Gönderen Konu: Ümitsizlik Yok Tevekkül Allah  (Okunma sayısı 84 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 1964
Ümitsizlik Yok Tevekkül Allah
« : Ekim 28, 2023, 05:14:49 ÖS »


Ümitsizlik Yok Tevekkül Allah

Kendisinden başka yaratan ve kanun koyan rab, ilâh, melik bulunmayan, mülkünde, milkinde, göklerde ve yerde ortaksız tek ilâh Allah Teâlâ, asla şirk koşmadan yalnızca kendisine ibadet, yani tam teslim olup itaat etmek üzere yarattığı insan kullarının hidayetlerine rehberlik yapıp hayatlarına örnek ve önder olsunlar diye, kendi içlerinden seçip vazifeli kıldığı Rasuller ve Nebîler gönderdi... İnsan topluluklarına gönderdiği Rasul ve Nebî kullarına hükümlerini vahyedip onların nasıl uygulanacağını beyân buyurdu...

"Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol- yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı. Ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir."1 diye buyuran yegâne Rabbimiz ve İlâhımız Allah azze ve celle, insan kullarına en son Rasul ve en son Nebî olarak kulu ve Rasulü Muhammed (s.a.s.)'i gönderdi... Rasulullah Muhammed (s.a.s.), âhir zaman peygamberi olup O'nun ümmeti, son ümmettir... O (s.a.s.), kıyamete kadar bütün insanlara gönderilen Rasul'dur... O'ndan sonra ne bir rasul, ne de bir nebî olmayacaktır...

Allah Teâlâ, katında hak din olan İslâm nimetini tamamladı, en son ümmete İslâm Şeriatı'nı gönderdi, onunla iman edip amel edilmesini emretti...

"Hiç şüphesiz din, Allah katında İslâm'dır."2

"Kim İslâm'dan başka bir din ararsa (benimserse) asla ondan kabul edilmez. O, âhirette de kayba uğrayanlardandır."3 diye olmazsa olmaz hakikatı beyân buyuran Rabbimiz Allah Teâlâ, ferdî, ailevî ve toplumsal hayatta yalnızca kendi hükümleriyle amel edilmeyi emir buyurmakta ve İslâm'ı sosyal hayattan uzaklaştırıp, hayata müdahil olmasını yasaklayan, hevâlarını ilâhlaştıran egemenlere asla tâbi olmamayı emretmektedir:

"Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevâlarına uyma. Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmamaları için diye onlardan sakın. Şayet yüz çevirirlerse, bil ki Allah, bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibet tattırmak istemektedir. Şüphesiz insanların çoğu fasıklardır."4

Hicrî on dördüncü, Miladî yirminci asırda, dünyanın üç kıtasında Allah'ın hükmüyle hükmeden İslâm adına bir devlet olan "Osmanlı Devleti," dışta İslâm düşmanları, içte onların yerli uşakları olan hainler tarafından parçalanıp, her bir parçasına gayr-i İslâmî ulus devletçikler kurduruldu... Allah, İslâm ve Müslümanların azılı düşmanları olan tağutî süper güçler, parçalayıp işgal ettikleri İslâm topraklarında kurdurdukları ulus devletçiklerin başına kendilerine tam itaat eden uşaklarını getirip egemen ettiler... O uşaklar da, onların emirlerine uyarak, yegâne hayat nizâmı olan İslâm'ı, hayatın dışına sürdürdüler ve bir daha gelmesin diye havada, karada ve denizde 7/24 nöbet tuttular... Vekâleten egemen oldukları bölgelerde İslâm'ın hükümlerini tamamen yasakladılar... Bu yasağa uymayan mü'min müslümanları cezâlandırdılar... Kimisini idam edip şehid ettiler, kimisini sürgüne gönderdiler, kimisini de zindanlara tıkayıp oralarda çürüttüler...

