Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1


Allah Elbette Ben ve Elçilerim Galip Geleceğiz Diye Yazmıştır

Hakka karşı çıkmak, hakikate ayak diretmek, hakikat elçilerine dil uzatmak ve mukaddesâtı itibarsızlaştırma hastalığı insanlık tarihiyle yaşıttır desek yeridir. Zira iradeli varlık olmanın hikmeti ve gayesi de zaten irademizi haktan yana ya da hakka karşı kullanıp kullanmayacağımızla ortaya çıkmaktadır.
Özgür inanç gemisinin kaptanı Hz. Nûh (as) kavmini gece gündüz, gizlice ve açıktan hakk'a çağırmış, kavmi ise onun çağrısını duymamak için parmaklarını kulaklarına tıkamışlar, hatta bununla da yetinmeyip elbiselerini dahi hakikatin önüne sütre yapmışlardı. (Nûh:71/5-7). Ama Neticede Hz. Nûh (a.s) ve gemiye binenler galip geldi. Ateş imtihanından başarıyla geçip "Ey ateş, İbrâhîm'e karşı serin ve selâmet ol" (Enbiya:21/69) iltifatına mazhar olan İbrahim (as)'da da aynı manzara ile karşılaşıyoruz. Zira tevhid meşalesi sönmez, o meşaleyi taşıyanı da Rabbi yaktırmazdı ve yaktırmadı da.

Ümmetine hayat olacak ilâhi kaideleri altın sütunlar gibi diken evamir-i aşere sahibi Musa (as) ise bizzat beraberinde Kızıl denizi geçenler tarafından gadre uğratıldı. Kendilerini de taptıkları buzağıyı da yaratanı bırakıp buzağıya tapmak da neyin nesiydi? Daha dün beraberinde Kızıl denizi geçtikleri peygamberleri Allah (cc)'ün kendilerine Beytülmakdis'i vaat ettiğini söyleyince "sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız" (Mâide:5/24) diyecek kadar küstahlaştılar ve Musa (a.s)'a türlü türlü sözlü eziyetlerde bulundular. Fakat Allah (cc) onların çirkin sataşmalarından Musa (as)'ı berî kıldı. Çünkü Musa (as) Rabbi katında itibarlı bir elçiydi. (Ahzâp:33/69). İtibarını Rabbinden alanı itibarsızlaştırmak ne mümkün?

Ölüleri diriltici soluğun sahibi İsa (as) da sadece sözlü sataşmalara ve hakaretlere maruz kalmadı, hasımları canına kastedecekken Rabbi onu katına yükseltiverdi de o meş'um tezgâhı kuranlardan biri Allah tarafından Hz. İsa'ya benzetilerek Allah elçisinin canına kastetmenin cezasını kendi canıyla ödedi. Burada İsa (a.s)'ın anneannesinin duasının kabul edildiğini de görüyoruz. "Bir zamanlar İmrân’ın karısı şöyle demişti: “Rabbim! Karnımdakini kayıtsız şartsız sana adadım, benden kabul buyur; kuşkusuz sensin her şeyi işiten, her şeyi bilen. Onu doğurunca dedi ki: “Rabbim! Onu kız doğurdum. -Oysa Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilmektedir- erkek de kız gibi değildir. Ben onun adını Meryem koydum, işte ben onu ve soyunu kovulmuş şeytana karşı senin korumana bırakıyorum.” (Âl-i İmran:3/35-36). Allah (cc) kendi korumasına emanet edileni hiç korumasız bırakır mıydı, bırakmadı da.

Alemlere rahmet olarak gönderilen ve daveti kıyamete kadar bâki kalacak olan Muhammed (sas) de aynı kaderi paylaşacaktı. Çünkü Zâriyat sûresi 52-53. ayet-i kerimelerde Allah (cc)  peygamberlere karşı çıkma nitelikli davranış ve söylemlerin kadim bir hastalık olduğunu ve peygamber olup da kendisine sataşılmayan hiç kimse olmadığını haber vermektedir. "Şimdi olduğu gibi, onlardan öncekilere de ne zaman bir peygamber gelse ya büyücü demişlerdi, ya deli. Bunu (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Doğrusu onlar azgın bir topluluktur."  Ama elhamdülillah dün olduğu gibi bu gün de en gerçekçi ve en güçlü olan İslâm'dır, kıyamete kadar da böyle gidecek, lehte de olsa, aleyhte de olsa hakkında konuşulan daima İslam ve Muhammed (sas) olacaktır. Nitekim Allah resûlü (sas) bunu şöyle ifade etmişlerdir: "Muhakkak ki bu dava gece ve gündüzün ulaştığı her yere ulaşacaktır. Allah azizi aziz, zelili de zelil ederek bu dini ulaştırmadığı hiç bir kerpiç ev yada kıl çadır bırakmayacaktır. Allah'ın bu işte aziz kılacağı İslâm'dır, zelil kılacağı da küfürdür." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/103). Kur'an-ı Kerim'de de bu gerçek şöyle tescil edilir: "Allah, elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz, diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir." (Mücadele:58/21). Yazgısı asla değişmeyen zâta iman edip elçilerine ümmet olarak yücelmek yerine bedbahtlığı tercih etmek ne büyük hüsrandır. Öte yandan, bugün İslâm dünyasında bir mahmurluk ve mağlubiyet psikolojisi varsa bu, müslümanlar olarak bizim taşıdığımız değerin farkında olmayışımızdandır. Kelimetullah âlî olsun diye  çırpındığımız asırlarda, kendimizi, servetimizi ve dünyamızı büyütmenin değil de dinimizi kavî kılma ve ahireti kazanmanın derdiyle dertlendiğimiz  devirlerde hem kendilerine İslâm'ı ulaştırdıklarımız aziz oluyorlardı, hem de biz müslümanlar izzetin neşesini iliklerimize kadar hissediyorduk. Bu dün mümkün idiyse bu gün de mümkündür. Kader gayrete aşıktır derler. Yeter ki dinar ve dirhemi dinin önüne geçirmeyelim ve bir gönle girmenin, bir yüreği İslâm'la buluşturmanın dünya ve içindekilerden daha değerli olduğunu unutmayalım. "Bizim uğrumuzda çaba sarf edenlere gelince, onları bize ulaşan yollara mutlaka yöneltiriz. Kuşkusuz Allah iyilik yapanların yanındadır." (Ankebût:29/69).

