Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
G / Grup Genç - Yarının Adı Umut 320 kbps + Wav
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 11:47:58 ÖÖ »
2001 - Grup Genç - Yarının Adı Umut 320 Kbps + Wav
10 / 00:00:44:53 / 116,24 MB - 453,08 MB





Grup Genç - Yarının Adı Umut 2001 - 320 Kbps - Wav (10 / 44:53)
------------------------------------------------------------------------------------
Grup Genç - 01 Acı  05:16
Grup Genç - 02 Gurbet  04:45
Grup Genç - 03 Şarkılarımızı Söyleyeceğiz  04:18
Grup Genç - 04 Rüzgardan Önce  03:46
Grup Genç - 05 Haykırır Sevdam  04:09
Grup Genç - 06 Güneşi Tutamadım  05:38
Grup Genç - 07 Kuşandım Aşkını  03:27
Grup Genç - 08 Yeniden  04:25
Grup Genç - 09 Sesleniş  04:36
Grup Genç - 10 Yar Yüreğim  04:30




Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap



Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap




İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
2
E / Elgün Hasret - Tasavvuf Müziği 320 kbps + Wav
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 11:42:42 ÖÖ »
2005 - Elgün Hasret - Tasavvuf Müziği 320 Kbps + Wav
10 / 00:00:42:16 / 96,76 MB - 444,15 MB





Elgün Hasret - Tasavvuf Müziği 2005 - 320 Kbps - Wav (10 / 42:16)
--------------------------------------------------------------------------------------
Elgün Hasret - 01 Hasret  05:06
Elgün Hasret - 02 Bir Sen Varsın  04:46
Elgün Hasret - 03 Gönlüm Ölmez Benim  04:05
Elgün Hasret - 04 Kendine Gel  04:01
Elgün Hasret - 05 Ey Dost  03:07
Elgün Hasret - 06 Sevgi Seli  04:12
Elgün Hasret - 07 Bülbülün Çığlığı  04:44
Elgün Hasret - 08 Uyandım  03:53
Elgün Hasret - 09 Derdine Deli Divane  03:51
Elgün Hasret - 10 Zikrullah  04:26




Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap



Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap



İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.


3
Bizden Sizlere / İkiyüzlülük Manevi Bir Hastalıktır
« Son İleti Gönderen: melek Bugün, 08:25:28 ÖÖ »


İkiyüzlülük Manevi Bir Hastalıktır

İnsanların dünya sahnesinde yaşıyor olmasının bir gayesi vardır. Bu gaye tektir ve Allahın isteklerine göre yaşamı sürdürmektir. Bunun için de inancında ve davranışlarında

samimi olması gerekir. Yani özün söze, sözün de öze uygun olması lazım gelir. Ortama göre hareket etmek, olması gerekenin dışına çıkarak birilerine şirin görünmeye çalışmak, varlığına

İnanmadığı bir şeyi inandı görünmek, yapmayacağı veya yapamayacağı bir işi, yaparım diye vaatte bulunmak, ikiyüzlülüğü ortaya çıkarır.     

Bu hususta yüce Allah Kuran-ı Kerimde şöyle buyurmuştur.”Onlar iman edenlere rastladıkları zaman, inandık derler. Fakat şeytanlarıyla yalnız kaldıkları zaman “biz sizinle beraberiz, Müslümanlarla alay ediyoruz” derler. Bakara, 14. 

Toplumda öyle insanlar vardır ki, inanmadığı bir şeyi inandı gibi gözükür. Sevmediği bir insanı sırf maddi ya da manevi çıkar için seviyor görünebilir. Yapma arzusunda olmadığı bir şeyi gerçekten yapacakmış gibi konuşur. Her hususta yalan konuşmayı kendilerine mubah sayarlar. Doğrulukla ilgisi olmayan bir söz veya olayı hakikatmiş gibi anlatırlar.   

Peygamber efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır.”Münafıklığın alameti üçtür.

Yalan konuşmak, emanete hıyanetlik etmek, sözünde durmamaktır” Riyasüzsalihn. Bu alametlerin tamamı bir insanda bulunursa, o insan, münafıktır. Bu hallerden bir veya ikisi bulunursa  o insanda münafıklık alameti, vardır denir.Bu tip insanlar toplum içinde sevilmez ve sayılmazlar. Halk tarafından itibar görmezler. Bu kötü söylem ve davranışlarıyla daima günaha girerler. Allahın rızasından uzaklaşırlar.

Riyakârlık: gösteriş ve desisedir. Riyakâr olan insan, bir şeyin faydalı olduğundan değil de birileri görsün ve bu insan iyi iş yapıyor desinler diye çalışan kişidir. Bu nevi kişiler, yaptıklarının karşılığını bulamazlar. Kendilerine yarar değil zarar vermiş olurlar. Toplumda iyi bir intiba bırakamazlar. Aslında onlar da yaptıklarından pişmanlık duyarlar.Zira hayattan manen tat alamazlar.Kalplerinde sürekli mutsuzluk ve güvensizlik oluşur..Bazen kendi söylediklerine kendileri de inanmaz  hale gelirler. Sonuçta kendisiyle barışık olmayan insan modeli ortaya çıkar.

Allah, maun suresinde konumuzla ilgili şöyle buyurmaktadır.”Vay haline o namaz kılanlara ki, kıldıkları namazın değerine aldırış etmezler. Onlar (kıldıkları namazların

da) gösteriş yaparlar. Muhtaç olana yardım etmeyi mani olurlar”. Laf üretmeyi kendilerine meslek edinenler zamanlarını boşa geçirdiklerinin farkında değillerdir. Hâlbuki boşa geçirecek bir saniyelik zamanımız yoktur. Yüce Allah, her nimetin hesabını mutlaka soracaktır. Önemli olan hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekmektir.