Yaratmak ve emir yalnız ve yalnız kendisine ait, yaratmada da emretmede de, yani hüküm/yasa koymada eşi, benzeri, ortağı olmayan yegâne Rab ve İlâh Allah Teâlâ'nın yasalarına karşıt yasama meclisleri, Kur'ân'a karşı anayasalar, İslâm'a karşı demokrasi, kapitalizm, faşizm, komünizm, sosyalizm, nasyonalizm (ırkçılık-milliyetçilik) ve liberalizm gibi bâtıl ideolojiler, yani bâtıl dinler, Rasulullah (s.a.s.)'in insanlık âleminin yegâne önderliğinin yerine millî önderler koydular, bu bâtıl dinlere inandılar, bu yeni düzene iman edip gereğini hayata uyguladılar... Böylece, işgal edilip parçalanan İslâm topraklarında yeni bir dünya düzeni oluşturdular ki bu düzenler, tamamen şirk ve küfür düzenleri olup, İslâm'ı hayat nizâmı olarak reddeden ve yasaklayan, İslâm'a karşı aşırı düşmanlıkları olan, müslümanları çağdaş köleler yapmaya çalışan şeytanî düzenlerdir... Onlar, yegâne hayat nizâmı İslâm'ı reddettikleri gibi, İslâm da onları tamamen reddetmektedir...

İslâm toprakları, çağdaş zalim tağutî güçler ve onların yerli uşakları tarafından işgal edilip küfür ve şirk ahkâmı egemen kılınmaya başlanınca, imkânların el verdiği ölçüde silahlanan mücahid mü'min Müslümanlar, İslâm'ı, Müslümanları ve İslâm vatanını savunmak, işgalden kurtarmak için Allah yolunda savaştılar... Bu mukaddes direnme ve savaş sonucu Müslümanlar yenildiler, böylelikle "Daru'l- İslâm," "Daru'l- harbe" dönüştü... Sıcak savaşta yenilen Müslümanların âlimleri, peygamberlerin vârisleri olarak soğuk savaş şartlarında ilimleriyle, dilleriyle İslâm tebliğini ve davetini gerçekleştirdiler... Zalim tağutlar olan işgal güçlerine karşı seslerini yükselttiler... Esaret altına düşmüş müslümanları uyarmaya ve uyutulan kitleleri uyandırmaya gayret ettiler... Ve savaş devam etmekte!..

İşgalci yerli uşaklar olsun,  onların ağababaları olsun, Müslümanlara yaptıkları zulümleri, baskıları, işkenceleri, sömürüyü dile getirip söyleyen İslâm davetçileri, onların aleyhinde bulunup ihanetlerini apaçık bir şekilde halka anlattılar... Bu tavırlarıyla ezilen kitlelerin şuurlanıp kurtuluş hareketini başlatmalarını hedefliyorlardı...

Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurdu:

"Allah, zulme uğrayanlar dışında, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Allah, işitendir, bilendir."5

Kendisine zulmedilen mazlum kişi, zalime karşı en sert tavırlı olmalı ve onun zulmünü engelleyen her türlü meşru yola başvurup zulüm işlemez bir hâle getirmeli, ona karşı diğer insanlarla birlik ve beraberlik kurup zalimi durdurmalıdır... Bu hareket, gerek ferde yapılan, gerekse ümmete yapılan zulme karşı gerçekleşmeli ve zalimlerin kökü kurutulmalıdır!..6

İşte bir örneği!..

Ebu Cuheyfe (r.a.) anlatıyor:

Bir kişi, Rasulullah (s.a.s.)'e komşusunu şikayet etti.

Rasulullah (s.a.s.):

"Eşyanı taşıyıp yolun üzerine koy. Böylece oradan geçen herkes ona lânet eder." buyurdu.

(O kişi, bu şekilde davrandı ve) gerçekten de oradan geçen herkes, adamın komşusuna lânet etmeye başladı. Bunun üzerine (insanların lânet ettiği kişi,) Rasulullah (s.a.s.)'e geldi ve:

-İnsanların bana bu yaptıkları da nedir? diye sordu.

Rasulullah:

"İnsanlar ne yapıyorlar? diye sorunca, adam:

-Bana lânet ediyorlar, dedi.

Rasulullah (s.a.s.):

"Allah'ın lâneti, onların lânetinin üzerindedir (insanlardan önce sana Allah lânet etti)." buyurdu.

Daha sonra (kötü komşu,) şikayette bulunan kişiye:

-Artık korundun (artık sana zarar vermeyeceğim)! dedi.