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
2
İnaç Ahlak / Allah'tan Hakkıyla Haya Ediniz
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:53:23 ÖÖ »


Allah'tan Hakkıyla Haya Ediniz

Toplumlar değerlerine sahip çıkabildikleri ölçüde var olabilirler. Özellikle inanç temelli değerlerin korunması, bir yandan dünya milletleri içerisinde kendimiz kalarak varlık gösterebilmek, diğer yandan da hesap gününde yüz akıyla ilahi huzura çıkabilmek bakımından önem arz etmektedir. Müslüman topluma İslâm rengini veren ve onu diri tutan dinamiklerden biri de hayâdır. Allah Rasûlü (s.a.s)'in ifadesiyle hayâ imanın bir parçası, mütemmim cüzü/tamamlayıcı unsurudur. (Müslim, İman, 58). Hayâ mümini günaha karşı frenleyen ahlâki bir erdemdir. Freni patlak aracın ne tür facialara yol açacağı belli olmadığı gibi hayâ duygusunu yitirenlerin de işleyebileceği çirkinlikler belli olmaz. Nitekim tüm peygamberler; "eğer utanmıyorsan dilediğini yap" (Buhari, Enbiya, 54) hakikatini ortak bir mesaj olarak insanlığa hatırlatagelmişlerdir.

Hayâ duygusu en üst seviyede kuşanılması gereken bir duygudur.  Abdullah bin Mes’ud’un rivayet ettiği bir hadis-i şerifte anlatıldığına göre Hz. Peygamber (s.a.s): “Allah’tan hakkıyla hayâ ediniz” der. Orada bulunan sahabiler de; “Alllah’a hamdolsun ki hayâ ediyoruz ey Allah’ın Rasûlü” diyerek cevap verince, bu kez Allah Rasûlü (s.a.s) şöyle devam eder: “Benim söylemek istediğim bu değildir. Allah’tan hakkıyla hayâ etmek; başı ve başın ihtiva ettiği (göz, kulak, dil ve zihin gibi) her şeyi, bedeni ve bedenin ihtiva ettiği her şeyi muhafaza etmenizdir, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamanızdır” der. (Tirmizi, Sıfatü’l Kıyame, 14).

Büyük mütefekkir ve edebiyatçı Sezai KARAKOÇ’un ifadesiyle; inancın yarısı utançtır. Her şeyi tam olsa da utancını yitirmiş bir medeniyet sağlıksızdır.

Hayâ ile tesettür arasında sıkı bir bağ söz konusudur. Yukarıdaki hadis-i şerifte de zaten gözün kulağın, zihnin, kalbin ve bedenin gayri meşruya karşı setredilmesi gerektiği mesajı verilmektedir. Tesettür İslâm'ın emridir ve âmiri Allah’tır. Bir emir âmirinin saygınlığına göre önem kazanır ve çiğnendiğinde de o nispette cürüm ifade eder.  Hayata et-Ta'zîm li emrillah ve'şşefkatü alâ halkillâh (Allah'ın emrini yüceltme ve mahlukata şefkat) nazarıyla bakan ecdadımız asırlarca bu anlayışı muhafaza etmişler, kökü derinlere, dalları semaya uzanan ve gölgesinde nicelerini barındıran ulu çınar misali bir medeniyet kurmuşlardı. Ancak yaklaşık iki asırdır köklerinden kopma eğilimine giren ve son kertede eskiye dair ne varsa hepsinden sıyrılma psikolojisine saplanan İslâm toplumunda, özgürlük, kişisel tercih ve benzeri gerekçelerle ilâhi buyrukları çiğnemek son derece normalleşti. Yaz mevsimini yaşadığımız şu günlerde tesettür emrinin hoyratça ayaklar altına alınıyor olması hepimizi derinden yaralamaktadır. Oysa bizim medeniyetimizde bir yandan yolda yürürken nazar ber kadem olma anlayışı hakim iken, diğer yandan da Müslüman kadın farkındalığını görünürlükle değil de tesettürle ortaya koyma titizliğimiz vardı.

Şunu biliyoruz ki, kadın da erkek de Allah’ın en güzel surette yarattığı ve yeryüzünde halife kıldığı mükerrem varlıklardır. Hayâsını kaybeden keremini kaybeder. Müslüman erkek, nazar ber kadem olmakla hayâsını ortaya koyar ve keremini korur, Müslüman kadın da tesettürüyle keremini korur. Zira Müslüman erkeğin gözünü haramdan sakınması da Müslüman kadının tesettüre riayet etmesi de Kerîm Rabbimiz’in Yüce Kitabında bizi mükerrem kılmak üzere ikram ettiği birer ilahî buyruktur. (Nur:30-31; Ahzap:59). Allah (c.c)’ün buyruklarını yapıcı bir üslup ve doğru yöntemle hatırlatmak müminlerin karşılıklı görevidir. İlahi emirlere uymak kadar uyarmak da önemlidir. Uyarmak aynı zamanda “insanları uyar” (İbrahim: 44) emrine uymak demektir. Gerekli durumlarda birbirimizi uyaracağız ki, ilahî emanet duygusuyla birbirimize sahip çıkmış olalım.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
3


Kendimizi Düzeltmeden Müslümanın Kanı Durmayacak

7 Ekim 2023 tarihinde başlayan İsrail katliamının üzerinden tam 7 ay geçti. 35.000 masum Filistinli öldürüldü, 80.000’i yaralandı, 10.000’e yakında kayıp verildi.

