bütün insanlar, sana zarar vermeye kalksalar ancak Allah’ın senin hakkında yazdığı zararı verebilirler. Çünkü artık kaderi yazan kalem yazmaz olmuş ve yazdığı yazılar değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir.” (Tirmizi, Kıyamet, 59.) Efendimizin buyurduğu gibi tam bir teslimiyetle dayanalım Rabbimize… “Allah size yardım ederse artık sizi yenecek hiçbir kimse yoktur; eğer sizi yardımsız bırakırsa O’ndan sonra size kim yardım edebilir? Müminler yalnız Allah’a güvensinler.” (Âl-i İmran, 3/160.) ayetiyle dilimiz her daim Rabbimizden yardım talebinde olsun.

“Hakkınızda hayırlı olduğu hâlde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu hâlde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz ise bilemezsiniz.” (Bakara, 2/216.) ayeti ile iyi ve kötünün hakikatini tek bilenin Rabbimiz olduğunun bilincine erişelim birlikte...

Bazı şeyler nasipse olur, kısmetse olur. Sen olmaz dersin, olmazlar gelir seni bulur. Sen yine de gayret et, sabret, şükret, dua et ve bekle. Rabbine sığın, inancına yaslan ve hakikat yolundan ayrılma sakın. Hayırsızdan, vefasızdan gördüğün kötülük bile bakarsın senin için nasip olur, hayır olur...

Derdin mi var? Endişelerin mi var? Üzüntün mü var? Problemlerin mi var? Rabbimiz tüm sıkıntı ve zorluklarımıza karşı: “Allah kuluna yetmez mi?” (Zümer, 39/ 36.) diye soruyor. O hâlde sığınalım Rabbimize...

Hatice Kurt

RADYO DİNLEME LİNKİMİZ
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Dün, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41