Son İletiler

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 10
11
A / Ahmet Şahin & Mehmet Kemiksiz - Hüdayi Yolu
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Dün, 05:17:49 ÖS »
2015 - Ahmet Şahin & Mehmet Kemiksiz - Hüdayi Yolu  Wav
45 / 00:02:23:03 / 1,41 GB





CD-1 (25 / 70:59)
---------------------------------------
01 Kudumün Rahmeti  03:49
02 Allahümme Ya Hadi  03:57
03 Tevhide Gel  03:27
04 Nefse Uyub  02:15
05 Bir Padişaha Kul Ol Ki  04:04
06 Halas Et Kalbimiz  04:40
07 Buyruğun Tut Rahmanın  02:59
08 Sadr-ı Cem'il Mürselin  02:25
09 Gelin Şükreyleyelim  07:35
10 Benim Maksudum  04:45
11 İsteyen Yari  10:37
12 Yar İle Ettiğin Ahdi Unutma  04:20
13 Kulların Oda Yakma  03:33
14 Enderun Teravih Tertibi-Müstear Taksim  00:50
15 Her Şeb Teravih Taati  00:56
16 Sabaya Geçiş Taksimi  00:36
17 Nur İle Doldu Yine  02:30
18 Erişdi Hicranın Dem'i  00:56
19 Hüseyniye Geçiş Taksimi  00:55
20 Elden Çıkardık Mahımız  00:56
21 Evc Geçiş Taksimi  00:53
22 Ol Ey Hudayi  00:56
23 Acem Aşiran Geçiş Taksimi  00:51
24 Nur İle Doldu Yine  01:24
25 Acem Aşiran Son Taksim  00:36


CD-2 (20 / 72:04)
---------------------------------------
01 Mevlam Senin Aşıkların  03:54
02 Aşıklar Sadıklar  03:05
03 Be Hey Bülbül  02:46
04 Ey Talib-i Didar  02:54
05 Dost Lutfeyleyub Bir Kez  08:18
06 Olmıyacak Senden Ata  03:14
07 Tevhid Ede Gör  06:51
08 Neyleyeyim Dünyayı  02:23
09 Sakı Dünyaya Aldanma  02:41
10 Gönül Eğlenmez  03:10
11 Yürü Bülbül Dost İllerine  03:36
12 Kudümün Rahmeti  02:53
13 Seherde Açılan Güller  03:40
14 Sadr-ı Cümle Murselin  02:21
15 Alemlerin Sultanı  03:30
16 Gel Allah'a  04:32
17 Hakdan Özge Nesne Yok  03:22
18 Ey Dertlilerin Derdine  03:16
19 Neyleyim Dünyayı  02:51
20 Mestane-i Aşkam  02:38




Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap



İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.

12
İslami Yaşam Hayat Toplum ve Aile / Birliğin Kaynağı Kur?andır
« Son İleti Gönderen: anadolu Dün, 09:16:26 ÖÖ »


Birliğin Kaynağı Kur?andır

İnsanların Allaha yönelmelerine vesile olan, Müslümanların da doğru yola Allahın yoluna kılavuzluk eden Kuran-ı Kerim, aynı zamanda müminler için şifa kaynağıdır. Muttakiler için hidayet rehberi olan Kuran-ı Kerim, müminlerin kendi aralarında birlik ve beraberlik, huzur ve güven içinde olmalarını sağlayan sağlam bir kulptur.

Yüce Rabbimiz Kuranında şöyle buyurmuştur.” Hep birlikte Allahın ipine (Kurana) sımsıkı sarılın.

Parçalanıp bölünmeyin. Allahın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler, birbirinize düşman idiniz de kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun bu nimet sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O, sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah, size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz. Ali İmran. 103.

Yüce Yaratıcımız biz Müslümanların hidayet rehberimiz olan Kuran-ı Kerime sımsıkı sarılmamızı, ayrılığa düşüp bölünmememizi istemektedir. Zira Kuran-ı Kerim kalplerdeki kin ve nefret duygularını kaldırıp sevgiyi, merhameti, hoşgörüyü yerleştirmektedir. Sevginin, saygının, merhametin, hoşgörünün olduğu yerlerde, düşmanlık, kin ve nefret, insana zarar vermek yoktur. Bilakis insanlar arasında birlik ve beraberlik, huzur, güven ve mutluluk vardır.

