Gönderen Konu: İslam Düşüncesinde Bid’at ve Hurafeler  (Okunma sayısı 747 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
İslam Düşüncesinde Bid’at ve Hurafeler
« : Şubat 21, 2018, 11:43:33 ÖS »
İİslam Düşüncesinde Bid’at ve Hurafeler

Bid'at ve hurâfe kelimelerinin, ikisi de Arapçadır. Özellikle ruhanî yaşamda sapmaları açıklamak için kullanılan bu iki sözcük, çoğu kez birlikte söylenir.  Oysa her birinin anlamı ayrıdır. Fakat İslâmî değerleri çarpıtma ve dejenere etme çabaları bu her iki kelimeyi birden çağrıştırmaktadır.

Dolayısıyla, anlatımlarda ikisinin genel olarak birlikte kullanılıyor olması buradan kaynaklanmaktadır.

 Bid'at sözcüğü, Arapça "Bedea" kökfiilinin mastarıdır. İslâm'da önemli bir terim olan bu kelime, "dinde yeri olmayan yeni eylem" demektir. İslâm'a ait olmamasına rağmen onun bir parçasıymış gibi hayata geçirilen her sapkın eylem bu isimle damgalanır.

 Bilindiği üzere, ruhanî ya da seküler olsun her orijinal düzen ve her özgün kurum, ilk yapılanmadan hemen sonra çeşitli yorumlara ve farklı revizyonlara konu olur. Bu olay, hemen her felsefenin, her ideolojinin ve her dinin başına gelmiştir. İnsanlar yeni buldukları her şey üzerinde çeşitli nedenlerle tasarrufta bulunmak isterler. Bazen, zevk ve ihtiyaçlarına göre onu yorumlar, yeniden düzenlemeye çalışırlar. Fakat aralarında bunu kötü niyetle yapanlar da bulunur. Nitekim Allah Teâlâ'nın elçi vasıtasıyla indirdiği vahiyler üzerinde bile göz kırpmadan bunu yapanlar olmuştur.

 İslâm, insanın gerek seküler, gerekse ruhanî yaşamını hiçbir boşluğa ve hiçbir ihtiyaca yer bırakmayacak şekilde evrensel disiplinlere bağladığı için ona yeni bir şey eklemek, ya da onun ilke ve unsurlarından birini yok saymak mümkün değildir. Olabilecek bu tür girişimlere karşı gerek Kur'anı Kerim'de gerekse Hz. Peygamber (s)'in sünnetinde güçlü önlemler alınmıştır. Bu nedenle İslâm, yetkili ve ehil kişilerin ve kurumların içtihatlarına daima açık, fakat bütün bid'at biçimlerine tamamen kapalıdır.

 İşte "bid'at" sözcüğü İslâm din terminolojisine bu nedenle girmiştir. İslâm'ın özgün değerlerini çarpıtmak ve dini dejenere etmek isteyebilecek art niyetli kimselerin yenilik adına girişebilecekleri her yıkıcı harekete karşı bizzat Hz. Peygamber (s), bu sözcüğü kullanmış, onu, yıkıcı her eylemin sembolü olarak tescil etmiştir.

 İşte bu sembolün ışığında ve bu sayededir ki İslâm'ın akademik kurumları ve âlimleri, bin beş yüz yıldır yanlış, geçersiz ve yıkıcı her girişimi ayıklayabilmiş, onları dışlamış ve ümmeti bu tür eylemlere karşı uyarmayı başarabilmişlerdir. Yine bu sayededir ki günümüzde büyük İslâm vatanının her bölgesinde (hatta lâikantropomorfist Türkiye'de bile) cenaze alkışlamanın, ölülerden medet ummanın, heykellere, türbelere ve anıt mezarlara karşı saygı duruşunda bulunmanın şirk türünden bid'at olduğu, İslam âlimleri tarafından yüksek sesle söylenebilmektedir.

