Gönderen Konu: Türkiye Dünyanın Ruhu, Mazlumların Umudu ve Zorbaların Korkusudur  (Okunma sayısı 316 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Türkiye Dünyanın Ruhu, Mazlumların Umudu ve Zorbaların Korkusudur

İmkanlar arttıkça, o imkânlarla bir şeyler yapabilme heyecanı-şuuru zayıflıyor. Öyle bir noktaya geliniyor ki bütün imkânlar önüne serilse kendi nefsinin prangalarından kurtulmadığı için insanoğlu o imkanların birini bile kullanamıyor. Batı’nın hürriyet anlayışında işte böyle bir illet vardır. İnsanı önce nefsine köle eder, sonra hürriyetini verir. Hadiseye biz nasıl bakmalıyız?Kendimiz ne haldeyiz? İnsanlığa beklediğini verebilecek miyiz? Böyle bir mükellefiyetimizin olduğunun farkında mıyız? Fikren kalben-fiilen yürüyecek gücü olmayana, ne yapacağını düşünemeyene-bilmeyene ilmin açtığı ufuklar hiçbir şey ifade etmez, etmemiştir. İslâm, bütün zamanların ve mekânların hakikatidir. “Evrensel” tâbiri yetmez. Bir tarih dönemi gösterilemez ki “İslâm’sız” izah edilebilsin.Bir değişim gösterilemeyecektir ki “İslâm’sız” izah olunabilsin. Münasebetin mahiyeti çok farklı olabilir; ama doğru izahın ışığı hep aynı yerden gelmiştir, öyle de gelecektir. İslâm’dan uzaklaşmaların ve yakınlaşmaların çok yönlü bir haritasını çiziniz, insanlığın medeniyet atlasını elde edersiniz. Dolaylı-dolaysız, hakikatin bütünlüğüne bağlanmayan ve ondan nasib almayan hiçbir fikir insanları tatmin edemez, huzur veremez, geçici teselliler ve yardımlar dahi sunamaz. Bu karanlık dünyanın vahyin ışığına ihtiyacı var. Uyuşmuş, uyuşturulmuş insanımızın vahyin inşa ettiği insana ihtiyacı var. İslâmî şuurdan ve bu istikametten yükselecek mesajları bekliyor dünya. İnsanlık, acılar, hasretler, tezatlar içinde kurtuluşu bekliyor, farkında olsun veya olmasın.

   Unutma! Hafife aldığın her şeyin ağırlığı altında ezilebilirsin. Her şeyi anlamaya çalış. Anlayamadıklarını, kibirlenme konumuna düşmeden sorma cesaretini göster. Ancak basit insanlar genellikle kendi anlama yetenekleri üstüne çıkan şeyleri kınarlar. Peşin hükümlerini yargılama cesaretini göster. Her şeyin fiyatını bilenlerden değil, her şeyin değerini bilenlerden ol. İnandığın şeylerin, kendi hayatında temsil edilebilir karşılıkları olsun. Yoksa yaşadıklarını inanç edinme tehlikesi ile karşı karşıya kalırsın. Midesi aktif, beyni pasif, hisleri galeyanda olan günübirlikçi sıradanlardan olma. İnsanların bazısı yaşamadan ölür, bazısı ise öldükten sonra yaşamaya devam eder. Sen de kısa hayat serüveninde kalıcı bir eser bırakarak ölümsüzleşmeye bak. Bir kitap, bir okul, bir çeşme, bir hayırlı evlat ile. Alın terinin, göz nurunun önemi azalırken, birdenbire gayrimeşru yollardan başarıya ulaşma özendirildi. Alın teri ve çalışma enayilik sayılmaya başladı. Bu bir yozlaşmadır; ekonomi politikalarının, faizin bunda büyük bir etkisi var. Bir taraftan tüketim güdüsü yükseltiliyor, öte yandan bazılarının imkânları daralıyor ve stres meydana geliyor. Toplumu ayakta tutan manevî ve kültürel değerle, orta sınıfla beraber etkisizleşiyor. Öğrenmek için okumak kalktı, yerini etiket ve diploma aldı. Çabuk tarafından köşeyi dönme ideal haline geldi. İnsan kendine, dostlarına, öz değerlerine yabancılaşıyor.