O günden bugüne ülkemizde binlerce yürüyüş, etkinlik, yardım kampanyası yapıldı. İsrail ürünleri boykot edildi. Boykotu destekleyenler de vardı bu boykotu eleştirenlerde. israil ile ticareti durdurun diyenler de oldu. Aman canım İsrail’le ticaret durursa ekonomik anlamda sıkıntı yaşarız diyenler de oldu. Hep bir şeyler söylendi, yapılmaya çalışıldı. Karşı duranlar da oldu, yanlarında olanlar da. Peki hakikaten yanlarında olabildik mi? Onlar kadar dik durabildik mi? İnandığımızı yaşayabildik mi? Yaşadıklarımıza inanabildik mi?

Peki kendimize bir bakalım. Doğu Türkistan’da, Filistin’de, Gazze’de Müslüman kardeşlerimiz, soydaşlarımız kendi iffetlerini ve izzetlerini o kadar çileye rağmen korumaya çalışırken bizler bu rahat ülkede neler yapıyoruz. İnandığımızı yaşayabiliyor muyuz? Allah’ın ipine sağlam tutunuyor muyuz? Emrolunduğu gibi dosdoğru yaşayabiliyor muyuz?

Çoğu şeyi bilemeyiz, hatta her şeyi bilemeyiz lakin şunu çok iyi bilmemiz gerekir ki rahmetli Malcom X’in deyişiyle ‘’bütün insanları uyandırmaya bir uyanık yeter!’’ uyanmalıyız ve hemen harekete geçmeliyiz.

Uyumak için hem çok geç, hem de çok erken. Öldüysek, öldürüldüysek, hemen dirilmeliyiz!

Hemen dirilip slogan Müslümanlığından bir an önce kurtulmalıyız. Bizler Müslüman halktan öte birer birey olarak önce kendimizi düzeltmeliyiz. Madem amellerimiz yöneticilerimizdir. Madem bir kavim kendini bozmadıkça Allah da onları bozmaz. Madem Allah her dönemin hükümdarını halkın kalbine göre gönderir. O zaman önce fertlerin kendini düzeltmesi gerekir. Fertlerden kalabalıklara o kaynamanın kapsaması gerekir.

Yoksa biz kendimizi düzeltmeden ((Faiz, kul hakkı, zina, cinayet, emanete hıyanet, yalan vb.) Vallahi bu Müslümanlar'ın kanı durmayacak. Her devrim karanlığa karşı birer mum yakan bir avuç insanla başlar. Ne demişti Malcom X? ‘’Bütün uyuyanları uyandırmaya tek bir uyanık yeter!’’ Bakarsın o kar tanesi büyür büyür kar topu olur, çığ olur.

Hüseyin Zenginoğlu.
 
İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
4
Hayvanlar Alemi / Sokak Köpeklerinin Öldürülmesi Caiz mi
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 07:18:00 ÖÖ »


Sokak Köpeklerinin Öldürülmesi Caiz mi
 
İslam dini, hayatın her alanına dair görüş ve çözüm önerileri olan, hayatın her alanını düzenleyerek dünyayı adil ve yaşanılır hale getirmek için hükümler getiren mükemmel ve evrensel bir dindir. Son dinin, hayatın her alanına dair çare, çözüm ve tekliflerinin olması tabiidir; üstelik bu hükümlerin dünya var oldukça her türlü çare, çözüm ve teklif için başvuru kaynağı olacağı gerçeği ortadayken. Bu bakımdan, zerreden kürreye bütün bir kâinatı “yaratıcının emaneti” olarak görmek, “yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmek” Müslüman’ın görevidir; hem de büyük bir görev. Çünkü Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de, “O (Allah) ki, yeryüzünde ne varsa (faydalanıp ibret alasınız diye) hepsini sizin için yarattı” (Bakara, 29) buyurmaktadır.

İslâm dini, kâinatı bir bütün olarak görür, kâinattaki tüm canlıları bu bütünlük içinde Allah-u Teâlâ’nın nimeti olarak telakki etmemizi ister. Kaldı ki bütün kâinat Allah-u Teâlâ’nındır; biz emanetçileriz. Kur’an-ı Kerim’deki, “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah’ın ilmi, kudreti her şeyi kuşatıcıdır” (Al-i İmran, 126), “O Rabbin ki, (her şeyi) yaratmış da düzenine koymuştur” (Âlâ, 2), “O ki yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır” (Secde, 7), “Hayvanları da O yaratmıştır…” (Nahl, 5) ayetlerinde bütün yaratılanların Allah-u Teâlâ’nın eşsiz eserlerinin birer parçası olduğu hatırlatılır.

Kâinatın her üyesi/parçası, mükemmel sanatın parçalarıdır. Bu gerçekten dolayıdır ki, ekolojik sistemin her bir üyesi/parçası Kur’an-ı Kerim’de “ümmet” olarak tanımlanmıştır. “Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık. Sonra hepsi, Rablerinin huzuruna toplanıp haşrolunacaklardır” (En’am, 38) ayeti tam da bunu ifade etmektedir.

İşte bu mükemmel kâinatın bir üyesi olan hayvanlar hakkında insaf sahibi olmak, haklarına riayet etmek, onlara merhametle muamelede bulunmak bizim görevimizdir. İslâm’ın hayvan hakları konusundaki hassasiyeti, hayvanlara iyi davranmak, onlara eziyet etmemek ve onlardan faydalanırken ölçülü olmakla ortaya çıkar.

Ekolojik sistemin her bir üyesi Kur’an-ı Kerim’de “ümmet” olarak tanımlanırken, “halife” olarak nitelendirilen insana büyük önem verilmiş, en güzel şekilde yaratıldığı (Tin, 4), yaratılanların birçoğundan üstün kılındığı ve şerefli olduğu vurgulanmıştır. Kur’an-ı Kerim’de, “Andolsun ki, biz insanoğullarını şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onları rızıklandırdık, yarattıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık” (İsra, 70) ve “Rabbin meleklere: ‘Muhakkak ben yeryüzünde (benim emirlerimi tebliğ ve infaza memur) bir halife yaratacağım’ demişti” (Bakara, 30) ayetlerinde bu gerçek ifade edilmektedir.