Veya buna benzer bir söz söyledi.7

Diğer bir örnek!

Ebu Hüreyre (r.a.) rivayet eder.

Bir adam, Rasulullah (s.a.s.)'e gelip (O'na):

-Ya Rasulallah, ne dersin, bir kimse gelip benim malımı almak isterse (ne yapayım)? diye sordu.

Rasulullah (s.a.s.):

"Ona malını verme!" buyurdu.

Adam:

-Eğer (malımı almak için) benimle savaşırsa (o zaman ne yapayım)? dedi.

Rasulullah (s.a.s.):

"Sen de onunla savaş." buyurdu.

Adam:

-Ya beni öldürürse? dedi.

Rasulullah (s.a.s.):

"O zaman şehid olursun!" buyurdu.

Adam:

-Ya ben onu öldürürsem? diye sordu.

Rasulullah (s.a.s.):

"O zaman o, cehennemde olur!" buyurdu.8

İmam Muhyiddin en-Nevevî (rh.a.), "el-Minhâc" adlı Sahih-i Müslim Şerhinde:

"Hadis genel olduğu için malın az ya da çok olması arasında fark yoktur. Bu da ilim adamlarının büyük çoğunluğunun görüşüdür," der.9

Çağın süper güçleri denilen zalim tağutların ve yerli uşaklarının işgalinde bulunan İslâm topraklarında yaşayan esir ümmetin mazlum ferdleri, maddî ve manevî olarak her türlü eziyet, baskı, zulüm ve işkencelere tâbi tutulmuş, bir asrı aşkın bir zaman diliminde her türlü ikrahın altında yaşamaktadırlar... Ayrıca gasp edilen topraklarında bulunan yer altı ve yer üstü servetlerinin gasp edilmesiyle beraber, ellerindeki alın teri kazançları olan malları da çeşitli isimler altında gasp edilmekte, her şeyleri sömürülmekte, ellerinden alınmaktadır...

İşte bu esaret ve zillet döneminde işgal altındaki İslâm topraklarında hayatta kalma mücadelesini veren mazlum ümmetin mensupları olan Müslümanlar, onlarca yıl süren bu karşı çıkışın, bu savaşın ve bu direnişin sonunda yorgun düşenler, aynı zamanda ümmette gerçek bir vahdetin sağlanamadığını, Müslümanların parça parça oluşlarını görenler ümitsizlik duygularıyla direnişçi İslâmî hareketten el-etek çekip kendi köşelerinde inziva hayatı yaşamaya başladılar... Bu pasifize olma durumlarına, Huzeyfe ibnu'l-Yemân (r.anhuma)'nın naklettiği sahih bir hadisi delil getirerek, vicdanlarını rahatlatma yoluna gittiler...

Huzeyfe ibnu'l-Yemân (r.anhuma) anlatıyor:

İnsanlar, Rasulullah (s.a.s.)'e (geleceğe dair) hayırdan sorarlardı. Ben de (İslâm ümmetine gelecek) şerden - o şerrin bana erişmesinden korkarak- sorardım.

Bu endişe ile bir keresinde:

-Ya Rasulallah, biz, vaktiyle cahiliye devrinde şirk ve küfür içinde idik. Sonra Allah bize şu büyük İslâm hayrı getirdi. Bu hayır ve saadetten sonra gelecek bir şer ve fitne var mıdır? diye sordum.

Rasulullah (s.a.s.):

"Evet vardır." buyurdu.

Ben:

-O şerden ve fitneden sonra bir hayır ve salâh var mıdır? dedim.

Rasulullah (s.a.s.):

"Evet, bir hayır ve salâh vardır. Fakat onun içinde bazı şer ve fesâd bulunacak (hayrı bulandıracak, duruluğunu bozacak)." buyurdu.

Ben:

-O hayrın (temizliğini bulandıracak) kiri nedir? diye sordum.

Rasulullah (s.a.s.):

"O devrin âmirlerinden bir zümre ümmeti, benim sünnetim ve yolumun hilafına idare edecekler. Sen, o devrin âmir ve valilerinden bazılarının hareketlerini (doğru bulup) tasvip, bazılarının hareketlerini de (çirkin bulup) reddedeceksin!" buyurdu.

