Gönderen Konu: Özürlülerde Bizim İnsanımız  (Okunma sayısı 213 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Özürlülerde Bizim İnsanımız
« : Nisan 19, 2020, 07:27:57 ÖÖ »
Özürlülerde Bizim İnsanımız

Vücudunda, doğuştan veya sonradan meydana gelme, arızası bulunanlara özürlü diyoruz. Zihinsel, ortopedik özürlü insanlar olduğu gibi, görme ve işitme engelli özürlüler de vardır.

Konu, özürlü şahsı etkilediği gibi, onun ailesini de etkilemektedir. Olaya, hem özürlünün kendisi, hem de ailesi açısından bakmak lazımdır.

Özürlü çocuğu olan aileler gerçekten büyük bir üzüntü içindedirler. Bunu sözle ifade etmek çok güçtür. Sanki topluma karşı suç işlemiş, özürlünün bu durumda oluşunun sebebi kendileriymiş gibi yanlış bir düşünceye sahiptirler.

Topluma sağlıklı, faydalı bir insan bıraka mamanın ızdırabını yaşamaktadırlar. Eğer bu tür ailelerin manevi dünyaları da zayıfsa, olay daha da büyümekte, ailenin üzerine bir kabus gibi çökmektedir. Halbuki özürlü insanı da yaratan Allah’tır. Dileseydi onu sağlıklı da yaratabilirdi. Allahtan gelen bir sıkıntıya sabredip, bunun mükafatını beklemek gerekir.

Çoğu aileler özürlü çocuklarını toplumdan gizlemeye çalışmaktadırlar. Halkın içine çıkarılmayan, devamlı evde tutulan bu tür çocukların uyumsuzlukları, davranış bozuklukla n artmakta, kişilikleri gelişememekte, içine kapalı, insanlardan kaçar duruma düşmektedirler. Ailesi tarafından hareketleri sınırlandırılan, tüm ihtiyaçları başkaları tarafından karşılanmaya çalışılan bu çocukların, şahsi kabiliyetleri de yeterince gelişmemektedir. Halbuki bu insanların, kendi kendilerine yeter, başkalarına muhtaç olmadan yaşamalarını sürdürebilir hale gelmeleri esastır.

Bu konuda toplumu meydana getiren fertlere de büyük görevler düşmektedir. Bu tür insanlar ve aileleri çok hassastırlar. Çevrelerindeki insanların meraklı bakışlarından, lüzumsuz sorularından rahatsız olmaktadırlar, özellikle zihinsel özürlü çocuklar, çevrelerine rahatsızlık verebilmektedirler. Bunları anlayışla karşılamak, bu tür çocuktan dışlamadan, alay ve eğlence vesilesi yapmadan, onlara sevgi ve şefkatle yaklaşmak gerekir. Zihinsel özürlü çocuk babası olarak burada hafızamdan hiç silinmeyen bir hatıramı anlatmak istiyorum: Tahsil sebebiyle İstanbul’un bir semtinde ikamet ediyordum. Akşam eve geldiğimde, çocuğumun komşumuzun penceresine taş atarak camını kırdığını öğrendim. Kırılan camı taktırmak için ölçüsünü almak üzere komşuma gittiğimde, komşumun hanımının şu sözlerini hiç unutmam" Bu çocuğunuzun aklı erseydi bu camı kurnazdı. Bu sadece sizin değil hepimizin çocuğudur. Sizin ona karşı sorumluluğunuz olduğu gibi, benim de ona karşı bir takım sorumluluklarım var. Ben kırılan camı taktırırım. Siz bundan ötürü en ufak bir üzüntüye kapılırsanız hakkımı helal etmem."

Devlet Memurlarını tayin eden, Kamu Kurum ve Kuruluşları da personelinden özürlü çocukları olanları tesbit etmelidir. Bu tür çocuklan olan bir kamu görevlisi tabiat şartlarının ağır olduğu, özel eğitim imkanlarından yoksun kalacağı yerlere isteği dışında verilmemelidir. Zaten yorucu, sıkıntılı olan hayatları daha da ağırlaşmaktadır.

Bu tür aileler her evde oturama-makta, özellikle lojmanı olmayan yerlerde, kalabalık muhitlerde kiralık ev bulamamaktadır. Çoğu zaman çevreleri ve ev sahipleri tarafından anlayışla karşılanmaları mümkün olmamaktadır.

Tatil beldelerinde, dinlenme tesislerinde, özürlüler ile aileleri için kolaylıklar sağlanmalı, üzerlerindeki stresi giderecek, bir nebze de olsa onları rahatlattıracak organizasyonlar yapılmalıdır.

