Gönderen Konu: Yetimlik  (Okunma sayısı 86 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2144
Yetimlik
« : Ağustos 07, 2021, 05:25:13 ÖS »
Yetimlik

Yaşam bize huzur dolu mutlu anlar bahşettiği gibi, zaman zaman bizi hüzünlendirecek, yeise sürükleyecek durumlarla da karşı karşıya bırakır. İnsan sadece yaşadıklarının değil gözlemlerinin, müşahede ettiklerinin, tanıklıklarının da toplamıdır. Bu nedenledir ki insan, çevresinde yaşanan kederlere bigâne kalamaz zira bu konuda ayrıcalıklı bir konumda olmadığını bilir; her an bir felaketle yahut acı bir olayla karşılaşabileceğinin, sahip olduklarının sadece birer emanet olduğunun bilincindedir. Küçücük bir tebessümün, uzatılan yardım elinin kıymetini anlar. İnsanlığı derinden sarsan açlık, yoksulluk, hastalık gibi sorunlarla baş edebilmek, toplumu müreffeh yarınlarla buluşturmak için iyilik havzasına can suyu taşır. Hayatı sadece kendisi için değil zorda kalanlar için de daha yaşanılır kılmak arzusuyla kimi zaman elindeki bir somun ekmeği, kimi zaman sıcak bir gülümsemeyi kardeşiyle paylaşır. Aksi hâlde dermansız dertler, yığınlara dönüşür ve toplumların infilakına sebep olur. Neme lazımcı tavırlar takınmak, diğerkâmlığı rafa kaldırmak, paylaşmanın erdeminden nasibini almamak, sadece muhtaç olanı değil varlık içindekini de kaosa sürükler.

İnsanı yaralayan, onun ruhunu zedeleyen şeylerin başında yoksunluk gelir. Yoksunluk maddi ihtiyaçların da ötesindedir. Karnı aç olanı doyurmak, ruhu aç olanı doyurmaya nazaran daha kolaydır. Bu yoksunluğun kendini en şiddetli gösterdiği dönem hiç şüphesiz ki çocukluktur. Eğitimden yoksun, anne baba şefkatinden mahrum çocuklar, yetimler, bütün bir toplumun uhdesine tevdi edilmiş emanetlerdir. Sokakta yaşam mücadelesi veren çocuklar, işçi çocuklar, sağlıklı bir aile ortamında büyüyemeyenler, şiddet görenler yahut ihmal ve istismara uğrayanlar… Örselenmiş bir çocuk ruhu, geleceğin yüzünde kara bir leke bırakır. O çocukların faturasını bütün bir toplum öder. Geleceğe toplumdan, yaşamdan alacaklı nesiller bırakmak istemiyorsak önceliğimiz çocuklar olmalıdır. Çünkü yaşamdan alacaklı olan çocuk, sığamadığı yuvaları taşladığında, özgürce binemediği bisiklete zarar verdiğinde ya da babasının gölgesinde büyüyen bir başka akranını itip kaktığında bu suçta toplumun da payı vardır.

Sadece etrafımıza dikkatle baktığımızda bile çok uzakta değil yanı başımızda, her gün işe gidip geldiğimiz kavşakta yahut işlek bir meydanda köşe başında hüzünlü bakışlarıyla bizden ruhuna dokunmamızı bekleyen çocuklar görürüz. Kimi hırçın tavırlarıyla göstermeye çalışır ruhundaki yaraları, kimi sitemkâr bakışlarıyla. Çocukluğunu yaşayamadan büyümek zorunda kalan, geçim derdinin ne olduğunu erken yaşta öğrenen, sırtını dayadığı, gölgesinde hayata karıştığı çınarını kaybeden çocuklar, hayat ırmağı coşkuyla akarken kendilerine tutunacak bir dal ararlar. Modern dünyanın baş döndüren hızında yanı başımızda yaşananları görmek için şairin mısralarına kulak vermek lazım:

“Ah, kimselerin vakti yok

Durup ince şeyleri anlamaya

Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar

Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya

Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı

Bakıp kapatıyorlar.”

İlahi Kelam’da Yetimler

İslam dini, dünya hayatında ferdi ve içtimai alanda huzuru önceler. Dinin temel esaslarından tevhit ilkesi müfessirler tarafından Allah’ın varlığı ve birliğine paralel olarak Müslüman toplumların birlik içinde olması şeklinde de yorumlanmıştır. Bu birliği tesis edecek şeylerden biri de toplumun hayatın zorlukları karşısında el ele, omuz omuza yürümesidir. İlahi Kelam, toplumsal huzurun tesisi için yetime, öksüze, kimsesizlere iyilikte bulunmayı emreder. Zira ancak birbirlerinin yaralarını saran toplumlar huzura kavuşur.