Ben:

-Ya Rasulallah, bu karışık hayrın devrinden sonra, yine bir şer ve fesâd devri gelecek midir? diye sordum.

Rasulullah:

"Evet, gelecektir. O devirde birtakım davetçiler (propagandacılar) halkı, cehennem kapıları üzerine çağıracaklar. Her kim onların davetine icâbet ederse onu, cehenneme atacaklar." buyurdu.

Ben:

-Ya Rasulallah, bu davetçileri bize vasfetseniz? dedim.

Rasulullah:

"Onlar, bizim milletimizden insanlardır. Bizim dillerimizle konuşurlar (hâlbuki gönüllerinde hayırdan eser yoktur)." buyurdu.

Ben:

-Ya Rasulallah, o devir bana yetişirse (yani ben, o devirde yaşarsam) nasıl hareket etmemi emredersiniz? dedim.

Rasulullah (s.a.s.):

"İslâm cemaatine mutâbaat et ve onların devlet başkanına itaat eyle!" buyurdu.

Ben:

-Ya Rasulallah, onların bir cemaati yoksa, başlarında devlet başkanları da yoksa? dedim.

Rasulullah (s.a.s.):

"O takdirde sen, bu fırkaların hepsinden ayrıl (evine çekil). Velev ki bu ayrılma, bir ağaç kökünü ısırman suretiyle (meşâkatli) olsa bile. Artık ölüm sana erişinceye kadar sen, bu ayrılık üzere bulunursun!" buyurdu.10

Bu sahih ve muttefekun aleyh hadisten hareketle ilim, davet ve tebliğ konusunda cevher olan nice şahsiyetler, kendi köşelerine çekilip evlerinde oturdular veya sadece helâl rızıklarını kazandıkları işleriyle uğraştılar... Böyle bir durum, dostları üzüp ağlattı, düşmanları sevindirip güldürdü...

Bu değerli mü'min Müslüman şahsiyetler, gerek ortamın durumunu, gerekse kendi hâllerini bir daha ciddi bir şekilde gözden geçirip kulluk vazifelerini tekrar tekrar düşünmeli ve ümitsiz olunamayacağı gerçeğini hatırdan çıkarmamalıdırlar...

Rabbimiz Allah Teâlâ'nın şu ayetlerini asla unutmayalım ve devamlı hatırda tutup hatırlatalım:

"Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez."11

"Allah adına gerektiği gibi cihad edin. O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir."12

"Hiç bir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz."13

"Allah, hiç bir nefse ona verdiğinden başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylığı kılıp verecektir."14

Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, kendisine katıksız iman eden kullarına, yani muvahhid mü'min Müslümanlara gerekli güç, kuvvet ve imkânı vermiş, ondan sonra emir buyurmuştur:

"(Yeryüzünde) fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur."15

Ayette zikredilen fitneden maksat, Allah'a ortak koşmaktır (yani şirktir), inkâra düşmektir.

Nitekim Abdullah b. Abbas, Katâde, Mücahid, Süddî ve İbn Zeyd, bu kelimeyi bu şekilde izah etmişlerdir.

Ayette zikredilen 'Din' kelimesinden maksat ise, Allah'ın emir ve yasaklarına itaat etmektir." diyor İmam Taberî (rh.a.) meşhur tefsirinde...16

Yeryüzünde şirk ve küfür yasalarıyla egemen olan hiçbir düzen kalmamalı, hepsi ortadan kaldırılmalı ve yalnız Allah'ın dini İslâm ahkâmı hakim olmalıdır... Bütün yeryüzünde yalnızca egemen olan İslâm oluncaya kadar, yeryüzünü ifsâd eden bozguncu zalim tağutlarla savaşmayı emreden Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ, emrettiği muvahhid mü'min kullarına, bu savaşı gerçekleştirmeleri için ve İslâm'ı egemen kılmak konusunda zafere ulaşacak güç, kuvvet, imkân, maddî ve manevî yardım vermiştir... "Sünnetullah"ın gereği budur!.. Rabbimiz Allah Teâlâ'nın bu emrini yerine getirmek içi görevlendirilen İslâm Milleti, bu görevi gerçekleştirecek güce sahiptir... O güç:

"Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın!"17

"Allah'a ve Rasulü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız,  gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir."18

"Kim Allah'ı, Rasulü’nü ve iman edenleri dost (velî) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır."19

İşgal edilmiş İslâm topraklarında hayat mücadelesi veren bir buçuk milyardan fazla "ben Müslümanım" diyen insanadır bu İlâhî emir!..

