Gönderen Konu: Gelişen teknolojiye esir olmadan Hac yapabilmek  (Okunma sayısı 701 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Gelişen teknolojiye esir olmadan Hac yapabilmek
« : Temmuz 31, 2017, 11:47:16 ÖS »
Gelişen teknolojiye esir olmadan Hac yapabilmek!

Hac bizi Rabbimizle secdede, duada, zikirde, fikirde buluşturmalı

Diğer ibadetlerin aksine, hac çağrısı, “insanlığa” yönelik bir çağrıdır. Hz. İbrahim’e “İnsanlığa hac için çağrı yap!” ayetinde de, “Ona ulaşmaya güç yetirebilen herkese beyti haccetmek, Allah’ın insanlık üzerindeki hakkıdır” (3: Ali İmran Sûresinin 97.) ayetinde de bu vurgu açıktır.

Hacca giden her şuurlu müminin içinde hissettiği en derin kaygı şu soruda dile gelir:

Acaba haccım kabul oldu mu?

Allah’tan başka hiç kimse, hiçbir ibadet için “kabul” garantisi veremez. Zaten Allah Rasulü de hacca ilişkin müjde taşıyan tüm hadislerinde, “mebrur olmuş bir hac” şartını koşar.

İyi de, bir hac nasıl olmalı veya ne yapılmalıdır ki, o hac mebrur olsun?

Bu suale cevap vermeden önce, haccın illet, hikmet, ruh ve maksadını anlamamızı temin eden başka sualler sormamız şarttır. Diğer bir ifade ile Haccı; belli zamanda, belli mekânları rehberlik eşliğinde ziyaret olarak görmek yeterli değildir. Mutlaka hazırlanmalı, Peygamberler tarihi, hususiyle Rasulüllah Efendimizin ‘Sûret ve Siret’ bölümlerini, Muteber kitaplardan Siyeri ve Sünneti çağa taşıyarak okunmalıdır. Ayrıca Hac, ömrümüzde (belki de bir defa farzın ifası olarak) yapmaya çalıştığımız ibadettir. Ahlakı Muhammediyeyi her hal ve şartta yaşamaya çalışarak ‘örnek Mü’min’ olduğumuzu hem kendimize, hem de topluma İslâm’ı kazandırmış oluruz. Kitaplarda kalan, hayattan uzaklaştırılmış bir din değil, yaşanan ve yaşatılan bir dinimiz olduğunu amellerimizle hayata yansıtarak. Hac ibadeti de çok farklı ve çok yönlü bir ibadettir. Ferdiyetçilikten, bölgesellikten, ırkî milliyetçilikten, vs. toplumun farkında olmadan düştüğü hatalara düşmeyip “Ümmet Şuuru” elde edilmeye vesile bir ibadettir.’ İslâm Kardeşliği’ni tahakkuk ettirir. Seviyeli, zihnimizi meşgul eden sorular sordurtur. Cevap verdirir. Mesela şu sualler gibi:

Hac ibadeti bir avantaj mıdır? Eğer avantaj ise, bu durumda hacca gidemeyenler, “baştan kaybetmişler” sınıfına mı dâhildirler? Cevap açıktır:

Hac bir avantaj değil sorumluluktur. Tıpkı zekât verecek servete sahip olup da zekât vermek gibidir. Üzerine hac farzı terettüp edenin hacca gitmesi bir yükümlülüktür. Ancak her giden hacı dönmez. Kimisi “acı” gider “hacı” döner. Kimisi “acı” gider “acı” döner. Kimisi ise “tatlı” gider “acı” döner.

Nice gidenlerden Kâbe kaçtığı gibi, nice gidemeyen âşıklarının yüreğini Kâbe bir hacı gibi gider tavaf eder. Hac bilgisi/Hac kültürü olmadan Hacca gidenler, fahiş hata yaparlar.

“Bizi bunun için mi şu dağın (Arafat) başına getirdiler?” diyen, yine Kâbe’yi yatır/baba türbesi zannedenleri nereye koymalı? Dinle imanla alakası olmadığı halde sırf A-Sınıfı turizm belgesi var diye pastadan pay verilen ve “20 yıldır hacca adam getiriyorum, bir kez bile orayı (Kâbe) merak etmedim” diyen ‘dinsel turizm’ kârcısını nereye koymalı? Bu yüzden, haccı rakamlara kurban edenlere, Allah Rasulü’nün ömründe tek bir kez haccettiğini hatırlatmak gerek. Osmanlı padişahlarının durumunu da unutmadan…

Allah Rasulü’nün veda haccı, hayatının ümmete vasiyetidir. Bu yolla, yaşadığı örnek/model hayatı kodlar ve semboller üzerinden aktarmıştır. “Haccınızı benden alın” derken, aslında “Razı olunmuş bir hayatın kodlarını benden alın” demiş oluyordu aynı zamanda…

Sözün özü şudur: Hacca gitmek başlamaktır, bitirmek değil; “Allah’a söz vermek”tir, “Allah’tan söz almak” değil; sorumluluktur, avantaj değil; tatbikattır, teşrifat ve tenzilat değil…

Gelişen teknolojiye esir olmamak. İnternet, sosyal medya, görüntü çekme/görüntüye esir olma hastalıkları, bizi Allah’tan Rasulünden koparmamalı. Rabbimizle secdede, duada, zikirde, fikirde buluşmamıza mani de olmamalı.

