Gönderen Konu: Kendi Kavramlarımızla Düşünelim  (Okunma sayısı 66 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5771
Kendi Kavramlarımızla Düşünelim
« : Aralık 15, 2023, 08:09:02 ÖÖ »


Kendi Kavramlarımızla Düşünelim

Yaşadığımız her olay, güncele oturan her hadise bizi sürüklüyor, sıradanlaştırıyor, kimliğimizi unutturuyor.

Kitabımız Kur’an-ı Kerim ve uygulayıcısı/uygulatıcısı Peygamberimiz hayatın dışına çekiliyor/çektiriliyor. Belli gün ve gecelerde yapılan ibadetten ibaretmiş gibi Hıristiyanların kilisede yaptıkları âyinlere benzetiliyor. Alıştırıla alıştırıla da yerleştiriliyor. Kadın erkek karışık zikirler, hayat tarzından çıkarılan dinimizin koyduğu kurallar, ölçümüz, ortak değerimiz (yaşasak da yaşamasak da) dinimiz devre dışı bırakılıyor. Helal-haram duyarlılığı kaybettirileyor. Peygamberimizin, ümmetini kıyamette Allah’a şikâyet ettiği tek konu, “Ümmetin Kur’an’ı mehcur bırakma” konusudur.

Ayetteki “mehcûr” bırakma, “hiç bilmeme, yabancı kalma, tamamen terk etme” değildir. Elinin altında olduğu halde faydalanmama, ulaşabileceği halde “ulaşmama” anlamını ihsas eder. İlmî dindarlık, Kur’an’lı, Sünnetli dindarlıktır. Hissi dindarlık, genelde örfî dindarlıktır. Zahmetsiz dindarlıktır. ‘İlimsiz, irfansız dindarlık da olur mu’ demeyin. Olur ama bu dindarlık insanımızı, nereye götürür? Asıl problem burada!

Dini, Kur’anı Kerim-i öğrenme gayreti göstermeyen, onunla amel etmeye çalışmayan, mânâsı üzerinde düşünmeyen, kafa yormayan, dindar çıkar. Namazın her rek’atında okuduğu Fatiha’da “Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım isteriz” deyip, daha namazdan çıkar çıkmaz tam tersini yapan bir dindar çıkar. Kur’an “Hiç kimse bir başkasının sorumluluğunu yüklenmez” derken, kendi sorumluluğunu yükleyecek bir hoca, bir üstad, bir mürşit, bir şeyh, bir imam arayan dindar tipi çıkar. Salih amel işlemeden, Allah yolunda cihad etmeden, grup, fırka taassubuyla ‘din kardeşliği’ hissiyatını kaybeden, ‘Ümmeti Muhammed’in derdiyle dertlenmeyen, ‘mânevi egoist’ tipler, bağlı olduğu hocasının şefaatıyla kurtulacağına inanır. O hale gelir ki ‘ismet’ sıfatına rağmen Peygamberlerin hataları Kur’an’da bile geçer, fakat müfritlerin hocaları, idarecileri (hâşâ) hatasızdır. Kur’an “İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır” derken, başkalarının sırtında cennete girmek için planlar yapan bir dindar tipi çıkar.

Menfaat ve rant uğruna sözde dindarların çıkar kavgalarına bulaşmadan yaşayamaz mısınız?

Peygamber Efendimiz, “Kızım Fatıma! Babam Peygamber diye güvenme! Vallahi senin için de yarın bir şey yapamam!” diye çağları aşan sesiyle bizleri ikaz ederken, rantçılığını yalnız yalan dünyada değil, ahirette de sürdüreceğini sanan ‘uyanık’ tipler çıkar. Dahası, her müminin boynuna yüklenen “Allah yolunda var gücünü harcama” (cihad, infak) gibi bir farzın yanına yaklaşmayıp, gözleri ufukta Mehdi ve Mesih bekleyenler çıkar.

Onların bu talebine bakıp iştahı kabaran ve “Ben Mehdi’yim, Ben Mehdi’nin habercisiyim! Ben Mesih’im” diyen uyanıklar ve onları pazarlayarak geçinenler çıkar. Sahte Mehdi ve Mesih’lerin Allah’tan geldiğini söyledikleri sahte vahiyler çıkar. ‘Bizim üstat, her gece bu işleri Peygamberimizle istişare edip, etrafına öyle talimat veriyor’ diyen tipler çıkar. Siyasî kararlar dahil, verilecek “oy”ların partisi, patırtısı dahil, bu talimat ve emirlerin ‘Mânevî Rical’den mülhem verildiğini söyleyebilen tipler çıkar. Sorumluluğu, yapılanın yanlışlığını hatırlatırsanız; bu defa ‘vebal bana ait değil, emri verene aittir’ diyerek iradeyi iptal eden bir anlayış çıkar. Hâsılı çıkar oğlu çıkar!