Allah'a ve Rasulü Muhammed (s.a.s.)'e iman ettiklerini söyleyenlere emredilmektedir:

Allah'ın sapasağlam ipi olan Kur'ân'a sımsıkı sarılın, birlik ve beraberlik içinde olun, sakın ha sakın ayrılmayın, dağılmayın!.. Allah'a ve Rasulü’ne katıksız iman edenler, inandığınız Allah ve Rasulü’ne itaat edin!.. Senlik- benlik dâvâsına düşüp cahiliye insanlarına dönmeyin!.. İslâm'ın emrettiği gibi kardeşler olup barış içinde olun!.. Birbirinizle çekişmeyin, birbirinize kinlenir, düşman olur, birbirinizden soğur, el çeker, çözülüp yılgınlaşırsınız... Böylece gücünüz gider, maddî ve manevî yönüyle zayıflaşır, düşmanlarınıza yem olursunuz...

Galip gelmenin, zafere ulaşmanın ve üstün olmanın olmazsa olmazı: Katıksız iman, tam teslimiyetle itaat, Allah'ı, Rasulü’nü ve muvahhid mü'minleri velî edinmek, dolayısıyla Allah taraftarı olmaktır!..

İşte bu birlik ve beraberlikle esaretten kurtuluş gerçekleşir ve yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)'in müjdelediği, mutlaka gerçekleşecek olan o gün gelecektir!.. Karanlık dönemden sonra apaydınlık olan o gün!.. Esaretten sonra bir daha esaretin olmayacağı o hürriyet günü!..

Huzeyfe (r.a.) rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Nübüvvet, aranızda Allah'ın dilediği kadar kaldıktan sonra yine dilediği zaman onu kaldıracaktır.

Ondan sonra Nübüvvetin yolunu izleyen hilâfet olacaktır. Bu hilâfet, Allah'ın dilediği kadar kaldıktan sonra yine dilediği zaman onu kaldıracaktır.

Sonra zorba bir saltanat olacaktır. Bu saltanat da, Allah'ın dilediği kadar kaldıktan sonra yine dilediği zaman onu kaldıracaktır.

Ondan sonra da diktatörlük olacaktır. Bu diktatörlük de, Allah'ın dilediği kadar kaldıktan sonra yine dilediği zaman onu kaldıracaktır.

Bunun da ardından Nübüvvetin yolunu izleyen hilâfet olacaktır."

Sonra sustu!20

On beş asırlık İslâm tarihinden haberdar olan her insan bilir ve idrak eder ki, mucize sahibi Rasulullah (s.a.s.), kendisini en son Nebî ve en son Rasul olarak seçip vazifelendiren, en son şeriatını kendisine vahyeden Âlemlerin Rabbi Allah azze ve celle, geleceğe dair olan gaybî haberleri O'na bildirmesiyle geleceği bilip haber vermiştir...

Kaydedilen sahih hadiste, Rasulullah (s.a.s.)'in haber verdiği gibi, insanlar için çıkarılmış hayırlı, şahit ve vasat ümmeti, "üç dönemi" yaşamış ve haber verilen dördüncü, yani "diktatörlük" dönemini yaşamaktadır... Nasıl ki, yaşanan üç dönem artarda gelmiş ve önceki sonrakine yerini terk etmiş ise, bu diktatörlük dönemi de, Allah'ın dilediği zamana kadar devam edecek, Allah dilediği zaman onu kaldıracaktır... Bu esaret ve zillet dönemi olan diktatörlük döneminde, İslâm devletinin olmadığı ve İslâm topraklarının işgal edildiği, gayr-i İslâmî tağutî düzenlerin ve tağutların egemenliği malumdur...

Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)'in müjdesi:

"Bunun da ardından nübüvvetin yolunu izleyen hilâfet olacaktır."

