Gönderen Konu: Bu Ülkenin Varlık Sebebi İslâm’dır  (Okunma sayısı 54 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5778
Bu Ülkenin Varlık Sebebi İslâm’dır
« : Temmuz 24, 2022, 08:31:57 ÖÖ »
Bu Ülkenin Varlık Sebebi İslâm’dır

İman ve imansızlık iki ayrı cephenin sembolüdür. Küfür cephesinin İslam’a ve Müslümana bakışında hiçbir değişiklik yoktur.

On asır önce ne idiyseler bugün aynı durumda ve aynı konumdadırlar. İçlerindeki kin ve nefret aynen devam etmekte, gülücüklü maskeli yüzlerle, diyalog ve hoşgörü kelimeleriyle sürdürülmektedir.

Mü’min, her gününü kaliteli, vasıflı, seviyesini yükseltmek için ‘çalışma günü’ bilmelidir. Zengin parasını dâvâsında kullanarak seviyesini yükseltir. Malı olmayan da bedenini, evini, düşüncelerini dininin hizmetinde tutarak seviyesini yükseltir. Hiçbir şeye muktedir olmayanın da duası vardır en azından. Okuyarak, dinleyerek, görerek ufkunu genişletmesi de yükselme başlangıcıdır.

Mü’min, Allah’ın razı olduğu en güzel amelin az bile olsa devamlı olan amel olduğu gerçeğini hiç unutmamalıdır. Ara sıra büyük işleri yapmaktan daha iyisi, devamlı olanı yapmaktır. Peygamber Efendimiz de: ‘Az ama devamlı yapılan ameller, çok ama seyrek yapılandan daha efdaldir’ buyurarak bu hususta da bize yol gösteriyor.

 Yorulmak da insanidir. Yorulmaya karşı bir tür dinlenme planı hazır olmalıdır. Şu kadar ki dinlenmeyi de bir çalışma çeşidiyle geliştirmek seviyeli bir mü’min halidir. Mü’min, sıradan biri olmaya rıza gösteremez. Sürü olmaz, sürüyü güder. Peygamber Efendimiz de ashabını şahsiyetli, özgüvenli, vakur, cömert, fedakâr, cefakâr, vs. gibi ‘ahlakı hasene’ (ahlakı Muhammedi) ile yetiştirmiştir. Sonuçta o zatlar, ‘Dâvâ Adamı’ olarak yetişmişlerdir.

 Allah Teâlâ’nın tevhid ve şirkten sonra üzerinde en yoğun durduğu konunun, müminlerin kâfirlerle mesafeli durmaları yahut müminlerle mü’min olmayanlar arasında kapatılamaz bir mesafenin bulunma mecburiyeti meselesidir.

Mü’minler, kendileri gibi iman etmeyip ‘diğerleri’ tarafında kalanlarla bir arada, onlardan etkilenecek bir ortamda bulunmamalıdır.

Müminlerle mü’min olmayanlar bir toplumun içinde beraber yaşayabilirler. Bunun dinî bir engeli yoktur. Aynı vasıtada yolculuk yapabilir, aynı mekanda işyeri işletebilir hatta bir şirketin iki ortağı da olabilirler. Ancak bu hiçbir zaman bir mü’min ile diğer müminin beraberliği gibi olmamalıdır. İman gibi bir fark, onu taşıyanla taşımayan arasında hayatın içinde görülebilecek kıvamda değilse ‘problemli iman’ ihtimali vardır. Bu iman, Allah’ın bizden beklediği iman olmaktan uzaktır.

Rasulüllah’ın Medine dönemi iyi tahlil edilip, bugünkü meselelerimizin çözümünde de değerlendirilmelidir. Kâfirlerin, münafıkların, Mü’minlerin, fâsıkların, Yahudilerin, Hıristiyanların beraberce yaşadıkları bir toplumda; kimliğimizi, kişiliğimizi, aidiyetimizi, mensubiyet ve mümessilliğimizi ‘nasıl koruyup kollamışız, Emri bil maruf nehyi anil münker’i nasıl yapmışız, Müslüman zihnine ve Müslümanca yaşama zemin’ine sahip olmayı da nasıl gerçekleştirmişler?’ düşünülmelidir.