İbadetlerin de ölüsü ve dirisi olur. Kur’an-ı Kerim ibadetin öldürülmesine “zayi etme” adını veriyor ve namazı zayi etmekten söz ediyor. Zayi etmek, “araya vermek, işe yaramaz duruma getirmek” anlamına geliyor. İbadet zayi edilince ölür, kazanılınca dirilir. Haccı zayi etmek, hayatı zayi etmekle eş değer… Tabi ki haccı kazanmak, hayatı kazanmaya bedel.

Sebebini anlamak için, haccı özetlemek lazım:

Haccı hac yapan nelerse, hayatı razı olunmuş bir hayat yapan da aynı şeylerdir.

Allah Rasulü’nün ömrünün sonunda, vefatına sayılı günler kala yaptığı hac sırasında “Haccınızın hac ibadetini oluşturan uygulamaların tamamı, hac esnasında yerine getirilmesi gereken vazifeleri benden alınız!” diyerek bıraktığı hac mirası, aslında onun hayatıydı. Rasulullah bize, hac suretinde hayatını kodlayarak, tabiri caizse “sıkıştırılmış (zipli) bir dosya” bıraktı. Bu onun hem mirası, hem vasiyetiydi.

Hacca gidenler, aslında yaşamaları gereken bir hayatın kodlarını almaya gidiyorlardı. İşte bunun için hacca gelmek, razı olunmuş bir hayatın dosyasını almaya gelmektir.

Müminlerin annesi Ümmü Seleme’nin bir sorusu üzerine, Rasulullah haccı cihad olarak niteler. Haccın cihada benzetildiği başka sahih rivayetler de vardır. Bu benzetme gerçekten ilginçtir. Cihad’ın tarifi malum: İnsanın Allah ve O’nun davası için sergilediği üstün gayret. Yani haccı hayata taşıma cehdi, aslında “Hayat’ı hayata taşıma” cehdinden başka bir şey değil. İnsanı İslâm ile buluşturmanın adı. Bu buluşmayı temin eden bütün faaliyetler.

Haccın bu hakikatini anladığımızda, gidebilenlerin haccı olabileceği gibi, gidemeyenlerin de bir haccı olabileceğini anlayabiliriz. Hacca gidebilenler, asla “kafadan kazanmış şanslılar”, gidemeyenlerse “kafadan kaybetmiş şanssızlar” zümresi değildir. Hac, ne varsılların günahlarını yıkattıkları “çamaşır makinesi”, ne de gelen herkese peşinen verilmiş “garanti belgesi”dir.

Yaşar Değirmenci

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: HACCI AYETLERİN IŞIĞINDA DÜŞÜNELİM
« Yanıtla #1 : Ağustos 09, 2017, 09:10:31 ÖS »
HACCI AYETLERİN IŞIĞINDA DÜŞÜNELİM

“Mallarınızı, servetlerinizi Allah yolunda, İslâm uğrunda karşılık beklemeden, gönüllü harcayın.

Sadece kendinizi düşünerek, bu ortak çabaya maddî katkınızı esirgemek suretiyle kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.

İyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarınıza, ilişkilerinize, görevlerinize, hayatınıza yansıtın, samimiyetle ibadet edin, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olun, işlerinizde mükemmellik, dürüstlük ve başarı için dikkat harcayın, hayırlı icraatlar, kalıcı hizmetler yapan Müslüman idareciler ve Müslümanlar olun. Allah iyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimiyetle ibadet eden, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olan, işlerinde mükemmellik, dürüstlük ve başarı için dikkat harcayan, hayırlı icraatlar, kalıcı hizmetler yapan Müslüman idarecileri, Müslümanları sever.”

(2 Bakara Sûresi 195. Âyetin meali)

“Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca başlayıp da, haccı kendisine farz haline getirirse, hac günlerinde kadına yaklaşamaz, ilişkiyi çağrıştıracak laf söz edilemez, günaha, isyana, haktan uzaklaşmaya götüren davranışlar sergilenemez, kimseye hakaret edilemez, kavga yapılamaz. Haccın başka aylara kaydırılması, ibadet yerleri ve makbuliyetiyle ilgili ihtilâf doğuracak konular konuşulamaz. Hac sırasında yerine getireceğiniz ilahî emirlerin, her türlü iyiliğin, ihsanın, izzetin, ikramın hepsini Allah biliyor, mükâfatsız bırakmayacak.