Kur’an-ı Kerim’de üzerinde ısrarla durulan konulardan biri yetim hakkıdır. Cahiliye Dönemi’nde yetimler üzerinde kurulan baskı ve onların haklarının gasp edilmesi ayetlere konu olmuş, Yaradan, bütün müminleri yetim hakkı hususunda uyarmıştır. “Yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş dolduruyorlar…” (Nisâ, 4/10) ayet-i kerimesi bunun en çarpıcı örneğidir. Yine aynı surede yetimlerin mallarının daha değersiz olanlarla değiştirilmemesi yahut vasinin yetimin malını kendi malı gibi kullanmaması hususunda ikazlar vardır. En’âm suresi 152. ayette de “Rüştüne erişinceye kadar yetimin malına, onun iyiliğine olmadıkça el sürmeyin…” denilerek yetimlerin haklarının korunmasına azami dikkat edilmesi gerektiğinin altı çizilmiştir. İnsan suresinde de çaresizlere, yetimlere, muhtaçlara öncelik verenler övülmüş, kendi nefsinden önce yoksula, yetime ikramda bulunanlar sabırlarına ve iyiliklerine karşılık olarak cennetle müjdelenmiştir. (İnsân, 76/ 8-12)

Peygamberin Emaneti Yetimler

Kendisi de bir yetim olan Peygamberimizin (s.a.s.), üzerinde hassasiyetle durduğu konulardan biridir yetimler. O, yetimlerin hor görüldüğü, mal varlıklarının gasp edildiği, evlilik gibi temel konularda bile özgür iradelerinin ellerinden alındığı bir topluma uyarıcı olarak gelmiş; yetimleri, kimsesizleri kanatlarının altına almıştır. Bir gün ashabına dönerek işaret parmağı ve orta parmağını göstermiş, yetime iyilik eden kimse ile kendisinin cennette bu iki parmak gibi yan yana olacağını müjdelemişti (Müslim, Zühd, 42). Bir başka hadisinde ise “Müslümanların evlerinin en hayırlısı, içinde yetime iyilik edilen evdir. Müslümanların evlerinden en şerlisi, içinde yetime kötülük edilen evdir.” (İbni Mâce, Edeb, 6) buyurarak bir yandan ümmetini yetimlerle ilgilenmeye teşvik etmiş, diğer yandan da onlara her türlü kötü muamelede bulunmayı yasaklamıştı. Kimsesizlerin kimsesi olanları, gariplere yetimlere kol kanat gerenleri övmüştü. Çünkü o, yetimliğin nasıl bir yoksunluk olduğunu biliyordu.

Hz. Muhammed (s.a.s.) yaşantısıyla da Müslümanlara örnek olmuş, hane-i saadetinin kapılarını yoksullara, kimsesizlere ve yetimlere açmıştı. Onun hanesi, asr-ı saadette yetimlerin huzur buldukları yerdi. Bir yuva sıcaklığını hane-i saadette tadan yetimlerden biri de Hz. Peygamber’in dilinden “Yavrucuğum”, “Enesciğim” hitaplarına muhatap olan Enes’ti (r.a.). Allah Resulü, yanında büyüyen Enes’e bir kez olsun “Öf” bile dememiş, yetim Enes’in gönlünü yetim bırakmamıştı (Müslim, Fedail, 51). O, savaşlarda babalarını kaybeden çocuklarla yakından ilgilenmiş, Uhud Savaşı’nın ardından yetim kalan Beşir’i “Ben senin baban olayım, Âişe de annen olsun istemez misin?” diyerek teselli etmişti. Enes, Beşir ve onlar gibi yetim kalmış diğer çocuklar Resulüllah’ın engin merhametinden nasiplenmişti.

Bugün Allah Resulü aramızda değil, aslında onun yokluğuyla sadece Hz. Fatıma değil, bütün ümmeti yetim kaldı. Fakat onun mirasına sahip çıkan müminler, Hz. Peygamber’i örnek alarak birbirlerine omuz vermeye, darda olana yardım etmeye, yetimlere kol kanat germeye devam ettiler. Öyle ki kimsesiz çocuklar için nice vakıf ve dernek kuruldu. Medeniyetimiz; yoksulları, yetimleri, kimsesizleri gözeten bir vakıf medeniyetine dönüştü. Öksüzlerin barınmasından yetim kızların çeyizlerinin hazırlanmasına kadar nice incelikle hayata dokunan vakıflar geçmişten günümüze hizmet vermeye devam etti.