İslam dini, insanı yaratılanların içinde üstün gördükten sonra onun hayatını korumayı da ilke edinmiştir. Kur’an-ı Kerim’deki, “Kim bir kimseyi kısas gerekmeksizin veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur” (Maide 32) ayeti, insanın hayat hakkını teminat altına almak ve insan hayatına önem vermektir. Ayetin devamında, “Kim de insanı ölümden kurtarırsa bütün insanları yaşatmış gibi olur” denmektedir.

İslam, insanı öldürmeyi değil de yaşatmayı öncelemiş, hayat hakkını kutsal görmüş, canını, malını, ırzını ve şerefini teminat altına almış; buna tasallutta bulunulmasını hoş karşılamamış; tasalluta yeltenenler içinse “kısas”ı emretmiştir. “Kısas” sözlükte “aynıyla mukabelede bulunmak” demektir. Kısas, zayıfı güçlüye karşı korur. Güçlü, karşılık göreceği için zulmetmekten çekinir. Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim’de, “Ey akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız” (Bakara, 179) denilmiştir.

İnsanın insanı öldürmesine “kısas”ı emreden İslâm dininin insana zarar veren hayvanlar özellikle sokak köpekleri konusundaki hükmü nedir?

Bu konuda, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in, Medine’de insanların canına kasteden başıboş köpeklerin öldürülmesine müsaade ettiği sahih hadis kitaplarında geçmektedir. İslâm âlimleri de buna dayanarak hüküm vermiştir. Ancak insanlara zarar vermeyen başıboş köpeklerin öldürülmesi konusunda Hanefi mezhebi bunu caiz görmemiştir. Maliki mezhebinde de tercih edilen görüş budur.

Mesele, Kur’an-ı Kerim’deki ayetler, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in söz ve uygulamaları ile bu iki asli kaynaktan hüküm ortaya koyan müçtehitlerin görüşleri ışığında değerlendirildiği zaman ortaya şu sonuç çıkmaktadır: Hayvanlar bize Allah-u Teâlâ’nın emanetidir, onlara eziyet etmek doğru değildir, onlardan faydalanırken bile ölçülü olmak gerekir.

Masum ve savunmasız hayvanların yaşatılması ve hukukuna riayet edilmesi gerekir. Ancak insan hayatına kast söz konusuysa ve başka bir çözüm yolu kalmamışsa durum farklıdır.

Unutulmamalıdır ki, eğer bugün sokak köpekleri bu kadar çoğalmış ve insan hayatını tehdit eder hale gelmişse bunda yöneticilerin payı büyüktür. Yöneticiler, hayvanların aşılanması, kısırlaştırılması, yeteri kadar barınak yaparak burada bakımının yapılması; gerekirse uygun şartları taşıyan ailelere sahiplendirilmesi noktasında sınıfta kalmıştır.

Sokak köpeklerinin insanların canına kastettiği hengâmda sesini çıkartmayan, yöneticilere baskı yapmayan birtakım kişilerin bugün aynı yöneticilerin ortaya attığı “uyutalım/öldürelim” önerisini toptancı bir anlayışla sahiplenmesi, bir kısım youtuber ilahiyatçıların önerinin altını fetvayla doldurmaya çalışması da işin cabası.

İnsan hayatına kasteden katilin 5-10 sene hapis yattıktan sonra dışarı çıktığı, kanunların buna müsaade ettiği, toplumun her tabakasından insanların buna karşı çıkması gerekirken kanıksamış bir topluluğa dönüştüğü; bütün sorunları el yordamıyla halletme yoluna giden yöneticilere itibar edildiği zamanlardayız.

Eğer insana gerçekten değer verilmesi gerektiğini düşünüyor, insan hayatını önemsiyor ve masun yani her türlü tehditten korunmuş olduğuna inanıyorsak İslâm’ın ortaya koyduğu çözümlere dikkat kesilmemiz gerekir.

Siyami Akyel.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
5
Ramazan Ayvallı Prof. Dr. / İstikâmetin Önemi
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Bugün, 06:56:05 ÖÖ »


İstikâmetin Önemi

"Sıdk" ve "İstikâmet" kelimelerinin karşılığı olan doğruluk, ahlâkî vasıfların hepsinin kendisinde toplandığı bir rûh hâlidir.

 Geçen haftaki 2 makâlemizde, birer nebze, istikâmetten bahsetmiştik. Bugün ve yarın da inşâallah, bu konu üzerinde biraz daha duracağız. Ma’lûm olduğu üzere, doğruluk; inançta, düşüncede, sözde ve davranışta gerçekleşir. İyi insanın vasıfları arasında en başta doğruluk yer almış ve Müslümânların temel prensiplerinden olmuştur. Allah'tan gerçek manada korkmak, iyiliğe yönelmek, râhatlık ve gönül huzûru duymak, ancak doğrulukla mümkündür.
 
"Sıdk" ve "İstikâmet" kelimelerinin karşılığı olan doğruluk, ahlâkî vasıfların hepsinin kendisinde toplandığı bir rûh hâlidir. Kur'ân-ı kerîmde doğruluk, geniş bir şekilde fayda ve hikmetleriyle açıklanmıştır.

Allah'a, âhirete, meleklere ve kitaplara îmân edenler; mallarını akrabâya, yetîmlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere, esîrlere harcayanlar; namazı kılan, zekâtı veren, sözünde duran ve sabredenler "doğrular" ve “takvâ sâhibi kişiler” olarak nitelendirilmişlerdir. Ayrıca istikâmet (doğruluk), Müslümânların ortak vasfı olarak tanımlanmıştır. (el-Bakara, 177; el-Ahzâb, 35; el-Fâtiha, 6)
 
İstikâmetin zıtları, karşıtları; “hıyânet” [doğruluğu bırakıp, başkalarının hukûkuna tecâvüz etme, verilen sözde durmama ve ahde riâyet etmeme], “sahtekârlık”, “yalancılık” ve “sapıklık” gibi vasıflardır.
 