Özürlülerin eğitim ve rehabilitasyonu için, özel eğitim görmüş elamanlara ihtiyaç vardır. Bu konuda gönüllü kuruluş ve vakıfların da katkısı sağlanıp, eğitim merkezleri artırılmalı, farklı ücret ile takviyeli, yeterince özel eğitim görmüş elemanlar görevlendirilmeli, her türlü sosyal ihtiyaçları karşılanmalıdır. Bütün bunların maddi güce dayandığı doğrudur. Onun için hayırseverlerin bu konularla ilgilenmesi, Ahiret hesabına çok kazançlı olur.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: İslamın Özürlüye Bakışı
« Yanıtla #1 : Nisan 19, 2020, 07:34:46 ÖÖ »
İslamın Özürlüye Bakışı

İslam insana gerçekçi bir gözle bakmış, onu bir canlı ,olarak görmekle beraber, taşıdığı diğer meziyetler sebebiyle ona apayrı bir yer ve değer vermiştir. Onun şerefli ve üstün yetenekleri yanında zaaflarını ve eksikliklerini de dile getirmiş, bütün bunları insan olmanın tabiî bir sonucu saymıştır.

İnsan şerefli ve kıymetli bir varlıktır. Bu sebeple evrendeki her şey onun emrine sunulmuş, aklını ve gücünü kullanarak onlardan yararlanması emredilmiştir. (1)

İnsanlarda büyüklük ve üstünlük, Allah’ın hoşuna gidecek şekilde davranmak ve insanlar için yararlı iş yapmakla mümkündür. Irk, soy, renk, zenginlik veya fakirlik, sakat olmak veya sağlam olmak, insanların imtiyaz sahibi olmaları veya hakir görülmeleri için bir sebep teşkil etmez. (2)

İslâm, toplumda ırk, sınıf ve zümre esasına dayanan görüşlere iltifât etmemiş, hiçbir zümreye imtiyaz tanımamıştır.
İslâm, insan için, insanın mutluluğu için gönderilmiş bir dindir. Asıl amaç, insanın haysiyet ve şerefinin korunması, kurtarılması, ona lâyık olduğu değerin verilmesidir.

İşte bunun için, doğuştan veya sonradan sakat olan insanı da dikkatten uzak tutmamış ona gereken değeri vermiştir.

Kur’an-ı Kerim, körlük ve topallık gibi bedenî ânzası olanlar için zorluk olmadığu, onların bazı mükellefiyetlerden muâf olduklarını beyan etmiştir. Nûr Sûresi 61. Âyette şöyle buyrulur: "A’maya güçlük yoktur; topala güçlük yoktur; hastaya da güçlük yoktur. (Bunlara yapamayacakları görevler yüklenmez; yapamadıklarından dolayı günahkâr olamazlar)..."

Fetih Süresinin 17. Ayetinde aynı konu tekrar edilerek, böyle kimselerin savaşa katılmak zorunda olmadıklan, hatırlatılır ve şöyle buyrulur: " Köre vebal yoktur. Topala da vebal yoktur. (Bunlar Savaşa katılmak zorunda değiller.)"

İnsanın en tabîî hakkı olan hayat hakkını, hukukun teminâtı altına almış, kişinin-ne olursa olsun-yaşama hakkına tam bir saygı gösterilmesini sağlamak için bir takım maddî ve manevî müeyyideler koymuştur. Ayrıca, sıhhat ve canı muhafaza hususu dikkate alınarak, hasta ve özürlüler için zaman zaman bazı farzların terkine, te’hirine veya bedene zarar vermeyecek biçimde ifâsına izin vermiştir. Meselâ:

a) Yukarıda Fetih Sûresi, 17. Âyetinde zikredildiği gibi, sakat ve özürlü olanların savaşa katılma mecbûriyetleri yoktur.

b) Sağlığı yerinde olmayan veya körlük, topallık gibi bedenî arızası olanlara Cuma Namazı farz değildir. Merhum Ömer Nasûhî BİLMEN, bu konuda şöyle der: "Hasta olup, Cuma Namazına çıktığı takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından korkan kimseye Cuma Namazı farz değildir. Yürümekten âciz olan çok yaşlı kimseler de bu hükümdedirler. Hastabakıcılığı da bu cümledendir. Cuma Namazı, â’ma olanlara da farz değildir, velev ki, kaideleri, yani ellerinden tutup götürecek kimseleri bulunsun. Ayrıca kötürüm veya ayaklan kesilmiş olan kimselere Cuma Namazı farz değildir, velev ki, kendilerini yüklenecek kimseleri bulunsun.(3)

c) Oruç ibâdetinin ifâsında da hasta, yaşlı ve özürlü olanlar için özel hükümler vardır.(4)

d)Fıkıh Kitaplannda, hasta ve özürlü kimselerin, abdest, gusül ve namaz gibi mükellefiyetleri, zorlanmadan nasıl yerine getirebileceklerine dâir hükümler vardır. (5)

Bedenî .herhangi bir özrü olan kimselerin toplumdan dışlanması dinimizce yasaklanmış; sevinç ve kederlerin paylaşılmasında, iş hayatında onların da ortak edilmesi emredilmiştir. Büyük müfessir merhum Elmalılı Hamdi YAZ1R, yukarıda meâlini verdiğimiz Nûr Sûresi, 61. Âyeti’nin tefsirinde; bu Âyetin nüzûl sebebi ile ilgili olarak şunu nakleder:

..." Kör, topal, hasta özürlü ve fakir müslümanlar, sağlam kimseler tiksinirler ve rızaları olmaz diye beraber yemek yemekten sakınır veya bir kimse bunları kendi evinden başka akraba ve ehibbasının birinin evine yemeğe götürecek olsa, belki hoşlanmazlar diye çekinir olmuşlardı...İşte bu âyet, bu sebeple nâzil oldu." (6)

Görüldüğü gibi âyet, sakat ve özürlü olanlarla aynı sofraya oturulmasını, onlara yardım edilmesini, toplum hayatının her safhasında onlarla berâber olunmasını, bu konuda onlara güçlük çıkarılmamasını tavsiye etmektedir. Çünkü insana hizmet, dinimizin emridir. İnsanlığa hizmet de Allah’a hizmet olarak telakki edilir. Zîra insan, Allah’ın en büyük eseri ve yeryüzünde O’nun halîfesidir. "İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olanıdır (7) hadisi de bunu ifade etmektedir.

Yine dinimize göre, insana yardımcı olanın Allah yardımcısıdır. Bu konuda sevgili peygamberimiz (S.A.S) şöyle buyururlar:

"... Bir kimse kardeşinin yardımında bulundukça, Allah da ona yardımda bulunur; Kim, güçlük içindeki bir kimsenin sıkıntısını giderirse, Allah ona dünyada ve ahirette kolaylıklar yaratır..." (8)

Bedenî özürlü olanlara yardım etmenin sevabının daha da büyük olduğunu, Peygamberimiz (s.a.s..) şöyle ifâde buyurmaktadırlar: "Bir kimse â’ma bir kişiyi elinden tutar kırk adım götürürse, onun geçmiş günâhları bağışlanır." (9)

Hadîsin bir başka rivâyetinde ise: "...O kimseye cennet vacip olur." (10) ifâdesi mevcuttur.

İslâm’a göre, hayatın zarurî ihtiyaçlarını temîn cümlesinden olarak, çalışma gücü olanlara iş bulmak, âciz, kimsesiz ve hastalara sığınak ve barınak bulmak devletin vazifeleri arasındadır. Abdülmelik b. Mervan (646-705), kötürüm insanların hizmetine bakanlarla, gözü görmeyenler için kılavuzluk yapanlara maaş bağlamıştır. (11)

insan, ne kadar zayıf, ne kadar kusurlu olursa olsun insanlıktan çıkmaz; ne kadar güçlü, ne kadar meziyetli olursa olsun, insanın üstünde bir şey olmaz. Kısacası eksiğiyle, üstünlüğüyle, faziletiyle, kusuruyle insan insandır. İnsanlar arasında eşitlik prensibini bozacak her şey İslâm’a aykındır.

Toplumumuzdaki bedenî özürlü insanlara sağlık, sabır ve mutluluklar dilerim.

--------------------------------------------------------------------

1 - İsrâ Sûresi; Âyet_ 170.

2 - Hucurât Sûresi; Âyet: 13.

3 - Ö.Naşûhî BİLMEN; Büyük İslâm İlmihali, İst. 1986, Ş: 146.

4 - Bakara Sûresi; Âyet: 184, Fıkıh kitaplarının "Oruç" bölümleri

5 - Meselâ bkz. Mecma’ül-Enhur R Şerh-i Mülteka’l-Ebhur; C, 1; S: 51, 56, 153; İbn-i Âbidîn; C, 1; S: 305, 306.

6 - Elmalılı Hamdi YAZIR; Hak- Dini Kur’an Dili, İst. 1970, C, 5; S: 3540, 3541

7 - Mişkât-ül-Mesâbîh; Hadis No: 4993

8 - Buhârî; Mezâlim ve’l-Ğasb; 3; Tecrîd-i Sarih Tercemesi; C, 7; S: 360-361; Hadis No: 1087.

9 - Suyûtî; el-Feth’ul-Kebîr; Beyrut, trhsiz; c, 3; S: 216

10 - Aynı Kaynak, aynı yer.

11 - Prof. Dr. Hayrettin KARAMAN; İslâm’ın Işığında Günün Meseleleri, İst. 1988; c,l; S: 430.

 


* BENZER KONULAR

Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:42:28 ÖS]


Kaza ve Kadere İmanın Keyfiyeti Üzerine Notlar Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:36:50 ÖS]


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:31:26 ÖS]


PCLOUD ÜCRETSİZ ÖMÜR BOYU DİLEDİĞİNİZ KADAR DEPOLAMA ALANINA SAHİP OLMAK Gönderen: andrewmemut
[Dün, 05:30:06 ÖS]


İnsan ve Dua Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:59:29 ÖÖ]


İman Etmeyenler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:17 ÖÖ]


Sorumluluk Bilinci Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:57:24 ÖÖ]


Resulü Müctebâ Efendimiz (S.A.V.): “10 Haslet Vardır Ki Helak Olma Sebebidir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:43:20 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41