Tedariğinizi görün, hazırlığınızı yapın. Şunu da unutmayın ki, en hayırlı tedarik, en hayırlı hazırlık, takva esaslarını Kur’ân esaslarını benimseyerek, hayata geçirerek korunma, kulluk ve sorumluluk şuuruyla haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranmak, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olarak insanlara yük olmamaktır. Koyduğum takva esaslarına yapışarak bana sığının, günahlardan arınıp, azaptan korunun, ey akıl ve vicdan sahipleri.”   (2 Bakara 197. Âyetin meali)

Hac (her yılın) malum aylarındadır. Kim söz konusu aylarda haccı eda ederse artık o hac boyunca çirkin konuşmalardan, bütün yakışıksız davranışlardan ve kavgadan kaçınılmalıdır. Zira ne tür iyilik yaparsanız Allah bunu bilir: Öyleyse (ebedi yolculuk için) azık hazırlayın! Hiç şüphesiz yol azığının en hayırlısı sorumluluk bilincini kuşanmaktır: Bana karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ey derin kavrayış sahipleri!

Hac ve İslâm’ı insanla buluşturmak için gösterilen her türlü çabanın adı olan cihad, ibadetleri hep ekonomik fedakârlık gerektiren ibadetlerdir. Bu ibadetler için harcanacak her kuruş “Allah yolunda harcanmış” demektir. Allah yolunda harcama emrinin ardından, bu emrin illet ve hikmeti de şöyle açıklanır:

Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın.” Bu tehlike Allah yolunda harcamayı ve cihadı terk etmektir.

Hac, insanlığın Allah’a yürüyüş destanını her Mü’minin kendi şahsında yeniden yaşamasıdır.

Hac, insanoğlunun uzaklaştığı fıtratına yeniden dönüşünü temsil eder. Hac, kendi kendisine yabancılaşan bireyin, kimliğini kişiliğini bulup kendisiyle barışık ve tanışık yaşamak için başlattığı soylu yolculuğun adıdır.

Hac veya umre sırasında ihramlı kimseye yasaklanan fiillerden üç tanesi bir âyette zikredilmiştir. Bunlar “refes”, “cidâl” ve “füsûk”tur. Füsûk; günahlar, ma`siyetler, isyanlar demektir.

Hac ile ilgili âyette geçen ‘Rafes’ çirkin konuşmalardır. Aslında hacda şık düşmeyen bütün konuşmalar ‘rafes’ hükmüne girer. ‘Cidal’ kavga ve yersiz tartışmadır. Haklı yahut haksız fark etmez. Esasen cidal, kişinin haklı olduğuna inandığı durumlarda yaptığı tartışmadır.

Dikkat edilecek olursa bu üçü de kendi başlarına haram olan fiiller olmadıkları halde hacda yasaklanmışlardır. Çünkü orası sadece haramların değil, kimi mübahların da yasaklandığı bir mahşer provasıdır.

Müminin hem malı hem de bedeniyle gerçekleştirdiği bir ibadet olan hac, insanın bütün varlığını ilgilendirir ve bu haliyle küllî bir teslimiyetin ifadesidir. Diğer yükümlülükler gibi hac da insan merkezli ve insanın ihtiyaç duyduğu hayırların tahakkukunu hedef alan bir ibadettir.

Cahiliye insanı ibadeti değil, ibadetin ruhunu kaybetmişti. Hz. İbrahim’den beri eda edilen ibadetler, aşağı yukarı biçim olarak aslını korumuş olsalar da ruh ve gaye olarak aslını kaybetmişlerdi. Bu durum da ibadetlerin âdete dönüşmesine sebep olmuştu. Âdetleşen ibadette niyetler de sapmaya uğruyor. Allah emrettiği için değil, atalardan öyle göründüğü için yapılır hale geliyor. Hacca giden/gitmek isteyen bütün Müslümanların, Allah’ın verdiği imkânlara, elindeki nimetlere, servetlerine esir olmayıp, dünyalara sahip olsan da, dünyalıkların sana sahip olmasına izin vermemendir. Cimrilik/pintilik yapmamanın, cömert olmanın öneminin kat kat daha arttığı yerlerden birisi hac yolculuğudur. Bu sebeple eğer imkânı varsa hac yolcusunun harçlığını bol alması, muhtaçlara, yol arkadaşlarına hep ikramda bulunması ama israf sayılan harcamalardan kaçınması gerekir. Unutmayalım ki:

Hayırda israf olmaz, israfta da hayır olmaz. İsraf yapmadıktan sonra hac yolundaki harcamalarından ferahlık duyması, içinin daralmaması gerekir.

Yaşar Değirmenci.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41