Bu gün yeryüzünün değişik bölgelerinde   Müslümanlar arasında iç çekişmeler, savaşlar, kin ve nefret dolu eylemler varsa bunun nedeni Kurandan uzak bir hayatın varlığıdır. Zira evrensel Nebi Hz Muhammed Mustafa (sav) efendimiz bundan 14 asır önce veda hutbesinde “ Ey insanlar! Size iki nimet bırakıyorum. Bu iki nimete sımsıkı sarılırsanız hiçbir güç ve kuvvet sizi doğru yoldan saptıramaz, sapmazsınız. Eğer bu iki nimetten biri ya da her ikisini terk ederseniz, sizi doğru yoldan saptırırlar, saparsınız. İşte o, iki nimetten biri Kuran Kerim, diğeri benim sünnetimdir,” buyurdular.

İslam âlemi içine düştüğü durumdan kurtulup, yeniden dirilmesi için Kuran ve sünnette buluşması lazım gelir. Muhammed ümmeti bu gün Filistindeki İsrailin soykırımı ve insan katliamlarını sadece seyrediyorlar. Birlikte yaptırıma gidemiyorlar. Bir kısım Müslüman ülkeleri, Filistin halkına insani yardım bile edemiyor. Bu durum Müslümanların acınacak halde olduğunu göstermektedir. Bu böyle gitmemeli, gidemez de. Zira Peygamberimiz (sav) efendimiz; Birbirinize buğuz etmeyiniz, birbirinize haset etmeyiniz, birbirinize arka çevirmeyin. Ey Allahın kulları kardeş olun. Bir Müslümana, üç günden fazla (din) kardeşine dargın durması helal olmaz” buyurmuştur. Buhari Edep,57.

Dünya Müslümanları olarak birlik ve beraberliğimizin yeniden tesisi için Allahın kelamı Kuran ve efendimizin sünnetinde buluşmak gerekmektedir. Kalplerimizi mutmain hale getirecek olan Kurandır. Düşmanlığı, kin ve nefret duygularını ortadan kaldıran, merhameti, sevgiyi, saygıyı ve hoşgörüyü oluşturan Kurandır. Bu bakımdan birliğimiz ve dirliğimizin devamı için Kuran-ı Kerimi anlayarak hayat sürdürmek o denli önemlidir. Allah, (cc) Kuran ikliminde yaşamayı bizlere nasip eylesin. Amin 

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
13
İslami Aşk ve Sevgi / Allah Ve Peygamber Sevgisi
« Son İleti Gönderen: anadolu Dün, 09:10:22 ÖÖ »


Allah Ve Peygamber Sevgisi

Gerçek huzur ve mutluluğun kaynağı Allah ve Peygamber sevgisidir. Bu durum Müslümana has bir özelliktir. Yani tabii olan Allah ve Peygamber sevgisi sadece Müslümanlarda mevcuttur. Zira, Allaha ve onun evrensel Nebisi Hz Muhammed Mustafa (sav)  efendimize gönülden bağlılığını davranışlarıyla ortaya sergileyen Müslüman, bu bağlılığın kesintiye uğramaması için tüm gücünü kullanır. Yüce Allahın emirlerini yerine getirmede hata etmemeye çalışır. Yaratıcının daima kendisinden razı olmasını arzu eder.

İşte bir Müslümanın gönülden Allahı sevmesi, ona olan itaatin gücünü göstermektedir. Kişi kulluk görevlerini ifa ederken Mevlasıyla kurduğu irtibat sonucunda manevi zevk alır. Bu durum onun huzur ve mutluluğunu sağlar. Peygamber sevgisi de aynı şekilde Müminin hayattan tat almasına vesile olur.   