Kur’ân-ı kerîmde buyurulmuştur ki:
 
“Rabbimiz Allah’tır, deyip sonra istikâmette olanlar (doğru yolda gidenler, dînin hükümlerine uyanlar var ya), onlara herhangi bir korku yoktur ve onlar mahzûn da olmayacaklardır.”
 
“Onlar Cennet’liktirler. İşledikleri amellere mükâfât olarak orada ebedî kalacaklardır.” (Ahkâf, 13-14)
 
“Gerçekten 'Rabbimiz Allah’tır' deyip de sonra istikâmet üzere olanlar (sebât gösterenler ve sâlih amel işleyenler var ya), onların üzerlerine (ölüm anında veya dehşet hâlinde): 'Korkmayın, mahzûn da olmayın; va’d olunduğunuz Cennet’le neş’elenin' diye melekler ineceklerdir.”
 
“(Ve melekler şöyle diyeceklerdir: Biz hem dünyâ hayâtında, hem de âhırette sizin dostlarınızız. Size, bu âhırette nefislerinizin hoşlanacağı (nimetler) var; hem size, burada ne isterseniz var.” (Fussılet, 30-31)
 
Ma’lûm olduğu üzere, Sevgili Peygamberimiz, bir gün, “Şeyyebetnî sûretü Hûd: Hûd sûresi beni ihtiyârlattı (saçıma-sakalıma ak düşürdü)” buyurmuştur. (Tirmizî, Tefsîru Sûreti Hûd, 6; Hadîs no: 3.297)]
 
Sebebi sorulduğunda, Allahü teâlânın, orada, kendisine yanî Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâma şöyle bir emir verdiğini zikretmiştir:
 
“Bundan dolayı emrolunduğun gibi istikâmette (dosdoğru) ol. Beraberindeki tevbe edenler de (doğru olsunlar). Aşırı gitmeyin. Muhakkak ki O, bütün yaptıklarınızı görüp durmaktadır.” (Hûd, 112) [İnşâallah yarın da aynı konuya devâm edelim.]

Prof. Dr. Ramazan Ayvallı.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
6
A / Ahmet Şahin & Mehmet Kemiksiz - Hüdayi Yolu
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Dün, 05:17:49 ÖS »
2015 - Ahmet Şahin & Mehmet Kemiksiz - Hüdayi Yolu  Wav
45 / 00:02:23:03 / 1,41 GB





CD-1 (25 / 70:59)
---------------------------------------
01 Kudumün Rahmeti  03:49
02 Allahümme Ya Hadi  03:57
03 Tevhide Gel  03:27
04 Nefse Uyub  02:15
05 Bir Padişaha Kul Ol Ki  04:04
06 Halas Et Kalbimiz  04:40
07 Buyruğun Tut Rahmanın  02:59
08 Sadr-ı Cem'il Mürselin  02:25
09 Gelin Şükreyleyelim  07:35
10 Benim Maksudum  04:45
11 İsteyen Yari  10:37
12 Yar İle Ettiğin Ahdi Unutma  04:20
13 Kulların Oda Yakma  03:33
14 Enderun Teravih Tertibi-Müstear Taksim  00:50
15 Her Şeb Teravih Taati  00:56
16 Sabaya Geçiş Taksimi  00:36
17 Nur İle Doldu Yine  02:30
18 Erişdi Hicranın Dem'i  00:56
19 Hüseyniye Geçiş Taksimi  00:55
20 Elden Çıkardık Mahımız  00:56
21 Evc Geçiş Taksimi  00:53
22 Ol Ey Hudayi  00:56
23 Acem Aşiran Geçiş Taksimi  00:51
24 Nur İle Doldu Yine  01:24
25 Acem Aşiran Son Taksim  00:36


CD-2 (20 / 72:04)
---------------------------------------
01 Mevlam Senin Aşıkların  03:54
02 Aşıklar Sadıklar  03:05
03 Be Hey Bülbül  02:46
04 Ey Talib-i Didar  02:54
05 Dost Lutfeyleyub Bir Kez  08:18
06 Olmıyacak Senden Ata  03:14
07 Tevhid Ede Gör  06:51
08 Neyleyeyim Dünyayı  02:23
09 Sakı Dünyaya Aldanma  02:41
10 Gönül Eğlenmez  03:10
11 Yürü Bülbül Dost İllerine  03:36
12 Kudümün Rahmeti  02:53
13 Seherde Açılan Güller  03:40
14 Sadr-ı Cümle Murselin  02:21
15 Alemlerin Sultanı  03:30
16 Gel Allah'a  04:32
17 Hakdan Özge Nesne Yok  03:22
18 Ey Dertlilerin Derdine  03:16
19 Neyleyim Dünyayı  02:51
20 Mestane-i Aşkam  02:38




Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap



İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.

7
İslami Yaşam Hayat Toplum ve Aile / Birliğin Kaynağı Kur?andır
« Son İleti Gönderen: anadolu Dün, 09:16:26 ÖÖ »


Birliğin Kaynağı Kur?andır

İnsanların Allaha yönelmelerine vesile olan, Müslümanların da doğru yola Allahın yoluna kılavuzluk eden Kuran-ı Kerim, aynı zamanda müminler için şifa kaynağıdır. Muttakiler için hidayet rehberi olan Kuran-ı Kerim, müminlerin kendi aralarında birlik ve beraberlik, huzur ve güven içinde olmalarını sağlayan sağlam bir kulptur.

Yüce Rabbimiz Kuranında şöyle buyurmuştur.” Hep birlikte Allahın ipine (Kurana) sımsıkı sarılın.

Parçalanıp bölünmeyin. Allahın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler, birbirinize düşman idiniz de kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun bu nimet sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O, sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah, size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz. Ali İmran. 103.