 Şu halde tereddütsüz diyebiliriz ki, "bid'at" sözcüğü, Kur'an ve Sünnet ölçülerini koruyan bağışıklık sistemine musallat olabilecek her mikrobun genel adıdır. İslâm, hangi türden olursa olsun, bu mikrobu derhal teşhis ve elimine eden öyle güçlü bir ayıklama sistemine sahiptir ki bu güne kadar üretilmiş bin bir çeşit bid'attan hiç biri İslam'a organik biçimde mal edilememiştir. Nitekim İslâm'ın tamamen savunmasız olduğu, bu yüzden de onu yıkmak için her gün yeni bid'atların üretildiği Türkiye gibi bir ülkede bile bunların hiç biri İslâm'ın gerçek mensupları olan mü'minler arasında şimdiye kadar kabul görmemiş, İslâm âlimleri tarafından onaylanmamıştır. Onun için kim bir bid'at üretmişse bu mikrobun neden olduğu hastalığa şimdiye kadar sadece kendisi ve aldatabildiği kadar (onurdan yoksun, hasta ruhlu, eğitimsiz ve basit) kimseler ancak yakalanmışlardır.

 Bid'at üretme isteği, çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir. Bu tehlikeli mikroba karşı imanını ve amelini koruma duyarlılığına sahip her mü'min bunları öğrenmek durumundadır. Bid'at üretme eğilimi, genelde iki faktörün sonuçları olarak ortaya çıkar. Bunlardan biri, İslâm'daki ibadet şekillerinin azımsanmasıdır. Bu eğilimin temelinde, kötü niyetten çok bilgisizlik vardır. İkinci faktör ise İslâm'ı çarpıtarak onu devre dışı bırakma amacıdır. Hiç kuşku yok ki böyle bir amaç, ancak art niyetin ürünü olabilir.

 Bid'at hangi niyetle üretilmiş olursa olsun ve hangi türden olursa olsun, İslâm'ı hedef alan en büyük tehlikelerden sayılmıştır. Bütün İslâm bilginleri bu konuda görüş birliği içindedirler. Çünkü İslâm düşmanları bu yüce kâinat dinini yıkmak için her çağda ve her fırsatta, önce bid'at üreterek amaçlarına ulaşmak istemişlerdir. Evet, İslâm düşmanlarının en önemli stratejilerinden biri budur. Çünkü bid'at, Evrensel Dine karşı kullanılabilecek tüm silahların en sinsi ve en yanıltıcı türüdür. Her şeyden önce mistik niteliğe sahiptir. Çoğu dua, yakarış, zikir, adak, saygı duruşu, "Ölü tanrı"'ya dilekçe yazma ve çelenk sunma gibi tapınma şekilleriyle icra edilir. Hepsi de münferit ve kişisel eylemlerdir. Dolayısıyla da masum görüntüler içinde göze çarparlar. Bu bakımdan oldukça yanıltıcıdırlar. Bid'atın hemen hiçbir siyasi yönü de yoktur. Bu nedenle önünde hemen hiçbir engel bulunmaz. Özellikle cahil ve stresli insanları çok rahatlatıcıdır. Bid'atın, İslâm'a karşı en büyük tehlike oluşu, işte bu özelliklerden kaynaklanmaktadır.

 Bu ilgiyle vurgulamak gerekir ki Yahudiler, İslâm dünyasında kargaşa yaratmak ve bu yüce dinin özgün yapısını hırpalayarak onu yıpratmak için kimliklerini bile değiştirerek daima bid'at üretmeye çalışmışlardır. Özellikle son otuz yıldır bu konudaki faaliyetlerine büyük bir hız vermişlerdir.

Günümüzde bid'at üretme komploları için özel örgütler ve mekanizmalar kurulmuş, başta Türkiye, Afganistan ve Irak gibi sosyolojik bakımdan daha müsait olan ülkelerde bid'at ve hurafe sektörleri oluşturulmuştur. Nitekim İstanbul'da müslümanlara ait olduğu ileri sürülen bir sosyete mezarlığında toprağa verilmek üzere, yine sosyete semtlerinde bulunan iki camide sözde namazları kılındıktan sonra(!) alkışlar arasında kaldırılan birçok cenazenin, kimlik değiştirmiş Yahudilere ait olduğu artık bilinmektedir. Bu cenazeleri kaldıran kalabalıklar da aynı kökene ve aynı dine mensup oldukları için aralarında alkış bid'atına karşı çıkan bir tek kişiye bile şimdiye kadar rastlanmamıştır. Oysa bu insanlar kendi havralarından kaldırdıkları hiçbir cenazeyi alkışlamazlar. Sanatçı Cem Karaca'nın alkışa karşı itirazlarını ve vasiyetini örnek göstererek mevcut gerçeği çürütmeye kalkışan kimseler şunu hatırlamalıdırlar: bu şahsın annesi Hıristiyan, babası ise Bektaşi idi. Cem Karaca'nın bilindiği kadarıyla, Yahudilikle herhangi bir alâkası yoktur.