   Bugün Batı’nın elindeki en tesirli silah ekonomidir. Ekonomiyi bir para hadisesi olarak görmek yanlıştır. Ekonomik tahakkümde para, drajenin üstündeki boyalı şeker gibidir. Yuttun mu ağzın tatlanır ama organların da sancılı çalışmaya başlar! Önce siyasi şuur bozulur, sonra bir alt kattaki sosyal hayat, sonra daha alttaki ahlaki değerler. Vasıtalarla gayeler arasındaki bağı, (ölçülere göre) İNSAN kurar-işletir-yaşatır. İnsanı atlarsanız, izahlar konusuz kalır. Sevgi de neticedir; hürmet de, huzur da, refah da, saadet de. Bunları istiyorsunuz, ama bu neticeleri doğuracak olan sebeplere karşısınız! Sevgisizlik de netice’dir; huzursuzluk da, mutsuzluk da. Bunları istemiyorsunuz ama bu neticeleri doğurmakta olan sebeplere (temelde) taraftarsınız! Belki de hayatımızın gayesini unutmanın cezasını çekiyoruz. Gayeyi unutmanın cezası, vasıtaya mahkûm edilmektir. Vasıta mesabesinde olması gereken ekonomiye mahkûmiyetin cezası da bu olsa gerek. Siyaset araçtır; hakikat amaç. Aracı amacın önüne geçirirseniz, hakikatten eser kalmaz ortada. Asıl olan hakikattir, gerisi hak ve hakikatin gölgesinde kalır. İslam; bütün zamanların ve mekanların hakikatidir.

   Türkiye’nin etki alanı ilk defa Türkiye sınırlarının dışına taştı ve bütün dünyada da Türkiye’nin dünyanın ruhu, mazlumların umudu ve zorbaların korkusu olduğu anlaşıldı. Bu Allah’ın büyük bir lütfu.

Seçim arifesini basit bir siyasi seçim gibi değerlendirmek çok yanlıştır. Bu yanlışa dini hassasiyetleri olanlar düşemez/düşmemelidir. Bilhassa cemaatlar, vakıflar, gönüllü kuruluşlar bu tarihi günlerin geleceğimizin de inşası olacağını unutmamalılar. Mesele Ak Parti, ‘Tayyip düşmanlığı’ meselesi değildir. Bundan sonraki süreç, ülke içinde düşünce, eğitim, kültür, sanat, şehircilik, medya ve gençlikte büyük atılımlar atacağımız belirleyici bir kader ânı olacaktır. Sen-ben davası gütmeden ülkenin ve bölgenin önünü açacak basiretle hareket etmek zorundayız. Yoksa iş işten geçtikten sonra dövünmenin bir manası olmaz.

Bu seçim, kader seçimi olacak. Sadece ülkemiz açısından değil, bölgemizin hatta dünyanın geleceği açısından. Bütün şer güçlerin ittifakı, Hilal-Haç mücadelesi haline getirmiştir. Herkes durduğu yeri iyi tesbit etmek mecburiyetindedir. İdarecisinin, hocasının emrini yerine getirme (itaat etme) yanlışına düşülmemelidir. Peygamber Efendimizin “meşrû emre itaat edilir” hadisi şerifi ışığında hareket edilmeli, her Mü’min iradesini kullandığı her amelden hesaba çekilecektir. Hele ümmetin, milletin, insanlığın kaderiyle alakalı bir mesele şahsi vebalin de ötesinde olacaktır. Bütün şer güçlerin, bütün ehli küfrün tek hedefinin, İslâm dünyasını toparlayacak bir Türkiye’nin gelişinin durdurulmasıdır. Bu ‘Türkiye’nin durdurulması’ çalışmalarının fotoğrafı, şer ittifakında bulunmanın vebali, sorumluluğu, basiret ve ferasetinden uzak tavırlar Türkiye Cumhuriyeti Devleti düşmanlarıyla ittifaktır. Herkes durduğu yere, beraber oldukları insanlara, niyet ve amellere iyi baksın. ‘Ismarlama ittifak’ ile ‘Cumhur İttifak’ının mukayesesi yapılsın.

   Birbirimizle uğraşmayı bırakıp ‘üzerimize gelen tehlikeleri hep birlikte nasıl bertaraf edebiliriz’ meselesi üzerinde durmak, icaplarını yapmak mecburiyetindeyiz.

Yaşar Değirmenci.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42