Bugünün Yetimleri

Bugün yetim denildiğinde aklımıza aile fertlerini yitirmiş bir çocuk gelse de o çocuk, gölgesinde büyüyeceği başka çınarlara sahipse hayatını bir şekilde yoluna koymayı başarır. Bir yanı eksik kalsa da hayata tutunur. Bu kimi zaman bir dede evi, kimi zaman bir akraba yanıdır. Bu durumda yetim çocukla ilgilenenlerin onun kırgın gönlüne azami dikkat etmesi gerekir. Yetimin şımaracağı bir annesi yahut sırtını vereceği bir babası yoktur. Ona düştüğünde el uzatanlar, sendelediğinde omuz verenler sadece bir insanı değil, aydınlık geleceği de kazanırlar.

Yetimlik sadece anne babadan yoksunluğu ifade etmez, ebeveyn sevgisinden yoksun nice çocuk da aslında dünyada yetim kalmıştır. Yetimlik kimsesizliktir. Evinde yahut sığındığı yakınlarının yanında şiddet gören, sevgisizliğin, ilgisizliğin karanlığına sürüklenen çocuklar, ya evlerini terk etmekte ya da bizzat anne babaları, vesayeti altında olduğu insanlar tarafından sokağa itilmektedir. Küçük yaşta sokakta dilenen, dilendirilen, sırtına küfe geçirilen çocuk işçiler de bu ihmalin yansımalarıdır.

Peki, o çocukları sokakta bekleyen tehlike, evde maruz kaldıklarından daha mı az? İlk başlarda özgürlük alanı, çileli bir ev hayatından kurtuluş kapısı gibi görünen sokak, çocukluğu demir çarklarında öğütür. Çocuğun yüzündeki masumiyeti siler, onun saf gülüşünü çalmakla kalmaz, çehresinde acıdan örülmüş çadırlar kurar. Sadece üstündekileri değil, bakışlarını da eskitir. Bin yıllık bir kederle bakar sokak çocukları. Tişörtlerindeki yırtıkları tamir edebilirsiniz yeni bir kıyafetle, peki ruhlarındaki gedikleri hangi terzi onarır sokak çocuklarının? Kimi kimsesi kalmamıştır bazılarının, kendilerine bir çatı bulamamanın hicranıyla yeryüzünü evleri, yıldızlı gök kubbeyi çatıları bellerler. Bazıları ise analı babalı yetimler taifesindendir ki bu, ayrı bir acı katar imtihanlarına. Yokluğuyla yoksun bırakan anne babadan daha acı olanı, varlığıyla çocuğu sınayanlardır.

Bugünün yetimleri için bireysel ve toplumsal sorumluluklarımızı yerine getirmezsek alacaklı nesiller bırakırız geleceğe. Bu toplumsal yarayı saracak olan, bireysel gayretlerden sivil toplum kuruluşlarına, yerel yönetimlerden kamu imkânlarına kadar yine toplumun bütünüdür. Fert fert bütün bir toplum kimsesiz olana el uzatmalı hele bu bir çocuksa ona sadece elini değil, gönül kapılarını da açmalıdır. Devlet politikaları kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocukları topluma kazandırmak için azami dikkat gösterir. Bugün Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyesinde hizmet veren sevgi evlerinde, çocuk yuvalarında ya da yetiştirme yurtlarında çocukların pek çok maddi ihtiyacı şükür ki karşılanıyor. Çocukların sadece maddi değil, manevi ihtiyaçlarının da karşılanması için seferber olan görevliler, onlara psikolojik desteğin yanında manevi destek de sunuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, manevi rehberlik uzmanlarıyla sahada etkin faaliyet göstererek çocuk kalplerinde sevgi tohumları yeşertmeye çalışıyor. Bizler de insan olarak onların bu manevi ihtiyaçlarının bilincinde olmalı, o çocuklar için elimizi taşın altına koymalıyız. Çünkü o çocuklara bir uçurtma alabilirsiniz ama çocuğun o uçurtmayı birlikte uçuracağı bir arkadaşa, bisiklete binmeyi öğretecek, onu güvende hissettirecek bir yetişkine de ihtiyacı var.

 


* BENZER KONULAR

2014 - Ahmet Yağmur - Medine'ye Hasret Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:03:52 ÖS]


Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41