 Bid'atın özellikle mistik, kişisel ve siyaset dışı olması eğitimsiz sürüler arasında ona büyük bir yayılma hızı ve fırsatı vermektedir. Bu ise İslâm'ın özellikle ruhanî cephesine karşı büyük risk oluşturmaktadır.

 Dinin özgün yapısı üzerinde keyfi tasarrufta bulunmayı göze alanlar tarafından özellikle Türkiye gibi İslâm'ın tamamen savunmasız olduğu ülkelerde sergilenen eylemler, bu riski daha çok büyütmektedir. Onun için müslüman toplumun diri kesimini oluşturan tevhidî çizgideki mü'min azınlığın bu ülkede bid'atlara karşı son derece uyanık olması gerekmektedir.

 Son yıllarda genel olarak İslâm vatanının hemen her köşesinde, özellikle Türkiye'de, bir yandan yaşanan terör, anarşi ve ekonomik krizler yüzünden, öbür yandan medya aracılığıyla içeriye taşınan yabancılara ait müzik, moda ve çeşitli yıkıcı anlayışların etkisi ve baskısı altında bid'at ve hurâfe üretimi büyük bir hız kazanmıştır. JudeoChretien güçler tarafından yönlendirilen rejimin ve medyanın beyin yıkayıcı propaganda bombardımanı altında, toplumun inançları sarsılmış, kutsal değerleri aşınmıştır. Bu yüzden bunalıma giren halktan birçok kimse, biraz teselli bulabilmek için medyumlara, büyücülere, üfürükçülere, falcılara ve sahte peygamberlere sığınmıştır.
***
 Daha çok Akaid, Fıkıh ve Hadis branşlarında çalışmalar yapan Araştırmacıların tespit ettiği bid'atlar çoktur. Bunların hemen tamamının ortak bir noktası vardır. O da tapınma amaçlı olmalarıdır. Bunun anlamı ise şudur:

 Bid'atçı insan, işlediği bid'at sırasında bir faniyi, genellikle bilinçsizce Allah'a ortak koşar; yani şirk fiilini işler. Meselenin ilginç yanı, en yetkili kişi ve otoriteler tarafından uyarılsa bile aldırış etmez. Bu da bid'atçı kimsenin, kendisini yanıltan kişi ya da kişiler tarafından şartlandırıldığı olasılığını güçlendirmektedir. Bu tespit, bid'atçıların, büyük çoğunluğunun, akıllarını ve iradelerini ilim, Kur'an ve sünnet doğrultusunda kullanmadıklarını kanıtlamaktadır.

 Bid'atın işlenişi sırasında bid'atçı insan, Allah'a inanıyor olmakla birlikte İslâm'ın kesinlikle yasakladığı ve en büyük suç saydığı şu davranışlardan birini veya birkaçını birlikte gösterir.

1) Allah Teâlâ'ya gösterilmesi gereken saygının aynısını, herhangi bir cansız ya da ölmüş insan için de gösterir. Bunu, "Esas duruş" diye adlandırılan ayakta, kımıldamadan durum almak ve susarak bir süre öylece dikilmek suretiyle yapar. Vurgulamak gerekir ki bu, İslâm'da çok özel bir figürdür. Bu duruş Allah (cc)'dan başka hiç kimse için canlandırılamaz! Yine vurgulamak gerekir ki "Milli Türk Dini"'ni tasarımlayanlar, özellikle komplo amaçlı olarak bu figürü, söz konusu dinin ayinleri için seçmişlerdir

2) Bu tarz içinde saygı gösterdiği cansızdan veya ölmüş insandan, Ancak Allah (cc)'dan istenebilecek yardımı diler.

3) Saygı gösterdiği cansızın veya ölmüş insanın kutsal ve doğaüstü güçlere sahip bir varlık olduğuna inanır.

4) Bu şekilde inandığı ve derin saygı duyduğu ölmüş insana ait türbe, anıt mezar, mozole, katafalk, heykel, sanduka, elbise ve eşyayı da kutsal sayar. Onlara saygı gösterir.