Dini ve dünyevi her işimizde samimi olmalıyız.

Allahın farz kıldığı ilahi görevlerimizi yerine getirirken, İnsanların huzur ve mutluluğu için çalışırken, daima Allahın rızasını gözetmeliyiz. Kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak, bizler de diğerlerine öyle davranmalıyız. Bilmeliyiz ki, bizler ve dünyada sahip olduğumuz her şey yok olmaya mahkûmdur. Önemli olan bulunduğumuz yerden ayrılırken veya dünyadan göç ederken arkamızda hoş seda bırakmaktır. Bunun için yaşantımızda günü kurtarmak değil de olması gerekeni icra etmeliyiz.

Yarına hep birlikte güvenle bakabilmek için buna her zaman ihtiyacımız vardır. Bu bakımdan duygumuz, söylemimiz ve eylemimiz aynı olmalıdır.               

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
4
İSLAMİ YAŞAM HAYAT TOLUM VE AİLE / İslamda Birlik ve Beraberliğin Önemi
« Son İleti Gönderen: melek Bugün, 08:21:01 ÖÖ »


İslamda Birlik ve Beraberliğin Önemi

Yeryüzünde yaşayan insanlardan Allaha teslim olanlara Müslüman, Allaha teslim olmayanlara gayri Müslim adı verilmiştir. Özellikle Müslümanlar yaşadıkları ortamda huzur ve güven içersinde hayat sürdürebilmeleri için birlik ve beraberliğe ihtiyaçları vardır.

Bunun için Allahın isteklerine cevap vermeleri, Peygamberimiz (sav) efendimizin hayatını daima örnek almaları gerekmektedir. Peygamberimiz (sav) efendimizin örnek hayatı kendi yaşantımızla buluşmalıdır. Sadece inandım, biliyorum demekle yetinilmemelidir.

 Allah Kuranında şöyle buyurmaktadır. “ Toptan Allahın ipine sarılın, ayrılmayın. Allahın size olan nimetini anın. Sizler birbirinize düşmandınız, kalplerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizioradan kurtardı. Allah, doğru yola erişesiniz diye size böylece ayetlerini açıklar.” Al-i İmran,103.

Allahın ipine yani Kuran-ı Kerime sarılmak, dini ve dünyevi işlerimizi ondan aldığımız öğreti ile yapmak, Müslümanlar arasında saygı ve sevgiyi oluşturur. Saygı ve muhabbetin var olduğu yerde birlik, dirlik ve bütünlük meydana gelir. Buna her zaman ihtiyacımız vardır.

Müslümanların karşılıklı hak ve hukuklarına riayet etmeleri ancak inanç ve bilgi ile mümkündür. Bir şeyin doğruluğuna ya da eğriliğine inanmadan olumlu davranış sergilemek beklenemez. Bunun için de eğitim ve öğretim önemlidir. Kendimizi dini ve dünyevi yönden yetiştirmeliyiz. Kendi mutluluğumuzu isterken diğerlerinin de huzurunu istemeliyiz. Birey olarak toplumdaki birlikteliğin oluşması için kendimize düşen görevleri icra etmekten kaçınmamalıyız .Olumlu davranışları sergilemek bazen nefsimize ağır gelebilir.Netice hayırlı olacaksa zoru yenme adına nefsimize ağır gelen işlemleri yapmaya devam etmeliyiz.

Peygamberimiz (sav ) efendimiz bir hadislerinde:” Müminler, birbirlerini sevmede, korumada ve acımada bir vücut gibidirler. Vücudun organlarından biri rahatsız olunca diğer organlar da o rahatsızlığı hisseder.”buyurmuşlardır. Riyazüsalihin Müslüman toplumu, bir vücuda benzemektedir.

Toplumu oluşturan bireylerden biri rahatsız olursa veya bir sıkıntısı var ise buna muttali olanlar hemen devreye girmesi gerekmektedir. Bu insani ve İslami bir davranıştır.

Peygamberimiz biz ümmetinin birlik ve bütünlük içinde olmamızı arzulamaktadır.

Efendimizin bu arzusu bizin yararımızadır. Uymaz isek zarar biz ümmetine ait olacaktır.

Müslümanların birbirlerinin dertlerine ortak olmaları, sevinçlerini paylaşmaları, toplum olarak sağlıklı ve mutlu olmalarına vesile olacaktır.

Peygamber (sav ) efendimiz bir başka hadislerinde: “ cemaatte rahmet, tefrika da ise Allahın  azabı vardır,” buyurarak, konuşur halde olmanın, selam ve merhabalaşarak yaşamanın Allahın rahmetinin tecelli etmesine vesile olacağını vurgulamıştır. Bizlerin her zaman Allahın yardımına, esenliğine ve rahmetine ihtiyacımız vardır. Bunu sağlama adına Müslüman bireyler olarak aramızdaki birlik ve beraberliğin sağlanmasına ve devam etmesine önem vermeliyiz. Zira buna daima ihtiyacımız vardır. Bu olmadan huzur ve mutluluğun oluşumu imkânsız görünmektedir. Müslüman toplum olarak aramızdaki dayanışmayı, yardımlaşmayı, sevgi ve saygıyı oluşturarak diğer toplumlara örnek olmalıyız. Bunun için de Kuran ve efendimizin sünnetinden beslenerek manen güçlenmeliyiz. Bilmeliyiz ki, saygı ve sevginin dayanağı, maneviyattır. Bu gün buna her zamankinden daha fazla ihtiyacımız vardır.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
5
Biz Bize / İnsan ve İnsanlık
« Son İleti Gönderen: melek Bugün, 08:16:28 ÖÖ »