Yüce Yaratıcımız biz Müslümanların hidayet rehberimiz olan Kuran-ı Kerime sımsıkı sarılmamızı, ayrılığa düşüp bölünmememizi istemektedir. Zira Kuran-ı Kerim kalplerdeki kin ve nefret duygularını kaldırıp sevgiyi, merhameti, hoşgörüyü yerleştirmektedir. Sevginin, saygının, merhametin, hoşgörünün olduğu yerlerde, düşmanlık, kin ve nefret, insana zarar vermek yoktur. Bilakis insanlar arasında birlik ve beraberlik, huzur, güven ve mutluluk vardır.

Bu gün yeryüzünün değişik bölgelerinde   Müslümanlar arasında iç çekişmeler, savaşlar, kin ve nefret dolu eylemler varsa bunun nedeni Kurandan uzak bir hayatın varlığıdır. Zira evrensel Nebi Hz Muhammed Mustafa (sav) efendimiz bundan 14 asır önce veda hutbesinde “ Ey insanlar! Size iki nimet bırakıyorum. Bu iki nimete sımsıkı sarılırsanız hiçbir güç ve kuvvet sizi doğru yoldan saptıramaz, sapmazsınız. Eğer bu iki nimetten biri ya da her ikisini terk ederseniz, sizi doğru yoldan saptırırlar, saparsınız. İşte o, iki nimetten biri Kuran Kerim, diğeri benim sünnetimdir,” buyurdular.

İslam âlemi içine düştüğü durumdan kurtulup, yeniden dirilmesi için Kuran ve sünnette buluşması lazım gelir. Muhammed ümmeti bu gün Filistindeki İsrailin soykırımı ve insan katliamlarını sadece seyrediyorlar. Birlikte yaptırıma gidemiyorlar. Bir kısım Müslüman ülkeleri, Filistin halkına insani yardım bile edemiyor. Bu durum Müslümanların acınacak halde olduğunu göstermektedir. Bu böyle gitmemeli, gidemez de. Zira Peygamberimiz (sav) efendimiz; Birbirinize buğuz etmeyiniz, birbirinize haset etmeyiniz, birbirinize arka çevirmeyin. Ey Allahın kulları kardeş olun. Bir Müslümana, üç günden fazla (din) kardeşine dargın durması helal olmaz” buyurmuştur. Buhari Edep,57.

Dünya Müslümanları olarak birlik ve beraberliğimizin yeniden tesisi için Allahın kelamı Kuran ve efendimizin sünnetinde buluşmak gerekmektedir. Kalplerimizi mutmain hale getirecek olan Kurandır. Düşmanlığı, kin ve nefret duygularını ortadan kaldıran, merhameti, sevgiyi, saygıyı ve hoşgörüyü oluşturan Kurandır. Bu bakımdan birliğimiz ve dirliğimizin devamı için Kuran-ı Kerimi anlayarak hayat sürdürmek o denli önemlidir. Allah, (cc) Kuran ikliminde yaşamayı bizlere nasip eylesin. Amin 

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
8
İslami Aşk ve Sevgi / Allah Ve Peygamber Sevgisi
« Son İleti Gönderen: anadolu Dün, 09:10:22 ÖÖ »


Allah Ve Peygamber Sevgisi

Gerçek huzur ve mutluluğun kaynağı Allah ve Peygamber sevgisidir. Bu durum Müslümana has bir özelliktir. Yani tabii olan Allah ve Peygamber sevgisi sadece Müslümanlarda mevcuttur. Zira, Allaha ve onun evrensel Nebisi Hz Muhammed Mustafa (sav)  efendimize gönülden bağlılığını davranışlarıyla ortaya sergileyen Müslüman, bu bağlılığın kesintiye uğramaması için tüm gücünü kullanır. Yüce Allahın emirlerini yerine getirmede hata etmemeye çalışır. Yaratıcının daima kendisinden razı olmasını arzu eder.

İşte bir Müslümanın gönülden Allahı sevmesi, ona olan itaatin gücünü göstermektedir. Kişi kulluk görevlerini ifa ederken Mevlasıyla kurduğu irtibat sonucunda manevi zevk alır. Bu durum onun huzur ve mutluluğunu sağlar. Peygamber sevgisi de aynı şekilde Müminin hayattan tat almasına vesile olur.   

Peygamberimiz (sav) efendimizi seviyor olmak, onun sünnetini ihya etmekle mümkündür. Söz ve öğütlerini öğrenip yaşamak, bu cümledendir. Allah ve Peygamber sevgisi sadece söylemle değil, Allahın ismi anıldığında kalplerin titremesi gerekir. Bir heyecan ve ilahi aşk meydana gelmesi lazım gelir. Peygamberimizin ismi anıldığında kalplerde meydana gelen muhabbetin tezahürü olarak ona, Salatü selam okumak ( Allahümme salli ala Muhammedin ve ala eli Muhammed) gerekir.   

Yüce Allah Kuranında şöyle buyurmaktadır. “ De ki: Eğer Allahı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Ali İmran, 31. Allahı sevebilmenin yolu Peygamberimiz (sav) efendimize tabi olmaktan geçmektedir. Bir başka ifadeyle evrensel Nebi efendimize tabi olmadan, onun Allahın elçisi olduğuna iman etmeden, ona olan sevgi ve saygımızı davranışlarımızla tezahür ettirmeden Yüce Mevlamızı seviyor olamayız.. Bu bakımdan efendimizi sevmek Allahı sevmek, onu memnun kılmak Allahı memnun kılmaktır. Efendimizi gücendirmek Allahı gücendirmektir.   

       Allah ve Peygamber sevgisinin var olduğu her yerde, huzur ve güven vardır, Allah ve Peygamber sevgisinin olduğu yerlerde birlik ve beraberlik, kardeşlik, paylaşım, dertlere çözüm, sevinçlere ortak olmak vardır. Allahı ve elçisini sevenler, yaratılanı yaratandan ötürü sevmek zorundadırlar. Böyle olunca da, kalplerinde zerre miktarı Allah ve Peygamber sevgisi olanlar, insanlara zarar değil fayda sağlarlar. Zira Peygamberimiz (sav) efendimiz,” insanların hayırlısı onlara faydalı olanlardır,” buyurmuştur. Riyazüssalihin.