 Oysa İslâm'ın ölçülerine göre, insan peygamber bile olsa ona ait mezar, elbise ve eşya böyle bir saygıyı hak etmez. Ne var ki hemen hemen bütün bid'atçılarda bu ortak özellikler bulunmaktadır.

 Hurafeye gelince, Arapça'dan alınan bu kelime; saçma sapan, akla ve mantığa aykırı söz ve düşünce anlamına gelir. Mitolojiler, evliya menkıbeleri ve masallar, hurafelere birer örnektirler. Bunlara inanmak, İslâm'ın önem verdiği akla ve dinin kaynağı olan Kur'an'a ve Sünnete aykırıdır. Bu nedenle hurafeye inanmak da İslâm'da ağır günahlardan sayılmıştır. Bid'at ve hurafeler, eskiden beri özellikle eğitimsiz kalabalıklar arasında yaygındır.

 Hz. Peygamber (s) Cabir bin Abdillâh'dan rivayet edilen bir hadiste bid'at hakkında şunu söylemektedir:

"Sözün en hayırlısı Allah (cc)'ın kitabıdır; yolların en doğrusu da Muhammed'in gösterdiği yoldur; en kötü eylem ise (dinin özünden imiş gibi) sonradan uydurulan şeylerdir ve her bid'at sapıklıktır..."  Başka bir rivayette, bu hadisin sonunda ayrıca "her sapıklığın yeri ise ateştir" şeklinde ek bir ifade mevcuttur.

 Başka bir hadis de şöyledir: "Allah bid'at işleyen kişiden ne bir oruç, ne bir namaz, ne bir sadaka, ne bir hacc, ne bir umre, ne bir cihad, ne bir farz, ne de bir sünnet kabul eder; bid'at işleyen kişi, hamurdan sıyrılıp çıkan kıl gibi İslam'dan sıyrılıp çıkar"

 Hz Peygamber (s)'in bu uyarıları bid'atın ne kadar ürkütücü bir sonuca neden olacağını açıkça göstermektedir. Onun için Allah Teâlâ'ya, Onun Rasulüne ve Kur'an-ı Kerim olarak indirmiş bulunduğu vahye inanan her mü'min bu korkunç akıbetten daima sakınmalıdır.

Ferit Aydın.


hak din’i yoldan çıkarma çabaları: bid’at ve hurafeler


Bid'at; İslam Akaidi'ne, ibadetine veya muamelatına ilişkin olarak sözlü veya fiili sapmadır. Duruma göre küfrle veya fıskla ilişkili olan bid'at;
İslam Dini'ni asli unsurlarından uzaklaştırır ve asıl ekseninden saptırararak özgün olmaktan çıkarır. Hadis Usulünde Bid'at ehlinden olan kimselerin rivayeti kabul edilmez. Bid'at ehlinden olduğu kanıtlanan kimselerden gelen rivayetlere de itibar edilmez: "Mükeffir olan i'tikadından dolayı ehli ehva ve bid'at zümresinden addedilen kimsenin rivayeti cumhura göre kabul olunmaz" (1)

 Tarih boyunca İlhadi/İşârî tefsirin etkisiyle Kur'an'ı ve Hadis külliyatını bir keşifler atlası gibi algılayanlardan bid'atler, hurafeler çokça sadır olmuştur. Oysa nasslar ciddidir, muhkemdir; bilmecebulmaca gibi algılanamaz.

 Harfçilik anlamına gelen Hurafe kavramı ise; Yahudi kabbalacılığının ve mistik dinlerin bir ürünüdür. Buna göre harflerin belli değerler verilir, olduğundan daha fazla ve geniş anlamlar vehm edilir. Harflere belli değerler vermenin hiçbir kesin kriteri yoktur, tamamıyla göreceli ve özneldir. Dolayısıyla zanni bir değer olarak dahi görülemez ve harsidir, yani aslı asdarı yoktur.