İnsan ve İnsanlık

İnsan, akıl, konuşma ve cüzi irade nimetlerine sahip olan bir varlıktır. Bu yönüyle yaratılmışların en değerlisidir. Akıl, kişiyi iyiye, doğruya, hakka, güzelliğe sevk eden, kötülükten, faydasız söylem ve eylemlerden beri olmasını sağlayan bir melekedir. Cüzi irade, dileme, arzu etme, seçme, isteme anlamlarına gelmekte olup Yüce Allah her insana kendi mutlak iradesinden cüzi irade vermiştir. İnsan, duygu ve düşüncesini, istek ve arzusunu muhatabına konuşarak iletir. Bu üç özelliğiyle insan, diğer varlıklardan farklı yaratılmıştır. Allah insana verdiği bu nimetler karşısında onu sorumlu kılmıştır. Bundan dolayıdır ki, insan bütün yapıp ettiklerinden önce Alaha sonra da insanlara karşı sorumludur.     

Bununla beraber insanın dünyaya geliş gayesi vardır. O da Yaratanına kulluğun gereğini yerine getirmektir. Cenab-ı Hak Kuranında “ Ben insan ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım, buyurarak bu gerçeği beyan etmiştir. Zariyat, 56. Alllaha kulluk, emirlerine uyup yerine getirmek, yasak ettiklerinden kaçınmaktır. Allahın isteklerini yerine getirmek, arzu etmediklerinden kaçınmak Müslümanlara has özelliktir.

Müslümanlar bu özelikleri muhafaza ederek yaşantıları ile buluşturmaları sayesinde Mevla nın katında değerleri artar. Dünya ve ahretlerini mutlu kılmış olurlar. Bu özellikleri, yaşantılarıyla bütünleştiremeyenler dünyalarını da, ahretlerini de perişan ederler. Bunun canlı örneği günümüzde mevcuttur.

Yüce Allah Kuranında:” Biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik. Ancak iman edip dünya ve ahret için yararlı işler yapanlar başka, onlar için kesintisiz bir ödül vardır, buyurmuştur. Tin,4-6.İnsanlık için yararlı işler yapan, toplumun huzur ve mutluluğunu kendisi için görev addeden her zaman kazanmıştır. Böylelerinin hayatlarında bereket vardır. Manevi haz ve tat vardır.

İnsan akıl melekesine sahip olmasından dolayı rastgele hareket edemez. Akıl melekesi insanı lehde ve aleyhde olan söylem ve eylemlerin varlığını görmesini sağlar. Akıl insana acıkınca yemek yeme, üşüyünce ısınma hissini verdiği gibi, toplum içinde yaşarken etrafındakilerle iyi iletişim içinde olma adına empatiyle hareket etme hissini de verir. Böylece insan, aklı sayesinde müspet düşünceye sahip olarak kendisine yapılmasını hoş görmediği bir şeyi diğerlerine de hoş görmez. Düşküne, mazluma yardım eder. Doğruyu, gerçeği, hakkı savunur ve yaşar. Bu hal içinde olmak insan olmanın bir gereğidir. İnsanlık bu değerlerle vardır. Bu değerlerin olmadığı yerlerde insanlıktan bahsetmek yok hükmünde olur.

Günümüz dünyasında meydana gelen olaylar arasında öyle hadiseler var ki, insanlığın bittiğini görmek mümkün hale gelmiştir. Bir kısım insanlar kendi gelecekleri uğruna başkalarını yok etmek için her şeyi alenen yapar haldeler. İnsanlar kendi ülkesinde, kendi mahallesinde katlediliyor veyahut evinden barkından zorla gönderiliyor. Denizin ortasında boğulmak üzere olan insanların teknesi bilinçli olarak bir başka ülkenin insanları tarafından batırılıyor. İnsana has olan acıma hissi, merhamet duygusu kalmamış. İnsanlar ve insanlık, bilinmeyen bir karanlığa doğru koşarak gitmektedir.

İnsanın yaratılış gayesine uygun olmayan bu manzaradan mutlaka kurtulması lazım gelir. Bunun için dünya hırsından ve egoizmden kurtularak Allahın verdiği akıl melekesini iyi kullanmak yeterli olacaktır. Sonuçta birey olarak insanın da toplumun da hatta devletlerin de huzur ve güvene ihtiyacı vardır. Gerçek huzur ve güven de İslamdadır.               

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
6
Tevekkür Tevhid / Kur’an vwe Sünnette Tevhid
« Son İleti Gönderen: melek Bugün, 08:09:27 ÖÖ »


Kur’an vwe Sünnette Tevhid

Tevhit, birlemek, Allahtan başka ilah olmadığına inanmak. La ilahe illallah sözünü tekrarlamak anlamına gelir. Tevhid denilince akla la ilahe illallah kelamı gelir. Bu kelama kelime-i tevhid denir. Yüce Allah Kur”anında “de ki, O, Allah birdir. Allah sameddir. (Bütün varlıklar O”na muhtaçtır.Fakat O, hiçbir şeye muhtaç değildir.) O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur. İhlas, 4. İslamın tevhid akidesinin en özlü ve anlamlı ifadesi, bu ihlas suresinde yerini almıştır. İhlas, samimi olmak, dine içtenlikle bağlanmak, esaslarını sırf Allah rızası için uygulamaktır.