Bu gün İslam beldelerinde meydana gelen Müslümanlıkla bağdaşmayan bütün olayların tabanında Allah ve Peygamber sevgisinin gerçek manada olmadığı görülmektedir. Allahı ve peygamberi seven kişi, vicdandan, merhametten, hoşgörüden yoksun olamaz.

Etrafındakilerin canlarına, mallarına, iffetlerine zarar veremez. Kendisi için sevdiğini, diğer kardeşleri için de sever. Allah ve peygamber sevgisine sahip olanlar bilirler ki, sevdiklerinin hoşlanmayacağı söylem ve eylemlerde bulunduklarında sevginin bir hükmü kalmaz. Darılma, gücenme, kızma olur. Bu durum kişiyi yeisse, karamsarlığa iter.

Hayattan manen zevk alamaz, huzursuzluk başlar. Böyle bir duruma düşmemek için kalplerimizde sevgilerini taşıdığımız Allah ve Resulünün gösterdiği hak sahada yaşamaya devam etmeliyiz.                   

Yüce Allah, Kuranında: “De ki, Allaha ve Peygambere itaat edin. Eğer yüz çevirilerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez” buyurmuştur. Ali İmran, 32. Allahı seviyor olmak, ancak Allah ve Resulüne itaat etmekle mümkündür. Bu hal Yüce Yaratıcıya ve onun evrensel Nebisine iman etmekle başlar. Bizler inancımızın gereği olarak Mevlamızın emir ve tavsiyelerini yerine getirerek, Peygamberimiz (sav) efendimizin sünnetini ihya ile yaşantımızı idame ettiriyoruz. Böylece Allah ve peygamber sevgisini gönlümüz ve hayatımızla buluşturarak, dünya ve ahiretimizi mutlu kılıyoruz. Yüce Mevlamızın ve Peygamberimiz (sav) efendimizin bizlerden beklediği de bu olsa gerek.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
9
Hac ve Umre / Manevi Seyahat Hac
« Son İleti Gönderen: anadolu Dün, 08:53:54 ÖÖ »


Manevi Seyahat Hac

Bu günlerde dünyanın her tarafından hac ibadetini ifa etmek üzere Müslümanlar akın, akın Mekkeye doğru gitmektedirler. Zira içinde bulunduğumuz mevsim hac aylarıdır.

Mekkeye gidip gelme imkânına sahip olan her Müslümana ömründe bir defa hac etmesi üzerine farzdır.                     

Yüce Mevla Kuranında şöyle buyurmaktadır. “Yoluna güç yetirenlerin Kabeyi hac etmesi, Allahın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün Âlemlerden müstağnidir”. Al-i İmran, 97. Hac: kelime olarak, kastetmek, ziyaret etmek anlamlarına gelir. Dinimizde ise: Arefe günü zevalden itibaren bayram günü fecrin doğuşuna kadar Arafatta bir müddet durmak ve sonra Kabeyi tavaf etmek demektir.                     

Hac, İslamın beş esasından biridir. Farziyyeti, kitap, sünnet ve icma ile sabittir.

Abdullah ibni Ömerin rivayetine göre Peygamber (sav) efendimiz şöyle buyurdular. “İslam beş temel esas üzerine bina edilmiştir. Allah tan başka ilah olmadığına ve Hz Muhammed (sav) in Alahın elçisi olduğuna şahitlik etmek, Beş vakit namazı doğru kılmak, zekâtı usulüne göre vermek, Ramazan ayı orucunu tutmak, hac görevini ifa etmek,” (Riyazüssalihin)

Mekkeye gidip gelme güç ve imkânına sahip olan bir Müslümanın Kabeyi hac etmesi, Allahın kendisi üzerinde bir hakkıdır. Böyle bir imkâna sahip olan kişinin hac vazifesini geciktirmeden yerine getirmesi gerekir. Dünyanın her tarafından hac mevsiminde üzerlerine farz olan haccı eda etmek için müminler Mekkeye giderler. Bu kutsal yolculuğa çıkan Müslümanlar, mikat yerlerinden ihrama girerler. Mekkeye varıp Kabeye ulaşıncaya Kadar her yükseğe çıkış ve inişlerde telbiye getirirler. Mümkün oldukça vakit namazlarını cemaat halinde kılarlar. İstirahat ettiklerinde yardımlaşma ve dayanışma içerisinde ihtiyaçlarını giderirler.  Kendi aralarında kaynaşma, muhabbet, saygı ve sevgi oluşur. Bu hal dönünceye kadar fasılasız devam eder.

“Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke La şerike leke lebbeyk. İnnel hamde Vennimete leke vel mülk. La şerike leke.

Buyur Allahım buyur, buyur Allahım senin ortağın yoktur. Buyur Allahım, gerçekten hamd, nimet ve mülk sana aittir. Senin ortağın yoktur.                       

Aynı gaye uğruna Mekkeye giden Müslümanların hac yolculuğu büyük bir coşku ve heyecan içinde geçer. Kabeye karşı durarak namaz kılmak, tavaf etmek, Mescid-i Haram içinde diğer Müslümanlarla konuşup kaynaşmak ayrı bir haz verir insana. Evinden hacı adayı olarak çıkıp bayramdan sonra haccını ifa etmiş olarak geriye dönmek, insana tarifi mümkün olmayan bir huzur ve mutluluk verir. Bunu yaşayan bilir.

Manevi haz, yaşamadan tadılmaz. Hac ibadeti Müslümanları günahlardan arındırır. İşlerinde ve mesleklerinde bereket meydana getirir.