 1. Kur'an'da Bid'at Konusu

 Bda kök harflerin türyen bid'at Kur'an'da dört ayette geçer ve "yepyeni bir şekilde, önceden numunesi olmadan eylemleri yeniden ihdas etmek" anlamına gelir. Mesela Ehl-i Kitab'ın ihdas ettiği Din Adamlığı Sınıfı Allah'ın emretmediği halde, insanların daha dindar olmak' gibi iyi niyetlerle ihdas ettiği bir kurumdur. Fakat iyi niyet bu kurumun bidat müessesi olmadığı anlamına gelmez. Allah'ın din içerisinde ister  iyi niyetli isterse kötü niyetli bir bid'at ihdas edilsin, durum değişmez. Çünkü iyi niyetli bid'atler dahi Ruhbanlık kurumunun doğurduğu neticelerde de görüleceği gibi Vasat/orta yerde ve dengeli bir din olan İslam'ın özüne yabancılaşmasına ve insanların kendilerini altından kalkamayacakları sorumluluklar altına kendilerini sokmalarına yol açar; Hadîd Sûresi'nde Rabbimiz bu hakikati şöyle beyan etmektedir: "Ve sonra onların ardından öteki elçilerimizi gönderdik; ve (zaman içinde) arkalarından kendisine incil verdiğimiz Meryem oğlu İsa'yı gönderdik; ona (sadık bir şekilde) uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Ruhbanca riyazete gelince, Biz onlara bunu emretmedik: Allah'ın rızasını kazanmak arzusuyla onu kendileri uydurdu. Ama sonra ona, (her zaman) gerektiği gibi uymadılar; böylece Biz, (gerçekten) iman etmiş olanlara karşılığını verdik, ama onların çoğu yoldan çıkmışlardı." (Hadid, 57/27.)

 Aynı kökten Bedi' sıfatı "eşsiz ve orijinal olarak önceden numunesi olmadığı halde icad ederek ortaya koyan" manasında Yüce Allah'ın bir ismidir. Rabbimiz Kainatı ve içindekileri önceden bir modeli olmadığı halde, eşsiz bir şekilde yaratarak ihdas etmiş, hiçbir numuneden kopye çekmeden icad etmiştir: "Göklerin ve yerin numunesiz yaratıcısı O'dur: Bir şeyin olmasını istediğinde ona sadece 'Ol!' der ve o (şey hemen) oluverir." (Bakara, 2/117.)

"Göklerin ve yerin ilk defa var edicisi(dir)! O'nun hiçbir zaman bir eşi olmadığı halde nasıl olur da çocuk sahibi olabilir, ki her şeyi yaratan O iken ve yalnız O her şeyi bilirken?" (En'âm, 6/101.)

 İslam İtikadı'na göre, din ihdas etme, insanlara bir yol  yöntem ve hayat tarzı önerme hakkı alemlere Rabbi olan Allah'a aittir. Bu gerçeğe rağmen, İslam'a rakip olarak yeni bir din ve ideoloji ihdas eden veya Allah'ın dinini özüne aykırı bir şekilde yorumlayarak aslına yabancılaştıran kimse, Rabbimizin Bedi' ismine ortak olmaya kalkmış demektir. Bu da en özlü ifadesiyle şirktir; bir tür putperestliktir.

 Bütün peygamberler aynı akidevi, ibadi ve ahlaki öğretileri tebliğ etmişlerdir. Hepsi birbirinin ardından gelerek nübüvvet zincirini kopmaz halkalarla birbirine bağlamıştır. İşte bu bağlamda Yüce Rabbimiz, peygamberimiz Muhammed (s.a.s.)’e bidatçi olmadığını yenilikçi olmadığını, önceki peygamberlerin tebliğ etmediği hakikatlerden söz etmediğini ilan etmesini istemiştir: "De ki: Ben (Allah'ın) elçilerinin ilki değilim; ve (onların tümü gibi) ben de, bana ve size ne olacağını bilemem. Çünkü ben sadece açık bir uyarıcıyım." (Ahkâf, 46/9.)

  Kur'an'ın Beyan Ettiği Bid'at Örnekleri:

 Hanif Din olan İslam'ın saflığına zarar verebilecek akidevî ve amelî sapmaların tümünü bid'at diye isimlendirebiliriz. Kur'an'da  birçok bid'athurafe örneği verilmiştir. İnsanlığa Rabbimizin beyan ettiği ilk dinin İslam olduğunu göz önünde bulundurursak, en köklü, en büyük ve sonuçları itibariyle en yıkıcı bid'at Şirk'tir. Zaten tüm Kur'an bu bid'at'in köklerini kurutmak için indirilmiştir. Diğer bid'atler ise amelî alanda, ibadetlerde ve muamelatta ortaya çıkmaktadır. Bunlardan bir kaçını zikredelim:

a) İçki, Kumar, Dikili Taşlar ve Fal Okları

 "Ey İmana erişmiş olanlar! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları şüphesiz şeytanın işi pisliktir. Bundan kaçının ki kurtulasınız." (Maide, 5/ 90.)
 Müşrik Araplar arasında yaygın olan içki ve kumar alışkanlığını Allah helal kıldığı için değil, insanlar bir bidat olarak toplumsal hayatta yaşattığı için neşvü nema bulmuştur. Öte yandan müşriklerin putlarına kurban kestikleri sunaklar ve tapınaklar olan dikili taşlar da uydurulmuş hurafelerdir. Önemli ve büyük putların başında, çeşitli sayılarda ve üzerinde olumluolumsuz hükümler bulunan Ezlam/Fal okları Mekke müşrikleri tarafından kehanet amacıyla kullanılıyordu. Önemli bir şeye karar verecekleri zaman tedbirlerini alıp mutlak iktidar sahibi olan ve Gayb'ın anahtarları elinde olan Yüce Allah'a dua ederek işe başlayacaklarına, cansız putların kehanetine güvenerek hareket ediyorlardı. Günümüzde aynı şekilde olmasa da kehanet yaşayan bir hurafedir. Mesela, Burçlar konusu, falcılık, kâğıt falı, kahve falı, el falı kişinin kaderi üzerinde söz sahibi olduğuna inanılan her şey bu hurafeyi çağrıştırmaktadır.

b) Bahire, Saibe, Vasile, Ham Develeri'yle İlgili Hurafeler

"Bazı hayvan cinslerinin bâtıl inançlarla işaretlenmesi ve insanların kullanımından alıkonulması, Allah'ın emri değildir. Ama kafirler kendi uydurdukları yalanları (iftiraları) Allah'a yakıştırırlar. Ve onların birçoğu akıllarını asla kullanmazlar."(Maide, 5/103.) (2)
c) İhramlıyken Evlere Kapıdan Girmeme Hurafesi

"Sana ayın evrelerini soruyorlar. De ki: Onlar, haccın ve insanların (öteki faaliyetlerini) vaktini gösterir. Öte yandan erdemlilik, (zannedildiği gibi) evlere arkalarından girmeniz değildir; ama gerçek erdem sahibi, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyandır. O halde evlere kapılarından girin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki gerçek mutluluğa erişebilesiniz." (Bakara, 2/189.)

 Müşrik Araplar Asru'n Nebi'den önce haccla ilgili çeşitli hurafeler uydurmuşlardı. Bunlardan en çirkini tabii ki, Kâbe'yi putlarla doldurmaktı. Bunlardan biri de, ihram giydikten sonra evlerine ön kapıdan girmemeleriydi, evlerine bir ihtiyaç için girmeleri gerektiği zaman arkadan açtıkları bir pencereden girerlerdi. Böylece güya kendi koydukları yasağı çiğnememiş oluyorlardı; tıpkı kendi uydurdukları ruhbanlığa uygun davranamayan Yahudi ve Hristiyanlar gibi.

2. Bid'atlerin Usûlî Alt Yapısı Batınilik

 Geçmişte ve günümüzde beşeri kültür ile vahiy arasında ilişkiyi doğru kurmamaktan dolayı bir çok bid'at ortaya çıkmıştır. Bu ilişkide Allah'a gönülden teslim olmuş bir mümin tabii ki vahiyden yana tercihi kullanması gerekmektedir. Fakat tarihte ve yaşadığımız çağda ilahi vahyin hakikatlerini tam olarak özümseyememiş yarım gönüllü müminler, bilerek veya bilmeyerek Din'in halisliğini/özgünlüğünü bozabilecek bid'atler üretebilmişlerdir.