İnsanlığı bir ana ve babadan meydana getiren Allah, inananların bir olmalarını dağılıp parçalanmamaları gerektiğini beyan buyurur. İnsan tek başına yaşayamaz. Hayatı için gerekli olan ihtiyaçları diğer insanların yardımı olmadan temin edemez. Dünyada bulunan her bir parça hep birbirlerine muhtaçtır. Hayatın düzeni, birlik ve beraberlik temeliyle sağlanır. Atalarımız ne güzel söylemişlerdir. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var “ Peygamberimiz  (s.a.s) efendimiz ,” Toplulukta rahmet, ayrılıkta ise azap vardır” buyurarak birlik ve beraberliğin önemini vurgulamıştır. Birlikte, bereket ve bolluk var. Huzur, güven ve paylaşım var. Ayrılıkta, dağınıklıkta, bunalım, güvensizlik ve stres var. Allahın rahmetinden, esenliğinden ve inayetinden mahrum olmak var.

Yüce Mevla Kur”anında “ Hep birlikte Allah”ın ipine (Kur”ana ) sımsıkı sarılın, parçalanıp dağılmayın Allah”ın size olan nimetini hatırlayın. Al-i İmran,103.  Değişik ırklarda, dillerde ve renklerde olanları bir araya toplayacak olan tek sistem, İslamdır. Gönülleri birbirine bağlayacak, kalpleri ısındıracak olan da ancak Kur”an dır. Cenabı-ı Hak bütün insanlığı, huzur yeri olan Islama, sevgi yolu olan Kur”ana davet ediyor. İnsanlık ancak bu sayede birlik ve beraberliği devam ettirebilecek ve huzura erecektir.

Ayeti Kerimenin devamında “ Hani sizler birbirinize düşmam idiniz de O, kalplerinizi birleştirdi. İşte Onun mu nimeti sayesinde kardeşler oldunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam karşısında idiniz de O, sizi oradan kurtarmıştı İşte Allah, size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor. Al-i İmram, 103.

İslamiyet ten önce insanlar arasında birlik ve beraberlik mevcut değildi. Güçlü olan zayıfı ezmekte, her kabile kendi menfaatlerine göre hareket etmekteydi. Ne adalet, ne fazilet, ne iffet ne de hayâ kalmamıştı. Parçalanmış karanlıklar içinde bir toplum vardı. İnsanlığın rehber ve kılavuzu olan rahmet Peygamberi Hz Muhammed Mustafa (s.a.s) efendimiz insanları birliğe çağırarak hep birlikte Kur”anın etrafında toplandılar. Kur”andan aldıkları  ilim ve feyizle güçlendiler, huzur ve  mutluluğa eriştiler. Düşünür ve tarihci  Muhammed İkbal der ki, bu millet birlik ipini elinden kaçıralı beri müşkile düştük. Biz yıldızlar gibi perişan, dağınık haldeyiz. Aynı yolda arkadaş olduğumuz halde birbirimizin yabancısıyız. Bizi birbirimize bağlayan soy-sop rabıtası değildir. Biz Hicazlı sevgiliye gönül vermişiz. Bizi birleştiren O dur. Yalnız onun sevgisi bizi birbirimize bağlamaya kâfidir.

Peygamberimiz (s.a.s) efendimiz “ Mümin mümin için parçaları birbirini tahkim eden bir bina gibidir. Muhtarul- Ehadis, 150. Buyurarak müminleri bir binaya benzetmiştir. O bina ki parçalarından biri veya bir kaçı alınırsa bina çökme tehlikesi geçirir. Mümin toplumunda bireyler arasında tefrika, bölünme meydana geldiği an cemiyet zayıflar, geleceğine güvenle bakamaz. Düşmanlarına karşı kendisini savunamaz hale gelir. Cenab-ı Hak “ İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunların gereğini yapmazsanız yeryüzünde bir karışıklık ve büyük bir bozulma olur. Enfal, 73. Kafirler birlik olur, Müslümanlar birlikten uzak kalırsa dünyada bozgunculuk ve zulümler meydana gelir. Yüce Allah Peygamberimizin 1445.kutlu doğum yıl dönümünde Kur”anda ve sünnette buluşarak birlik ve dirliğimize yeniden kavuşmamızı nasip etsin.   

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
7
Mutlulık Yolu İslam / İnsan Olmak
« Son İleti Gönderen: melek Bugün, 08:04:07 ÖÖ »


İnsan Olmak

Yaratılmışların içinde en değerli varlık insandır. İnsanda bulunan akıl, dil ve cüzi irade, onu bu özellikleri sayesinde diğer varlıklardan ayrı kılmıştır. Akıl, iyi ile kötüyü, hayırla şerri, acıyla tatlıyı birbirinden ayırt etmeye yarayan bir melekedir. İnsan akliyle yaratanına yönelme, yaptıklarının farkında olarak icra etme imkânına sahiptir.  Dil, insanın duygu ve düşüncelerini ifade etme aracıdır. İnsan dili sayesinde ıstek ve arzularını anlatma, bireylerle sözlü iletişim kurma gücüne sahiptir. Cüzi irade ise, her insana Yüce Allahın kendi mutlak iradesinden verdiği sınırlı seçme, arzu etme, isteme hakkıdır. Bu yönüyle insan, konuşan, duygu ve düşüncelerini anlatabilen, dileyen ve seçebilen, her yaptığını bilerek yapan bir varlıktır. Yaratanın kendisine verdiği bu nimetlerle ona karşı sorumludur. İnsan başıboş yaratılmamıştır. Onun dünyaya gelişinin bir gayesi vardır. Cenab-ı Hak Kuranında “ And olsunki, gerçekten biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik,”buyurmuştur. Tin ,4-5