Ebu Hüreyre (r.a ) ın rivayetine göre şöyle dedi. Ben Allahın elçisinden şöyle dediğini işittim. “Kötü söz söylemeden ve büyük günah işlemeden hacceden kimse annesinden doğduğu gündeki gibi günahsız olarak döner” buyurdular. Buharı, Hac, 4.

Arafatta yapılan duaların ret edilmeyeceğini haber veren Peygamberimiz, hac, Arafattır, buyurdular. Arafttaki vakfe zamanının iyi değerlendirilmesi önemlidir.

Mahşer yerini andıran bu bölgede akıtılan gözyaşları, yapılan dualar karşılık görmesinin ihtimali büyüktür. Dualarımız kabul, günahlardan arınmış olduğumuz halde memleketimize döndüğümüzde, bu temiz halimizi koruyarak hayatımıza devam ettirmeliyiz. Zaten müslümanın her zaman ve her yerde inancının gereğini dışarıya söylem ve eylemleriyle yansıtması tabiidir. Ne mutlu hac ve umre yapma imkânına sahip bu ibadetleri zamanında ve usulüne uygun şekilde ifa edenlere. Bu duygularla bölgemizden ve dünyanın her tarafından Mekkeye yönelen hacı adaylarımıza hayırlı yolculuklar diler, hac ve umrelerinin makbul olmasını Yüce Mevladan niyaz ederim.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
10
Genel Konular / Sabrın Sonu Selamettir
« Son İleti Gönderen: anadolu Dün, 08:46:43 ÖÖ »


Sabrın Sonu Selamettir

Dünya sahnesinde yaşayan insanoğlu, yaşadığı süreçte zaman, zaman, sıkıntılı anlar, meşakkatli durumlarla karşılaşabilir. Nitekim Hz Âdem peygamberden itibaren bizim peygamberimiz Hz Muhammet Mustafa (sav) efendimize kadar yeryüzünde yaşayan insan toplumlarına Allah tarafından gönderilen her peygamber pek çok zorluk, meşakkat, sıkıntı ve elem verici durumlarla karşılaşmışlardır. Bunları, peygamberler tarihinden öğrenebiliyoruz.   

Hiçbir peygamber çeşitli zorluklar karşısında pes etmemiştir. Allaha tevekkül ederek ondan yardım isteğini sürdürmekle başarıya ulaşmak için sabır ve sebatla çalışmaya devam etmişlerdir. Bu hususta Cenabı Hak peygamberimize hitaben: ( Ey Muhammed) o halde “Azim sahibi peygamberler nasıl sabretti ise sen de öyle sabret.

Onlar için acele etme. Onlar tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, sanki dünyada gündüzün bir anından başka kalmadıklarını sanırlar. Bu bir duyurudur. Ancak yoldan çıkmış topluluklar helak edilir,”  buyurmuştur. Ahkaf,35.

Sabır :zorluk ve meşakkate göğüs germe, Allaha tevekkül ederek ondan gelen sıkıntılara katlanma anlamında kullanılan ahlaki bir terimdir. Sabır başarının anahtarıdır.

Sabırlı olmayan, sabır gösteremeyen hiçbir kimse başarıya ulaşamaz. Başladığı bir işi kendi lehine olacak şekilde bitiremez. Bu bakımdan hangi işle meşgul olursak olalım, hangi mesleği icra edersek edelim önce işimizi ve mesleğimizi sevmeliyiz. Sevdiğimiz işte ve meslekte başarılı olmak için karşımıza çıkabilecek zorluk ve engellere karşı mutlaka sabır ve sebat göstermeliyiz. Başarma ümidini yitirmeden Allahın yardımıyla zorluğu yeneceğimiz ümidi içinde çalışmaya devam etmeliyiz.   

Yaşadığımız toplum içinde başlangıçta fakir iken zengin olan, işci iken işveren olan,

öğrenci iken öğretmen olan, mutsuz iken mutlu olan, kendi kendine yetemez halde iken etrafındakilere yardım eder hale gelen pek çok insan örneğini görebiliriz. İşte bütün bunların tabanında sabır ve sebatla çalışmaya devam etmek yatmaktadır..

Bu nedenledir ki, sabrın sonu selamettir. Esenlik, huzur ve mutluluğa kavuşmadır.

Arzu edilen yaşam standardına erişmedir. Dünyada hiçbir insan yoktur ki, sabır ve sebatla çalışmaya devam edip sonunda başarıya ulaşamasın. Böyle bir örnek bulunamaz.

Bu bakımdan içinde bulunduğumuz halden daha iyi bir duruma gelmek için çalışmaya devam etmeliyiz. Öğrenci isek daha iyi derece ile sınıf geçmek için çalışmaya, okuldan mezun olacak durumda isek, bilgi ve kültürle donanmış olarak mezuniyet belgesi almaya gayretli olmalıyız Girdiğimiz imtihanlarda başarıya ulaşamamış olabiliriz. Bu, hayatın sonu demek değildir. Ümitsizliğe düşmeden sabırla çalışmaya, imtihana hazırlanmaya devam etmeliyiz. Önümüze çıkan her engeli ve zorluğu yenme adına uğraşı verirsek arzu ettiğimiz noktaya gelebiliriz.

Bunun için kendimize güvenmeliyiz. Çalışırsam yaparım inancına sahip olmalıyız. Yaşadığımız toplumda çalışırsam yaparım inancına sahip olup gayret gösterenlerin başarıya ulaştıklarını her zaman görüyoruz. Zira Allah Kur anında, Ey iman edenler!

Sabrederek ve namaz kılarak Allahtan yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir”, buyurmaktadır. Bakara,153. İnsana Allahın yardımı geldiği zaman, o insan, selamete, esenliğe kavuşur. Maddi ve manevi yönden huzura erer. Ulaşılması zor gözüken noktada kendisini bulabilir. Zira Allah, bir kuluna yürümesini, murat etmişse onu hiçbir güç durduramaz.Bu inançla hayata sarılmalıyız..Sonuçta mutlaka Allahın istediği olacaktır.   

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
Sayfa: [1] 2 3 ... 10