 Bid'atlerin ortaya çıkmasından Batınîlk nassların zahirini küçümseyerek iç anlama odaklanan ekol dengesiz yaklaşımlarıyla hurafelere usûlî altyapı oluşturmuştur. Bid'atçi, nassların yorumlanmasında "Allah ne  diyor?"diye sormaz; "Allah ne demek istiyor?" diye sorar. Bu soru ise, takvayı kuşanarak Allah'ın Dini'ni tefhim ve tebyin etmede, haddi aşabilecek sonuçlara yol açabilir. Çünkü Allah ne diyor? sorusu nassların illetlerinin ve zahiri anlamının ortaya konulmasında yeterlidir; Allah ne demek istiyor? Sorusu ise nassların hikmetini elde etmeye yönelik bir çabayı ifade etmektedir. Nassların hikmeti ise bir mana ile sınırlı olmayıp, göreceli batıniliğe evrilebilecek sonuçlar doğurmaya namzettir. Zaman zaman bu soru, ilahi hitapta olmayan manalar çıkarmaya, kastedilmeyen amaçlar vehmetmeye yol açması bakımından da müstağni bir sorudur.

 "seküler aklın nassları yeniden inşa etmek istemesi" olarak tavsif edebileceğimiz Din'de Reform çabaları bid'atin en tehlikelisidir. Bir başka deyişle bilinen bir şeyi yeniden keşf etmeye çıkmaktır.

3.Geleneksel Hurafelerden Bid'atler

 Geleneksel hurafeler deyince genellikle mezarlık ve türbe ziyaretlerinde yapılan cahillikler akla gelmektedir. Fakat buralarda işlenen bid'at ve hurafeler başka alanlarda işlenenlerle karşılaştırıldığı zaman çok basit kalmaktadır. Asıl bid'atler Din'in temel kaynağı olan Kur'an'ın açık beyanlarına rağmen bile bile, tağutları memnun etmek için aksi görüş ileri sürmektir.

 Mesela, Kur'an'ın açık beyanları Firavn'un "kavminin önünde onları ateşe götüreceği" sabah akşam ateşe sunulacakları yönünde iken (Yunus, 10/9093,Hud, 11/98.) Muhyiddin İbn Arabi'ye göre Firavun cennetliktir.

 Yeniden dirilişin ruhbeden birlikte olacağı, hatta insanın parmak uçlarındaki çizgilerin dahi aynıyla yeniden halk edileceği Rabbimiz tarafından beyan edildiği halde (Kıyamet Sûresi, 75/34.) İbn Sina'ya cennet hürriyettir ve yeniden diriliş ruhbeden birlikte değil sadece ruhladır.
 "Faizin helal olduğu, kafirlerin mallarının ganimet, kadınlarının cariye hükmünde olduğu" şeklinde gündeme gelerek günümüz fıkhı adı altında bir dönem müslümanları meşgul eden tartışmalar da bid'at kapsamındadır. Neyin helal neyin haram olduğunu Kitab-ı Kerim'inden açıkça beyan eden Rabbimize rağmen dönemsel koşulları bahane ederek Hududullah'ı çiğnemek için bahaneler üretmek en büyük bid'attir. Bu haddini bilmezlik Kur'an'da "Allah'a karşı yalan uydurmak" diye nitelendirilmiştir: "Allah'a karşı yalan uydurmak için dillerinizin yalan yere nitelemesiyle 'şu helaldir, bu haramdır' demeyin! Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler." (Nahl, 16/116.)

4.Çağdaş Bi'atler

 Çağdaş bid'atler de geleneksel hurafeler gibi sözde yitik olan hikmeti bulmaya çıkma niyetinin ardına saklanmaktadır. Yine usuli altyapısını Bâtınîliğin oluşturduğu çağdaş hurafelerin gayretini "Alaeddin'in lambasından Edison'un ampulüne işaret bulmak" örneği ile izah edebiliriz.
İşte birkaç örnek:

 Örnek:1. Cehennem Bir Rehabilitasyon Merkezi mi? (Hüseyn Hatemi, Aziz Nesin'le İlgili Bir Konferans ve özel konuşma). Cehennemi bunca açık beyana rağmen, suçluların cezalandırıldığı bir yer olarak değil de, hastaların tedavi görerek daha sonra düzelip cennete gittiği bir tür hastaneye benzetmek hem  de küfrünü açıkça izhar eden Aziz Nesin gibi kafirlerle ilgili olarak çağdaş bid'atlerin bâtınilikte ne kadar pervasızlaştığına tipik bir örnektir. Oysa cehennem Kur'an'da siccin/hapishane facirlerin kayıtlarının tam olarak arşivlendiği yer' olarak nitelendirilmiştir. (Bkz.Mutaffifîn, 83/717.) Yine Hasîr de "zindan" anlamına gelen bir kelimdir. (İsra,17/8.)