Yaratanını tanımak üzere dünyaya en güzel bir biçimde getirilen insanoğlu, bu vasfını koruyup muhafaza edemediği zaman arzu edilmeyen bir noktaya itildiği durumu ortaya çıkmaktadır. Oysa insan, Allahın kendisine verdiği akıl nimetiyle dilini ve cüzi iradesini doğru yöne sevk edebilme gücüne sahiptir. İnsan, sahip olduğu akliyle konuştuğu zaman doğru konuşur. İş yaptığında işini sağlam yapar. Toplum içinde davranışlarını kontrol eder. Etrafındakileri söylemiyle eylemiyle rahatsız etmez. Bu imkânlar çerçevesinde Rabbine yönelen insan, Yaratanın murakabesi altında olduğunu bilir. Gecesiyle gündüzüyle izlendiğini, hiçbir söylem ve eyleminin gizli kalamayacağının idraki içindedir. Bu haliyle hayatını kuran ve sünnetin gölgesinde idame ettirenler Yüce Allahın şu müjdesine nail olmaktadırlar. Allah (cc)” Ancak iman edip yararlı işler yapanlar müstesna. Onlar için bitmeyen, tükenmeyen ecir vardır” buyurmuştur. Tin, 6.

Demek ki insan, yaratılış gayesine uygun yaşadığı, insani değerlerini muhafaza ettiği zaman, dünya ve ahretini mutlu kılmış oluyor. Yaratanına gönülden bağlandığı, kendine ve topluma faydalı olduğunda, insanlığın huzur ve güvenliğini sağlayacak söylem ve eylem ortaya koyduğunda, birey ve topluma zarar verecek tutum ve davranışlardan uzak olup, kendisi için sevdiğini başkası için de seven, kendisi için arzu etmediği bir şeyi diğerleri için de arzu etmemeye çalıştığında Allahın sevdiği ve razı olduğu bir kul olabiliyor. Toplum içinde saygı duyulan ve sevilen, model bir birey olabiliyor. Önemli olan da gök kubbede hoş bir seda bırakmaktır. Bunun için insan olmak gerekmektedir.

Yeryüzünde yaşayan insan toplumlarına baktığımızda öyle manzaralar görüyoruz ki, insanlık nereye gidiyor diyoruz. Kuvvetli olanlar zayıfları ezmekte, bireylerin konuştuğu ile eylemleri birbirine zıt, Bir kısım insanlar kendi çıkarları için diğerlerinin geleceklerini karartabiliyor.  İnsanlarda acıma duygusu kör ermiş, kalpler katılaşmış, merhamet hissi yok olmuş, Ben yaşayayım da diğerleri ne yaparsa yapsın felsefesi gelişmiş, Dini duygular dünyevi çıkarlar için kullanılmış ve kullanılmaya devam etmektedir. Bu olumsuz ve karanlık tablodan kurtulmak için insan olmak lazım gelir. Yaratılış gayemize yönelmek, Yüce Allahın insan olarak bizlere verdiği değer ve nimetlere sahip çıkmak gerekmektedir. Böyle olduğu zaman her kes insanca yaşama ortamına kavuşabilecektir inşallah. İnsanoğlu bu huzurlu ve güvenli ortamı her zaman arzu etmektedir. Ümitsiz değiliz, Allahın izniyle  insanoğlu bir gün arzu ettiğine kavuşacaktır.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
8
Genel Konular / Akan Her Şey Bir Gün Duracak
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:39:05 ÖÖ »


Akan Her Şey Bir Gün Duracak

Rahmetli Üstat Necip Fazıl ne güzel ifade etmiş:

“Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir; Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.”

Üstadın ifade ettiği gibi zaman da akar, insanın tükettiği ömrü de…

Ve fakat akan bazı şeyler aktıkça değişikliğe uğrar, bazı şeyler de değişikliğe uğramadan, kendilerine tahsis edilen mecrada akar.

İnsanın müdahalesinin fevkinde olan gezegenler mesela böyledir:

“Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri (kendine has) bir yörüngede yüzüp gider.” (Yasîn 40)

Ancak onlar da bu kâinatın sahibinin yeter diyeceği zamana kadar.

Nihayetinde bir emirle akıp gittikleri gibi yeni bir emirle de yörüngelerinden çıkacaklar.

Tekvîr ve İnfitâr surelerinde bir emir doğrultusunda şaşmadan yörüngelerini izleyen kâinatın halden hale geçeceği anlatılır.

“Güneş, dürüldüğü zaman, Yıldızlar, bulanıp söndüğü zaman, Dağlar, yürütüldüğü zaman… Denizler kaynatıldığı zaman… Amel defterleri açıldığı zaman, Gökyüzü (yerinden) sıyrılıp koparıldığı zaman, Cehennem alevlendirildiği zaman, Cennet yaklaştırıldığı zaman, Herkes önceden hazırlayıp getirdiği şeyleri bilecektir…” (Tekvîr 1-14)

“Gök yarıldığı zaman, Yıldızlar saçıldığı zaman, Denizler kaynayıp fışkırtıldığı zaman, Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, Herkes yaptığı ve yapmadığı şeyleri bilecek...” (İnfitâr 1-5)

Ve insana bunlar haber verilirken şu soru yöneltilir: Hal böyleyken “Ey İnsan! Her şeyi sana cömertçe veren Rabbine karşı seni aldatan nedir?” (İnfitâr 6)

Evet, bu dünyada herkes istediği ölçüde yaşamını sürdürmektedir. Çok az insan yaratılış amacına yönelik, ona en yakın çalışma gayreti içindeyken çoğu insan da tersi istikamette hayat tüketir.

İnsanın varoluş tarihinden bugüne farklı istikamette sürüp giden bu hayat mücadelesi, Kâinatın sahibinin “dur!” demesiyle son bulacaktır.