 Yaşadığımız çağın, mü’min bünyesinde açtığı yaralardan biri, küfür ehli ile beraberliğimizi problemsiz, engelsiz duruma getirecek şartlara itilmiş olmamızdır. Öte yandan, Kur’an-ı Kerim, kâfirlerle aradaki buzların eritilmesini, önemli bir ‘akide meselesi’ olarak önümüze koymakta, İmanımızı muhafaza etme dikkat ve hassasiyet gösterme hususu bu meseleyi uyarı konusu haline getirmektedir.

İçlerindeki kin ve nefret aynen devam etmekte, internet ve bilgisayar teknolojisinin bütün imkanlarını da kullanarak bir imha hareketi, gülücüklü maskeli yüzlerle, diyalog ve hoşgörü kelimeleriyle sürdürülmektedir. O sırıtkan maskeli yüz; basınıyla, medyasıyla, sosyal paylaşım siteleriyle her gün değişen entrikalarıyla devam etmektedir. Onların içlerindeki kin ve imha ruhları değişmemişken hatta daha derin bir şekilde sistemleşip örgütlenmişken, bu emellerini büyük organizelerle dışa vururken biz Mü’minler olarak pasif ve seyirci olarak kalamayız/kalmamalıyız.

Rablerinin emrine ve ikazına rağmen onlarla arada olması gereken mesafeyi kaldırıp hemhal olmalar, bireysel, sosyal ve aile hayatları bakımından farklılık göstermemeler er veya geç yıkımdır. ‘Dünyevileşme Hastalığı’ sebebiyle hayat tarzımızı Allah ve Rasulü’nün ölçülerine uymadan, o ilahi ölçüler yerine konulanlarla yaşar hale gelmemiz en vahim ve tehlikeli durumdur. Ebedî hayatımızın (imanımızın, ona dayalı amellerimizin) kaybedilme ihtimal ve endişesidir. Rasulüllahın diliyle ‘müflis’ olma tehlikesi! Özellikle siyaset etrafında yoğunlaşan sebeplerden dolayı, müminlerin; küfür ehli ile kaynaşması, kendi değerlerimizin, kültürümüzün; hangi isim altında, hangi mülahaza ile olursa olsun onların kültürleri içinde eriyip gitmesi, akidemizde ‘merdut’ olan düşüncelerin etkisinde kalması sonucunu doğurmuştur. Müslümanları, yaşanan İslam dışı hayata inanma/inandırma konumuna getirilmeye çalışılmaktadır. Mukavemet (direnme) gücümüz zayıfladıkça bizi biz yapan farklılıklar da ortadan kalkmakta, ‘globalleşme/küreselleşme’ adı altında, ‘dünya küçük bir köy haline getiriliyor, artık entegre olma zamanı’ gibi sözlerle de ‘Mü’min Şahsiyeti’ kaybolmakta bundan da bir rahatsızlık duyulmamaktadır.

Batılıların ortaya koydukları emperyalist, sömürgeci, işgalci barbarlıkla yaptıkları zulmü hatırımızdan çıkarmayalım.

Bu toplum, inanç ve hayat tarzlarını teminat altına alacak kuşatıcı ve kucaklayıcı bir medeniyet olan İslâm Medeniyetine muhtaçtır. Bu ülkenin varlık sebebi İslâm’dır. Bizim herkese hayat hakkı tanıyan, insanlığa adalet, hakkaniyet ve sulh armağan eden İslâmî ilkelere dayalı medeniyet tecrübemize insanlık hasrettir.

Türkiye lider ülke olduğu müddetçe, hem Türk milletinin hem de Ümmetin, İslâm dünyasının siyasî, fikrî, sosyal ve ahlâkî olarak yeniden toplumu inşa edecektir.

Yaşar Değirmenci.

RADYO DİNEME LİNKİMİZ.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41