 Örnek:2. Yaşar Nuri Öztürk'ün Cehennem'in sıfatlarından biri olan sekar'ı (Bkz. Kur'anı Kerim, Müddessir, 74/2630,42; Kamer,54/48.) 'bilgisayar' diye yorumlaması bâtınîliğin çağdaş örneklerinden biridir ve şüphesiz bu yorum "bid'at ve hurafe" diye isimlendirilmeyi fazlasıyla hak etmektedir. Yine Yaşar Nuri Öztürk'ün başörtü ayetindeki (Nur, 24/31.) Humr'u, lafzi anlama, lugat kitaplarına, Rasulullah'ın sünnetinin hilafına ve İslam Ümmeti'nin mütevatir uygulamalarına aykırı olarak çağdaş seküler paradigmanın etkisiyle kültürün vahyi kuşatma altında alma çabası olarak değerlendirebileceğimiz bir yaklaşımla fulara indirgemesi, yaşadığımız modern çağa ait bid'atlerdendir ve gelecek nesillere bırakılacak arşivde yer alacağından dolayı kargaları bile güldürecektir.

 Örnek:3.Tarihselçilik ekolünün verilerini Kur'an'ın yorumlayıp tüm Hududullah'ı mensuh ilan ederek, ahlaki nasslar hariç tüm kitabı reform işlemine tabi kılmaya kalkan Pakistan'lı bilim adamı Fazlur Rahman'ın banka faizlerini helal sayan yaklaşımı çağdaş bidatlerden sayılmalıdır. Burada bir benzerliğe işaret etmeden geçemeyeceğim; bana göre geleneksel "Daru'lHarp'te faiz helaldir" yaklaşımı ile Fazlur Rahman'ın reform çabası arasında keyfiyet bakımından bid'at olması bakımından bir fark yoktur.

 Örnek:4. Bilindiği gibi Kur'an Arapça indirilmiş bir kitaptır (Bkz.Nahl, 16/103; Şurara, 26/195; Fussilet, 44.). Bu hakikate rağmen içinde Kur'an okumanın farz olduğu özel bir dua şekli olan namazda Arapça'nın dışında her hangi bir dilde ayet okumak örneğin İngilizce, Almanca veya Türkçe mealinden bid'attir ve bu davranış duruma göre fıskla ve küfürle itham edilmelidir.

  Sözün Özü

 Örneklerde de görüleceği gibi bidat ve hurafeler sadece cahil halk arasında yaşayan bir takım mistik uygulamalar değildir. Sözde ilim adamlarının eserlerinde görülen yarım gönüllülük ve ilahi vahyin beyanlarını beşeri kültürün lehine yorumlamak suretiyle gerçekleşen bid'at ve hurafeler daha yıkıcı ve daha kalıcı etkilere sahiptir.

 Yüce Rabbimiz Din'i tamamlamıştır; bunun üstüne fazladan bir ek yapmak da, çıkarma yapmak da kanaatimize göre bid'attir ve bütün bid'atler insanı dalalete sürükler. Bizim insani yorumlarımızın ve eylemlerimizin meşruiyet kaynağı, Rabbimizin muhkem beyanlarıdır, gerisi boştur.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Dipnotlar: 1) Zeynü'ddîn Ahmed b.Ahmed b. Abdi'lLâtifi'zZebîdî, Sahihi Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi, Ankara, 1984, Cilt: I, s.327. 2)Bahire; Müşrik Arapların, beşinci yavrusunu dişi olarak doğurduğu için kulağını çenterek işaretleyip dini gerekçelerle otlaklara başıboş bıraktığı, kendisinden artık bir sorumluluk beklemediği develer. Saibe; yine dini gerekçelerle putperestlerin salıvererek putlara adadığı develer. Vasile; bir erkek bir dişi olmak üzere ikiz doğuran develere denilir; müşrik Araplar erkek yavruyu putlara, dişiyi kendilerine ayırıyorlardı. Ham; On nesil doğuran develerdir; bunlar kutsal sayılır, binilmez ve otlaklara salınırdı.)

Ferid Aydın.

 


* BENZER KONULAR

2014 - Ahmet Yağmur - Medine'ye Hasret Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:03:52 ÖS]


Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41