Buna, biz inananlar Rabbimizin tanımlamasıyla “Kıyamet” diyoruz.

Kıyametin kopuşu, bitmez sanılan dünya hayatının sonudur!

Aslında insanın büyük kıyameti beklemesine de gerek yoktur. Zira herkesin kıyameti, ölüm denen gerçeğin onun kapısını çalmasıyla gerçekleşir.

Ve bu sebeple ölüm ve sonrasına inanan, her şeyin bir hesabının olduğunu da kabul eder ve hayatına da bu doğrultuda yön verir. Kendini kontrol edebildiği kadar o güne hazırlıklı olmaya çalışır.

İnanmak istemeyen ise böyle bir sorumluluk taşımaz.

Dahası kendini sorumlu tutmak istemeyen, böyle bir gerçeği, apaçık delillere rağmen inkâr eder.

O zaman böylesinebevi ifadeyle, “Utanmadıktan sonra dilediğini yapabilirsin!” kalıbına girer.

Bu da yetmez! Önüne gelen herkesi bu sapkınlığına alet ederek kendisi gibi yapmak ister. Öyle yaptığında, yani inkârcılar, kötüler çoğaldığında kendisinin haklı olduğunu sanır; en azından bununla avunur.

“Âdem için saygı ile eğilin!” emrine karşı çıkan inkârcıların öncüsü İblîs de öyle yapmıştı. Ve ilk çığırı o açmıştı.

“İblîs dedi ki: ‘Bundan böyle benim sapmama izin vermene karşılık, ant içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.’ ” (A’râf 16)

Hesap gününe inanan insan, Üstadın   ifadesiyle; nurlu yolu seçer/aktığı yolu nura çevirir.

Tattığı iyiliği güzelliği etrafa saçar/satar.

Bütün insanlığın iyilerden olmasını ister; bilir ki bu imanının gereğidir.

Böyle yaptığında kıyamet kopsa da yüzü kararanlardan olmaz, hüzünlenmez, tam tersine o gün yüzü sevinç doludur; Rabbinin izniyle yüzleri parıldar…

Tüm gerçekliğe rağmen inkârı seçenler ise kirli yolu seçer/yolu kirlendirir, her tarafa irin akıtır!

İnsanlığa daha fazla nasıl zarar verebilirim diye düşünür.

Bunlar kıyamet ve sonrasını inkâr etseler de o günün gerçekleşmesine mani olamayacaklar.

Bunların da o gün yüzleri hüzünlüdür, zifiri karanlık bürümüş olacaktır.

“O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara, ‘İmanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın’ denilir.

Yüzleri ağaranlara gelince, onlar Allah’ın rahmeti içindedirler; orada onlar ebedî kalacaklardır.” (Âl-i İmrân 106-107)

Böyle bir günde pişman olanlardan olmamak için ”Keşke bugün için önden bir şeyler gönderseydim…” dememek için kıyametimiz olan ölümümüz kapımızı çalmadan o çetin güne hazırlıklı olmak lazım.

Zira; “O gün cehennem de getirildiğinde, insan işte o gün yaptıklarını birer birer hatırlayacaktır. Fakat bu hatırlamanın ona ne faydası var!

İnsan (O gün), ‘Keşke (âhiret) hayatım için daha önce bir şeyler yapmış olsaydım!’ der.”

Bu yüzden fırsat bulduğumuzda kendimize ve insanlığa zarar saçmak yerine, haktan uzaklaşmak yerine hakkı tutan ve yücelten, kendimize ve insanlığa faydalı olmaya gayret eden olalım.

Her akan gibi akıp giden hayatımızın sonu da geldiğinde hiçbir pişmanlık fayda vermeyecektir. Ne kadar variyetli ve itibarlı olsak da o gün her şey bir hiç olacak!

“O gün ne mal fayda verir, ne de evlât. Ancak Allâh’a kalb-i selîm (tertemiz bir kalp) ile gelenler müstesnâ.” (Şuarâ, 88-89)

Nusret Reşber.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ. 
9
Abdülaziz Kıranşal / Müslüman Bürokratlar İçin Altın Prensipler
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:30:08 ÖÖ »


Müslüman Bürokratlar İçin Altın Prensipler

Merhamet prensibi:

Müslüman bürokrat, her daim merhamet prensibi ile hareket eder. Kıtlık zamanında, açlıktan bahçesine girip hurma yiyen sahabiyi dövüp, elbiselerine el koyan bahçe sahibine, “Cahilken öğretmedin! Açken de doyurmadın! Şimdi de dövüyorsun” deyip, bahçe sahibini azarlayan ve o garip sahabiye yiyecek verip, elbiselerini iade eden Hz. Muhammed’in (S.A.S.) merhameti Müslüman bürokratın yegâne örneğidir.

Cesaret prensibi:

Müslüman bürokrat, söz konusu Allah’ın emri olan adalet ise gözünü budaktan esirgemez. Çünkü o bilir ki, Allah, her zaman hak ve adalet için mücadele edenlerin yanındadır. Kendisine baş kadılık teklif eden halifeye, “Ey Halife! “Bu görev için sadece ilim yetmez. Bu göreve gelecek kimse, senin aleyhine, oğlunun aleyhine, kumandanlarının aleyhine, rütbe ve makam sahiplerinin aleyhine de hüküm verebilecek cesarette biri olmalıdır” diyen İmam-ı Âzam Ebu Hanife’nin cesareti onun temel ölçülerindendir.