Erkek olsun, kadın olsun her muvahhid mü'min müslüman şahsiyet, Rasulullah (s.a.s.)'in verdiği haberin hak, doğru ve hakikatin ta kendisi olduğuna iman eder... Üç dönem yaşandı, dördüncü dönem yaşanmakta ve beşinci dönem de Allah'ın izniyle gelecektir...

Bunda hiç bir şüphe yoktur... İşte bu dönemin gelmesi için, her muvahhid mü'min üzerine düşen ânın vâcibi olan görevini yapacak, kardeşi olduğu diğer muvahhid mü'minlerle gerçek vahdeti sağlayacak ve Sünnet üzere çalışmasını bütün imkânlarıyla kesintisiz devam ettirdiği gibi ümitvar olacak, Allah'a tevekkül edip asla ümidini kesmeyecektir...

"Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, kendi emrini yerine getirip gerçekleştirendir. Allah, her şey için bir ölçü kılmıştır."21

"Hüküm, yalnızca Allah'ındır. Ben, O'na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O'na tevekkül etmelidirler."22

"Ey iman edenler, eğer siz Allah'a (Allah adına İslâm'a ve Müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır."23

Mâide, 5/48.
Âl-i İmrân, 3/19.
Âl-i İmrân, 3/85.
Mâide, 5/49.
Nisa, 4/148.

Kendisinden başka insan kulları üzerinde yasa koyucu hak ilâh olmayan Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ, zalimlerin kökünü nasıl kurutulduğunu şöyle beyân buyurur:
"Onlara, zorlu azabımız geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi? Amma onların kalpleri katılaştı ve şeytan, onlara yapmakta olduklarını çekici (süslü) gösterdi.

Derken kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onların üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Öyle ki, kendilerine verilen şeylerle sevince kapılıp şımarınca, onları apansız yakalayıverdik. Artık onlar, umutları suya düşenler oldular.

Böylece zulmeden topluluğun kökü kurutuldu. Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah'adır." En'âm, 6/43-45.

İmam Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, B.68, Hds.125.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Edeb, B.122-123, Hds.5153.

Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale's-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst.2013, c.9, sh.596, Hds.7383.

Nûreddin el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, çev. Hüseyin Kaya, İst.2015, c.13, sh.589, Hds.13568. Taberânî ve Bezzâr'dan.

Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, B.62, Hds.225.

İmam Muhyiddin en-Nevevî, Sahih-i Müslim Şerhi- el-Minhâc, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst.2012, c.2, sh.139.

Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Fiten, B.11, Hds.34.
Kitabu'l-Menâkıb, B.25, Hds.110.

Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İmâre, B.13, Hds.51.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Fiten, B.13, Hds.3979.

Bakara, 2/185.
Hacc, 22/78.
En'âm, 6/152. Mü'minun, 23/62.
Talak, 65/7.
Bakara, 2/193. Enfal, 8/39.

Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Taberî Tefsiri, çev. Hasan Karakaya- Kerim Aytekin, İst.1996, c.1, sh.459.

Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ.İst.2017, c.2, sh.285.

Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr fi't-Tefsir bi'l-Me'sûr, çev. Hüseyin Yıldız, İst.2012, c.2, sh.281. İbn Ebî Hâtim'den.

Ebu't-Tâhir Mecdüddin b. Yakub b. Muhammed Firuzâbâdî, Tenvîrü'l-Mikbâs Min Tefsir-i İbn Abbâs, çev. Cevher Caduk, İst.2016, c.1, sh.214.

Âl-i İmrân, 3/103.
Enfal, 8/46.
Mâide, 5/56.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ.İst.2014, c.19, sh.221, Hds.27045.

Ebu Davud Süleyman b. Davud el-Cârûd et-Tayâlisî, Müsned-i Tayâlisî, çev. M. Ömer Yusuf, Konya, 2019, c.1, sh.173, Hds.439.

Nûreddin el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, çev. Fikret Güneş, İst.2015, c.9, sh.51, Hds.8960. Bezzâr ve Taberânî'den.

Talak, 65/3.
Yusuf, 12/67.
Muhammed, 47/7.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Dün, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41