Gönderen Konu: Kiminle Yola Çıkalım  (Okunma sayısı 154 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Kiminle Yola Çıkalım
« : Haziran 07, 2020, 08:07:41 ÖÖ »
Kiminle Yola Çıkalım

 Ahde vefâ hasletinden mahrum olanlar, dostluktan ve dâva adamlığından hiçbir şey anlamaz. Böyleleriyle yola çıkılmaz, böylelerine bilgi - düşünce – duygu - vazife tevdî edilmez; böylelerinden, üstün vazife şuûru ve idealizm hassasiyeti beklenemez.

Bir İngiliz devlet adamına sormuşlar: ‘Kim bilir ne kadar mahmul, ne kadar meşgul, ne kadar yorgunsunuzdur? Başarı seviyenizi sürekli olarak nasıl koruyabiliyorsunuz?’

Başarılı devlet adamının verdiği cevap şöyledir:

‘Benim iki mühim işim vardır. Bir: Vasıflı insanları bulur çıkarırım. İki: Vasıflı insanların çalışmalarında ahengi sağlarım... Ne fazla yorulurum, ne de fazla mahmul ve meşgul olmak durumunda kalırım.’ Meselelerin altından kalkabilmenin ve muvaffakiyete ulaşabilmenin yegâne yolu: ‘Adam seçmek, adam tanımak ve adamlarımıza sahip çıkmaktır.’

Kim hamaldır, kim ‘merhabalık’tır, kim dâva adamıdır; bileceksin tanıyacaksın. Yoluyla giden yorulmaz. Stil sahibi, usul - metot sahibi ustalar; çalışırken dinlenirler, hem akar hem birikirler. Zorlanmayla, geceyi gündüze katmakla, kırk parçaya bölünmekle yürümez bu işler. Önce, yakın dostunu seçeceksin. ‘Ahde vefâyı küçümsemeyin. Bu haslet, derinleşme kâbiliyetiyle birlikte bulunur. Tabasbus başka şeydir! Küçük bir imtihan, o fark’ı ortaya derhal serer. Boylu boyunca serer!

Küçük imtihanları tertip edebilecek kadar esneklik, meşrudur mubahtır. Hem zamanla o hale gelirsiniz ki, gözler ve sözler ilk yoklamada size farklılığın iç yüzünü ortaya koyar. O meleke kolay kazanılmaz ama bir kere kazandınız mı çok rahat edersiniz.

Hayatımız, bir meşguliyet hamulesi içinde geçiyor. İhtiyacınızı bu hava içinde ve bu havaya râm olarak bulamazsınız elbet. Şöyle bir uzaklaşacaksın. ‘Sahne’nin dışına çıkacaksın. Hayatın gösterişsiz, alâyişsiz, reklamsız, propagandasız genişliğine doğru tabii adımlarla açılacaksın...

Muvaffakiyetin sırrını anlayabilme istidadına sahip bulunanlar da; kendi idarecilerinin rehberliğinde, birbiriyle kenetlenen sayısız tesânüd ünitelerinin inşâsı için, görüşmeye - buluşmaya - tanışmaya - yardımlaşmaya mecburdurlar. Bu fasit daire başka türlü kırılamaz.

Liyakatli, ehliyetli, kaliteli kadro temeldir, esastır. Mazeretlere, özürlere sığınmaya lüzum yoktur. Örnek mi? Peygamberimizin yaşadığı devreleri gözden geçirin yeter! Mekke Dönemi, Hicrete kadar yaşananlar (Taif’te yapılanlar. Vs.) Medine dönemi.

Kötü bir dünyada iyi bir Müslüman olarak kalınabilir mi? Bu soruyu şöyle de sormak mümkündür. İyi bir Müslüman kötü bir dünyanın şartlarını sineye çekerek yaşıyorsa hâlâ iyi bir Müslüman olarak yaşamakta olduğunu savunabilir mi? Böyle bir soruyu sorarken akla gelebilecek şu ihtimali gözden uzak bulunduruyor değilim:

İslam’ın vahyedilmeye başlandığı ilk yıllarda, Müslümanlar kötü bir dünyanın en kötü şartları altında en iyi Müslümanlar olarak kalabilmişlerdir. Ne var ki, Asr-ı Saadet (Peygamberimizin dönemine verilen isim) Müslümanlarının içinde yaşadıkları dünyaya karşı takındıkları tavırla günümüzde kendisine Müslümanım diyenlerin tavrı arasındaki fark göz ardı edilmeyecek kadar önemlidir. Asr-ı Saadette kötü bir dünyada yaşayan Müslümanları iyi kılan hususla günümüzde kötü bir dünyada yaşayan Müslümanları kötü Müslümanlar haline getiren husus, onların kötü bir dünyaya karşı takındıkları tavırdan ileri gelmektedir.

Asr-ı Saadette kötü bir dünyada yaşayan Müslümanlar, kendilerini o dünyanın kötülüklerini sineye çekmek zorunda hissetmemişlerdi. Tersine, kötü bir dünyada yaşadıklarının bilincinde olarak o kötülüklere müdahale ve mücadele etmişler, bu yüzden kötü bir dünyada yaşamış olmalarına rağmen iyi birer Müslüman olarak kalabilmişlerdir. Günümüzdeyse belli bir kısım Müslümanlar, henüz kötü dünyada yaşadıkları hususunda yeterli bir şuur seviyesine bile ulaşmış sayılmazlar.

Bize şahsen bir zararı dokunup dokunmaması bakımından indi ve keyfi olarak değerlendirip hakkına hüküm biçebileceğimiz bir şey olarak algılanamaz.

Esasen param olmadığı için bankaya para yatırmamışsam, böylece banka ile herhangi bir ilişki kurmamışsam kendimi faizin ortadan kaldırılması için mücadele ediyor farz edebilir ve neticede kötü bir dünyada iyi bir Müslüman olarak yaşıyorum diyebilir miyim? Namaz kılmama izin veren bir yerde ve mesela Almanya’da veya İngiltere’de veya Amerika’da yaşıyorsam, böyle bir müsaadeye bakarak iyi bir dünyada yaşadığımı ileri sürebilir miyim? Süremiyorsam ve sırf namaz kılmama müsaade edildiği için o toplumda İslam’ı hâkim kılabilmek için herhangi bir girişimde bulunmuyorsam kötü bir dünyada iyi bir Müslüman olarak yaşayabildiğim söylenebilir mi? Bu din sadece ibadet mi, hayat tarzı mı?

Demek ki, kötü bir dünyada iyi bir Müslüman olarak kalabilmem için kötülüklerin ortasında bile benim namaz, oruç gibi ibadetlerimi yerine getirebilmem, faiz, fuhuş gibi yasaklardan kaçınmam yetmiyor. Aynı zamanda kötülüklerin ortadan kaldırılabilmesi için mücadelede bulunmam gerekiyor, aksi takdirde kötü bir dünyada sayılmayacak kadar çok iyi Müslümanın bulunduğunu söyleyebilsek de bu kadar iyi Müslümanın yaşadığı bir dünyanın nasıl olup da iyi olmadığının izahı yapılabilir. Tabii dinimizin akaid, ahlak, ibadet, muamelat kısımlarının tamamını kaçırmadan izah şarttır. Her hal ve şartta yaşanmış ve yaşatılmış, bize de emanet edilmiş dinimiz İSLÂM bilinmeden olmaz. Bismillah diyelim.

Yaşar Değirmenci.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42