Adalet prensibi:

Müslüman bürokrat malından, makamından ve gücünden dolayı kimseye ayrıcalık yapmaz. Statüleri, konumları, bağlantıları ne olursa olsun aralarında hüküm verdiği insanlara muamelelerinde ve hatta bakışlarında bile eşit davranır. Çünkü o, “Kim ki, Müslümanlar arasında hüküm vermekle imtihan edilirse, onlara karşı bakışında, işaretinde, oturma yerleri göstermesinde bile âdil davransın” (Taberani) diye emreden Hz. Muhammed’in (S.A.S.) ümmetidir.

Eşitlik prensibi:

Müslüman bürokrat davranışlarında, hürmetinde ve talimatlarından asla ayrıcalık yapmaz. Hz. Ömer (R.A.) halife iken bir sahabi ile bir konuda anlaşmazlık yaşar, aralarındaki anlaşmazlıkta hâkemlik yapması için Zeyd bin Sabit’e (R.A.) giderler. Zeyd bin Sabit, devlet başkanı olması dolayısıyla Hz. Ömer’in altına bir minder verir ve Müslümanların halifesi olduğu için de onu yeminden muaf tutmak ister. Zeyd bin Sabit’in (R.A.) bu davranışlarını beğenmeyen ve “Sıradan bir Müslüman ile halife arasında eşit muamele yapmadıkça Zeyd’e bir daha kimse dava götürmesin! diyen Hz. Ömer’in (R.A.) adalet ve eşitlik prensipleri her daim onun yolunu aydınlatır.

Zulmetmeme prensibi:

Müslüman bürokrat, her zaman ve zeminde zulümden kaçınır. Bile bile haksızlık yapmadığı müddetçe Allah’ın ona sürekli yardım edeceğini hiç aklından çıkarmaz! Çünkü Efendimiz (S.A.S.) buyuruyor ki: “Allah, zulmetmediği müddetçe hâkimle/yöneticiyle beraberdir, zulmettiğinde ise onu bırakır, şeytanı ona arkadaş eder. (Beyhaki)

Olayları bir bütün olarak değerlendirme prensibi:

Müslüman bürokrat, meseleleri değerlendirirken nasıl bir düzende yaşadığını, insanların nasıl bir sistemle yetiştirildiğini asla unutmaz. İçinde bulunulan şartları asla göz ardı etmez. Kimsenin onu yanlışa yönlendirip zulme sevk etmesine asla izin vermez. Aç bıraktığı işçisinin çaldığı yemekten dolayı elinin kesilmesini isteyen patrona, “Eğer bir el kesilecekse, aç bırakarak hırsızlığa mecbur eden eller kesilmeli” diyen Hz. Ömer’in (R.A.) değerlendirme kriterleri onun ana prensipleridir.

Kibirlenmeme prensibi:

Müslüman bürokrat, ona yanlış kararlar verdirecek öfkeden, onu adaletten saptıracak kibirden ve onu yoldan çıkaracak şımarıklıktan sürekli uzak durur. Çünkü Efendimiz (S.A.S.) buyuruyor ki: “Ümmetimin en şerlileri hâkimliği/yöneticiliği üstlenip de tereddüde düştüğü zaman danışmayan, doğru karar verdiğinde kibirlenip şımaran, öfkelendiğinde sertleşip kabalaşan kimselerdir. Kötülüğe kâtiplik/şahitlik yapan da onu işleyen gibidir.” (Camiu’s-Sağir)

Hakkı ve hakikati tesis etme prensibi:

Müslüman bürokrat bilir ki, eğer o hakikatin peşinde olur ve hakkın onun eliyle tesis edilmesini gönülden isterse Allah onu muhakkak Hakk’a ve hakikate ulaştırır.

Çünkü Efendimiz (S.A.S.) buyuruyor ki, “Hakk’ı isteyen her Müslüman hâkimin/yöneticinin yanında kendisini Hakk’a yönelten, yardımcı olan iki melek bulunur. Hakk’ı değil de zulmü isteyip, bilerek zulmettiğinde ise melekler kendisinden uzaklaşır ve onu kendi nefsi ile baş başa bırakırlar. (Taberani) 

Dr. Abdülaziz Kıranşal.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ. 
10
Mahmut Tobtaş / Külü İncitme Gönül
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:23:37 ÖÖ »


Külü İncitme Gönül

Me­dine’ye Hicrette, Sevgili Peygamberimiz coşkuyla karşılanmış.

Medine’de yeni Müslüman olanların hepsi evlerine davet etmişler. Bu bilgiyi hepimiz biliyoruz.

Peki ders çıkarıyor muyuz?

Bundan sonra her ne okuyorsanız, “Bunun bana söyledikleri nedir” deyip ve okuduğumuz kitabı kapatınca hatırlamaya ve uygulama çalışalım.

Peygamber Efendimiz, ömrü boyunca kimseyi kırmak istemiyor. Birilerini kırmak için de gelmemişti.

Yüzlerce insan sizi davet edecek. Siz birini tercih edeceksiniz, diğerleri üzü­lecek.

Böyle bir durumda Efendimiz (s.a.v.) “Devem ne­reye çökerse oraya” demiş.

Bir sefere çıkacağında eşleri arasında kur’a çeker, kime çıkarsa onu yanına alır götürürmüş.

Çünkü bütün eşleri, her an O’nun yanında olmak ve her anını kayda almak için can atıyorlar.

Sarı hoca diye bilinen Mehmet Ruhi Turan adında (1899-1981) değerli bir âlim varmış.

Sohbetleri Bursa, Manisa ve Balıkesir bölgesinde dinleniyormuş.

Kur’an okumanın ve okutmanın yasak olduğu dönemlerin hiçbirinde derslerine ara vermemiş.

En sıkışık günlerde  öğrencilerini alır, dağ köylerinde birer hafta kalarak, yer değiştirerek devam edermiş.