Peygamberimiz (sav) efendimizi seviyor olmak, onun sünnetini ihya etmekle mümkündür. Söz ve öğütlerini öğrenip yaşamak, bu cümledendir. Allah ve Peygamber sevgisi sadece söylemle değil, Allahın ismi anıldığında kalplerin titremesi gerekir. Bir heyecan ve ilahi aşk meydana gelmesi lazım gelir. Peygamberimizin ismi anıldığında kalplerde meydana gelen muhabbetin tezahürü olarak ona, Salatü selam okumak ( Allahümme salli ala Muhammedin ve ala eli Muhammed) gerekir.   

Yüce Allah Kuranında şöyle buyurmaktadır. “ De ki: Eğer Allahı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Ali İmran, 31. Allahı sevebilmenin yolu Peygamberimiz (sav) efendimize tabi olmaktan geçmektedir. Bir başka ifadeyle evrensel Nebi efendimize tabi olmadan, onun Allahın elçisi olduğuna iman etmeden, ona olan sevgi ve saygımızı davranışlarımızla tezahür ettirmeden Yüce Mevlamızı seviyor olamayız.. Bu bakımdan efendimizi sevmek Allahı sevmek, onu memnun kılmak Allahı memnun kılmaktır. Efendimizi gücendirmek Allahı gücendirmektir.   

       Allah ve Peygamber sevgisinin var olduğu her yerde, huzur ve güven vardır, Allah ve Peygamber sevgisinin olduğu yerlerde birlik ve beraberlik, kardeşlik, paylaşım, dertlere çözüm, sevinçlere ortak olmak vardır. Allahı ve elçisini sevenler, yaratılanı yaratandan ötürü sevmek zorundadırlar. Böyle olunca da, kalplerinde zerre miktarı Allah ve Peygamber sevgisi olanlar, insanlara zarar değil fayda sağlarlar. Zira Peygamberimiz (sav) efendimiz,” insanların hayırlısı onlara faydalı olanlardır,” buyurmuştur. Riyazüssalihin.

Bu gün İslam beldelerinde meydana gelen Müslümanlıkla bağdaşmayan bütün olayların tabanında Allah ve Peygamber sevgisinin gerçek manada olmadığı görülmektedir. Allahı ve peygamberi seven kişi, vicdandan, merhametten, hoşgörüden yoksun olamaz.

Etrafındakilerin canlarına, mallarına, iffetlerine zarar veremez. Kendisi için sevdiğini, diğer kardeşleri için de sever. Allah ve peygamber sevgisine sahip olanlar bilirler ki, sevdiklerinin hoşlanmayacağı söylem ve eylemlerde bulunduklarında sevginin bir hükmü kalmaz. Darılma, gücenme, kızma olur. Bu durum kişiyi yeisse, karamsarlığa iter.

Hayattan manen zevk alamaz, huzursuzluk başlar. Böyle bir duruma düşmemek için kalplerimizde sevgilerini taşıdığımız Allah ve Resulünün gösterdiği hak sahada yaşamaya devam etmeliyiz.                   

Yüce Allah, Kuranında: “De ki, Allaha ve Peygambere itaat edin. Eğer yüz çevirilerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez” buyurmuştur. Ali İmran, 32. Allahı seviyor olmak, ancak Allah ve Resulüne itaat etmekle mümkündür. Bu hal Yüce Yaratıcıya ve onun evrensel Nebisine iman etmekle başlar. Bizler inancımızın gereği olarak Mevlamızın emir ve tavsiyelerini yerine getirerek, Peygamberimiz (sav) efendimizin sünnetini ihya ile yaşantımızı idame ettiriyoruz. Böylece Allah ve peygamber sevgisini gönlümüz ve hayatımızla buluşturarak, dünya ve ahiretimizi mutlu kılıyoruz. Yüce Mevlamızın ve Peygamberimiz (sav) efendimizin bizlerden beklediği de bu olsa gerek.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
14
Hac ve Umre / Manevi Seyahat Hac
« Son İleti Gönderen: anadolu Dün, 08:53:54 ÖÖ »


Manevi Seyahat Hac

Bu günlerde dünyanın her tarafından hac ibadetini ifa etmek üzere Müslümanlar akın, akın Mekkeye doğru gitmektedirler. Zira içinde bulunduğumuz mevsim hac aylarıdır.