Aklımızı başımıza, başımızı avuçlarımızın arasına alıp kafa yormadığımız müddetçe bu ve benzerî ‘dindar’larımızla karşılaşacağız. Hayatımızı Vahye inşa ettirmediğimiz, Peygamber Efendimizi rehber olarak almadığımız takdirde, ifrat ve tefride düşeriz, düşebiliriz. ‘Dine hizmet edenler’in lüks, israf, konfor içinde yaşayışları, servet üzerine servet yığmaları doğal hale geldi. Normal yiyip içmelerin, gezmelerin, tatile gitmelerin bile mükemmel sofralarda, lüks otellerde, ‘tatilya’larda, merasimlerle yapılır hale getirildi.

Bununla da yetinilmedi, başkalarını da tahrik, teşvik, özenti içine sokarak, ‘sade hayat’ unutuldu/unutturuldu.

Allah dini; “insanlığın dünyevi ve uhrevi saadeti” için göndermiştir. O dinin yaşanmasında örnek alınacak ilk şahsiyet, Peygamber Efendimizdir.

Kur’anı Kerim’deki ifadesiyle bizler için “üsveyi hasene”dir. Güzel bir örnektir. Hiçbir şahsın hayatı Resulullah Efendimizin hayatı kadar mevsuk, müdellel ve aydınlık değildir.

‘Sana göre İslam, bana göre İslam, o kavme göre İslam, şu coğrafyaya göre İslam’ diye bir şey olmaz. İslam, asliyetiyle, muayyendir ve mahfuzdur. İslam’ın asliyetini değiştirici tefekkür olmaz. İlahiyatçıların ‘İslâm Düşüncesi’ adı altındaki düşünceleri, yorumları Kur’an’a ve Hadislere göre değil, kendi düşüncelerine göre olup âyetleri açıklarken ‘tarihselci yaklaşım’ içine girerek, insanımızın imanıyla oynamaktadırlar.

Yapılanlar asliyete dayanarak yapılır. ‘Yorum’ da ‘düşünce’de öyle olmalıdır. İslam, falancanın felsefesi değil, Allah’ın vahy ettiği Hak Din’dir. Hz. Muhammed (aleyhisselam), Allah’ın Resulü’dür ve İslam’ı tebliğ etmiştir; ayrıca kendi sözleriyle/amelleriyle/halleriyle/bütün hayatıyla İslam’ı yaşamış, tatbik ve talim etmiştir. Müslümanlarla müzakere ediyorsak, meseleyi Kitap’a ve Sünnet’e göre çözeriz.

Şeriat’ı olan bir Peygamberi hakem tayin edemiyoruz. Hayata müdahale eden bir din bizi rahatsız ediyor.

‘Vahyin Kutsalı’ yerine kendi kutsalını tercih eden bir yapı ile karşı karşıyayız bugün. İslam “dinlerden bir din” değildir. İslam, hayatın uzağında veya dışında birtakım dar alan alışkanlıklarıyla veya merasimleriyle yaşanabilecek bir din değildir. Hayatın bütün zamanlara ve mekanlara şamil hakikatidir. Dünyanın sancısı, İslam’a, Kur’an’a yaklaşma ihtiyacının sancısıdır.

Şunu da unutmayalım: Herkes kendi nefsinden ve gerçeğinden dilediği kadar taviz verebilir, ama İslam’ın hakikatinden taviz vermek gayretullaha dokunur. Dine zam da tenzilat da yapılamaz! Rabbimiz! Rızasına muvafık ameller işlememizi nâsib etsin! Rabbimiz! Gadabını mucib ameller işlemememiz için bizleri hıfzu himâye buyursun. Rabbimiz, encâmımızı hayreylesin…

İslam’ı yaşamak, onu hayatın bütünlüğü içinde yaşamaktır. İbadet’in kemali, hayatın bir ibadet halini almasıdır. İslam sana bir “istikamet”, bir “kişilik” kazandıracak ve sen bu hayatın her safhasını, her işini, o istikamet şuuruyla ve o kişilik sağlamlığıyla itidal üzere yaşayacaksın. Hayat tarzımız İSLAM’dır vesselam.

Yaşar Değirmenci.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41