Emekli olunca Edremit’e yerleşen Balıkesir mal müdürü, bana 1983 yılında anlatmıştı: “1940’lı yıllarıydı, vali bey, beni çağırdı. Sarı Hoca’nın filan köyde derslerine devam ettiği haberini aldım. Sen namazını kılan birisin. Senden şüphe etmezler, bir araştır” dedi.

Sarı Hoca’nın Cuma günleri Balıkesir’e geldiğini biliyordum.

Caminin önünde bekledim, safta yan yana oturmayı sağladım. Namazdan çıkınca Hoca’nın elini öptüm, dağ havası almak istediğimi söyleyince ‘Hazır ol, beraber gidelim’ dedi.

Sarı Hoca kimseye hayır dememiş, incinmemiş, incitmemiş, kırmamış.

Kozasından yeni çıkmış saf ipeğin en ince telleri gibi kelimelerin en ince, en tatlı, en latif, en dayanıklılarını, güneşin yedi rengiyle boyadıktan sonra gönüllerimize nakış nakış işleyen Bestami Yazgan Beyefendi’nin şiiri özetle:

“Çiçeklerle hoş geçin balı incitme gönül

Ya hayır de, yahut sus, dili incitme gönül

       Tüten ocağı bozma külü incitme gönül

       Bir küçük meyve için dalı incitme gönül

Kibirle yürüyerek yolu incitme gönül

Sahibi hürmetine kulu incitme gönül” diyor.

Siz bu şiirin tamamını yeniden bir daha okuyunuz.

Emekli mal müdürü, anlatmaya devam ediyor: “Minibüse bindik, köye vardık, hiçbir medrese öğrencisi yok.

Hoca, köylülere nasıl sinyal verdiyse, Hoca’nın evinde hiçbir çocuk yok. Ben de Pazartesi günü vali beye, ‘Hiçbir çocuk görmediğimi söyledim” demişti.

Sarı Hoca, mal müdüründen korkmadığı gibi onun gönlünü de incitmemiş, dağda havasını da aldırmış.

Sarı Hoca, ayda bir de çevredeki köyleri gezermiş. Orada misafir edilirmiş.

Edremit’e gitmiş. Şehre girerken “Allah rızası için” deyip elini uzatan bir dilenci, “Allah rızası için, benim evde müsafirim olur musunuz?” demiş, o da kabul etmiş.

Zengin bir otelci de daha sonra onu davet etmiş.

O da du­rumu izah etmiş. “Bu senden önce davet etti; oraya gide­ceğim.” demiş.

Peygamber Efendimiz de, “Devem nereye çökerse orada kalacağım” demiş.

Medineliler deve bizim eve gelsin diye önüne güzel şeyler tutuyorlar. Ama deve hiçbirine iltifat etmeden Eba Eyyüb El Ensari’nin evinin önünde çöküyor.

Eba Eyyüb El Ensari’nin evi iki katlıymış. Peygam­ber Efendimiz, birinci katta kalmak ister.

Eba Eyyüb El Ensari, hem gelen gidenlerin Efendimiz’i rahatsız edeceğini düşünür hem de Peygamber Efendimiz’in üzerinde oturmayı iste­mez.

Efendimiz’i rahatsız etmek istemediğinden üst katta kalmasını ister.

Peygamberimiz (s.a.v.) de gelen misafirle­rin rahat etmesi ve Eba Eyyüb El Ensari’yi rahatsız etme­meleri için birinci katta kalmak ister.

İki taraf da nezaket haddesinden geçmişler.

Şairimizin:

“Ya hayır de, yahut sus, dili incitme gönül” mısraını yeniden bir daha düşününüz.

Birinci manası, dilinizden dikenli, pis, kötü kelimeler çıkararak kendi dilinizi incitmeyiniz” derken,

İkinci manasına göre, dilinizden kurşun gibi veya gül kokusu gibi çıkan o kelimelerin hedef tahtası, gönüllerdir.

“Gönül incitme gönül” derken dilden çıkan kelimelerin gönül tarlasında boy verdiğini, onun için kötü kelimeler üretmemesi gerektiğini anlatıveriyor.

“Dil” kelimesi aynı zamanda “gönül” anlamına da gelir.

Yani insanlara yük olmamaya gayret edeceğiz, insanların gönlünü kırmamaya dikkat edeceğiz.

Bir yerlerde görev yapıyorsunuz. Gideceğiniz yerde Müslüman gruplar vardır. Hepsi Müslüman’dır ama biri­nin tarafında görüntüde yer almayacaksınız.

Ama gönlü­nüz bir tarafı tutabilir. Allahü Teala gönülden adaleti, istemiyor. Çünkü “Gönül ferman dinlemez”. Dış görünüşte adaleti göstereceksiniz.

İki küçük çocuğunuzdan birini çok seviyorsunuz. İkisini de dizimize oturtup seveceğiz ve birisini çok sevdiğinizi söylemeden, hissettirmeden seveceğiz ve birini diğerinden ayrı tutma­yacağız. Böyle yapmayıp da birine karşı adaletsiz davra­nırsak günah işlemiş oluruz.

İki veya daha fazla İslami gruptan birine gönlünüz meyledebilir. Fakat her iki grup da “Müslüman’dır” deyip öyle hareket edeceksiniz. İkisine de dengeli bir biçimde davranacaksınız.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), işi deveye bırakmakla kimseyi gücendirmemiş.

Ebu Eyyüb El Ensari’nin evinde misafir olmuştur.

Devenin çöktüğü yeri de mescit yapmıştır.

Buluşma yerimiz hep mescidler olsun.

Mahmut Toptaş.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ. 
Sayfa: [1] 2 3 ... 10