Gönderen Konu: Nefsini Tanımayan Büyük Aldanış İçindedir  (Okunma sayısı 70 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5994
Nefsini Tanımayan Büyük Aldanış İçindedir
« : Kasım 04, 2023, 07:12:13 ÖÖ »


Nefsini Tanımayan Büyük Aldanış İçindedir

Mansûr Betâihî hazretleri büyük velîlerdendir. On üçüncü asırda Irak'ta Betâih denilen yerde yaşadı.

Meşhûr evliyâ Muhammed Şenbekî hazretleri ve zamânının âlim ve velîlerinden istifâde ederek büyük bir velî oldu. Çok âlim ve velî yetiştirdi. Rıfâî yolunun büyüğü olan Seyyid Ahmed Rıfâî hazretlerinin dayısı ve hocası idi.
Hikmetli sözleriyle meşhûr oldu. Kendisine dünyâ sevgisi hakkında soruldu. O; "Dünyâyı tanıyan, fânî olduğunu anlayan, ona düşkün olmaz. Allahü teâlâyı tanıyan her şeyi bırakıp, O'nun rızâsını kazanmaya bakar. Nefsini tanımayan, bilmeyen büyük aldanış içindedir."

"Dünyâlık olan her şey, senin dünyâyı terk etmen husûsunda aleyhindedir. Sana yardımcı olmaz. Şu üç sıfat velîlerin sıfatındandır. Sen bunlara iyi yapış:

1) Her hususta Allahü teâlâya dayanmak, tevekkül etmek.

2) Allah'a dayanıp, hiçbir şeye düşkün olmamak.

3) Her hâlükârda Allahü teâlâya yönelmek."

"Tevekkül, bütün işleri Allahü teâlâya havâle etmektir."

Gaflete düşmekten sakındırırdı. Bu hususta; "İnsanın müptelâ kılındığı en çetin şey gaflettir. Allahü teâlâ bir kulunu severse, onu gafletten korur" buyurdu...

Rızkından endişe eden kimsenin hâlini ise şöyle anlatmıştır: "Dîni ile Allah yolundadır. Fakat rızkı husûsunda Allah'a tevekkül etmemektedir. Böyle kimse bu hâlde Allah'a yönelmemiş, O'ndan kaçıyor demektir."

Ahmed Rıfâî hazretleri onun hakkında şöyle anlatır: "Dayım Mansûr'dan işittim. Buyurdu ki:

-Seven dâimâ kendinde değildir. Bu kendinden geçme hâlinden çıkamaz. Çıkarsa hayret hâline girer.

Hayretten kurtulursa, sarhoşluğa (kendinden geçmeye) döner.

Yine buyurdu ki:

-Yeryüzü Allah aşkını tatsaydı, bu aşk ve muhabbet sebebiyle bir ateş parçası hâline gelen meyveleriyle, yeryüzündeki ağaçlar alev alev tutuşur, dalları yapraksız kupkuru bir çubuk hâline gelirdi. Bu aşk ateşine, demir ve sarp kayalar, insandan daha dayanıklı ve tahammüllü değildir" buyurdu.

Vefâtı yaklaşınca hanımı; "Oğluna yerine vekil bırak" dedi. "Hayır, kızkardeşimin oğlu Ahmed Rıfâî'yi vekil bırakacağım" buyurdu, oğlunu ve yeğeni Ahmed'i yanına çağırıp; "Gidin bana biraz çiçek toplayıp getirin" dedi. Oğlu bir demet çiçek getirdi. Ahmed Rıfâî ise eli boş döndü. "Neden toplamadın?" diye sorunca; "Elimi uzattığım her çiçek Allahü teâlâyı tesbih ediyordu.

Koparmaya kıyamadım" dedi. Hanımı bu hâli görünce, Ahmed Rıfâî'nin üstünlüğünü anlayıp ısrarından vazgeçti.


Dînim İçin Dünyâm İçin Allahü Teâlâ Bana Kâfidir

Ma'rûf-ı Kerhî hazretleri büyük velîlerdendir. Bağdât'ın Kerh beldesinde doğdu. 815 (H.200) senesinde Bağdat'ta vefât etti. Dâvûd-i Tâî hazretlerinden feyiz almış olup, Sırrîyi Sekâtî de, Ma'rûf-ı Kerhî'den ders ve feyiz alarak yetişti. Kerâmet ve menkıbeleri çoktur.

Muhammed bin Hişâm diyor ki:

"Ma'rûf-ı Kerhî bana  dedi ki: Sana on cümle öğreteceğim; beşi dünyâ, beşi âhiret içindir. Bunlar ile kim duâ ederse, Allahü teâlâ onun duâsını kabûl buyurur. Bu on cümle şunlardır: Dînim için Allah bana kâfidir. Dünyâm için Allahü teâlâ bana kâfidir. Ehemmiyetli işlerim için Allahü teâlâ kerîmdir ve bana kâfidir. Bana haksızlık etmek isteyenlere hilm ve kuvvet sâhibi olan Allahü teâlâ kâfidir. Bana kötülük etmek isteyenlere, Şedîd olan Allahü teâlâ bana kâfidir. Ölüm ânında rahîm olan Allahü teâlâ bana kâfidir. Kabir suâlinde raûf olan Allahü teâlâ bana kâfidir. Hesap ânında kerîm olan Allahü teâlâ bana kâfidir. Mîzân ânında latîf olan Allahü teâlâ bana kâfidir. Sırat'ta, kadîm olan Allahü teâlâ bana kâfidir. Kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allahü teâlâ bana kâfidir. O Arş'ın Rabbidir ve ben O'na tevekkül ederim."

Sırrî-yi Sekâtî hazretleri anlatıyor: "Bir bayram günü Hazreti Ma'rûf'u hurma toplarken gördüm ve; 'Bunları ne yapacaksın?' diye sordum. 'Şu çocuğu ağlarken gördüm ve niçin ağladığını sordum. Bana yetim olup anne ve babasının olmadığını, arkadaşlarının yeni elbiseleri ve oyuncakları olup kendisinin olmadığını söyledi. Şimdi bunları toplayıp satacağım, ağlamayıp oynaması için ona oyuncak satın alacağım' dedi. Bunun üzerine; 'Bu işi bana bırak' deyip çocuğu alıp götürdüm.

Yeni güzel elbiseler ve oynaması için bir oyuncak aldım. Çocuk o zaman memnun oldu. Bundan sonra kalbime bir nur geldi, kalbim parladı ve hâlim bambaşka oldu."

Ma'rûf hazretlerinin bir dayısı şehrin vâlisi idi. Vâli, bir gün şehrin kenar mahallelerini dolaşıyordu. Ma'rûf'u bir kenarda oturmuş ekmek yerken gördü. Önünde de bir köpek vardı. Bir lokma kendi yiyor, bir lokma da köpeğin ağzına veriyordu. Dayısı, "köpekle birlikte yemeğe utanmıyor musun?" dedi. "Utandığım için bu zavallıyı doyuruyorum" dedi ve başını kaldırıp havadaki bir kuşa seslendi. Kuş uçup geldi, eline kondu ve kanadıyla başını ve gözünü örttü. Hazreti Ma'rûf; "Allah'tan utanandan her şey utanır" buyurdu. Dayısı bu hâli görüp, bu sözü işitmekle hem hayret etti, hem de oradan uzaklaştı.

Vehbi Tülek.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41