Mekkeye gidip gelme imkânına sahip olan her Müslümana ömründe bir defa hac etmesi üzerine farzdır.                     

Yüce Mevla Kuranında şöyle buyurmaktadır. “Yoluna güç yetirenlerin Kabeyi hac etmesi, Allahın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün Âlemlerden müstağnidir”. Al-i İmran, 97. Hac: kelime olarak, kastetmek, ziyaret etmek anlamlarına gelir. Dinimizde ise: Arefe günü zevalden itibaren bayram günü fecrin doğuşuna kadar Arafatta bir müddet durmak ve sonra Kabeyi tavaf etmek demektir.                     

Hac, İslamın beş esasından biridir. Farziyyeti, kitap, sünnet ve icma ile sabittir.

Abdullah ibni Ömerin rivayetine göre Peygamber (sav) efendimiz şöyle buyurdular. “İslam beş temel esas üzerine bina edilmiştir. Allah tan başka ilah olmadığına ve Hz Muhammed (sav) in Alahın elçisi olduğuna şahitlik etmek, Beş vakit namazı doğru kılmak, zekâtı usulüne göre vermek, Ramazan ayı orucunu tutmak, hac görevini ifa etmek,” (Riyazüssalihin)

Mekkeye gidip gelme güç ve imkânına sahip olan bir Müslümanın Kabeyi hac etmesi, Allahın kendisi üzerinde bir hakkıdır. Böyle bir imkâna sahip olan kişinin hac vazifesini geciktirmeden yerine getirmesi gerekir. Dünyanın her tarafından hac mevsiminde üzerlerine farz olan haccı eda etmek için müminler Mekkeye giderler. Bu kutsal yolculuğa çıkan Müslümanlar, mikat yerlerinden ihrama girerler. Mekkeye varıp Kabeye ulaşıncaya Kadar her yükseğe çıkış ve inişlerde telbiye getirirler. Mümkün oldukça vakit namazlarını cemaat halinde kılarlar. İstirahat ettiklerinde yardımlaşma ve dayanışma içerisinde ihtiyaçlarını giderirler.  Kendi aralarında kaynaşma, muhabbet, saygı ve sevgi oluşur. Bu hal dönünceye kadar fasılasız devam eder.

“Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke La şerike leke lebbeyk. İnnel hamde Vennimete leke vel mülk. La şerike leke.

Buyur Allahım buyur, buyur Allahım senin ortağın yoktur. Buyur Allahım, gerçekten hamd, nimet ve mülk sana aittir. Senin ortağın yoktur.                       

Aynı gaye uğruna Mekkeye giden Müslümanların hac yolculuğu büyük bir coşku ve heyecan içinde geçer. Kabeye karşı durarak namaz kılmak, tavaf etmek, Mescid-i Haram içinde diğer Müslümanlarla konuşup kaynaşmak ayrı bir haz verir insana. Evinden hacı adayı olarak çıkıp bayramdan sonra haccını ifa etmiş olarak geriye dönmek, insana tarifi mümkün olmayan bir huzur ve mutluluk verir. Bunu yaşayan bilir.

Manevi haz, yaşamadan tadılmaz. Hac ibadeti Müslümanları günahlardan arındırır. İşlerinde ve mesleklerinde bereket meydana getirir.

Ebu Hüreyre (r.a ) ın rivayetine göre şöyle dedi. Ben Allahın elçisinden şöyle dediğini işittim. “Kötü söz söylemeden ve büyük günah işlemeden hacceden kimse annesinden doğduğu gündeki gibi günahsız olarak döner” buyurdular. Buharı, Hac, 4.

Arafatta yapılan duaların ret edilmeyeceğini haber veren Peygamberimiz, hac, Arafattır, buyurdular. Arafttaki vakfe zamanının iyi değerlendirilmesi önemlidir.

Mahşer yerini andıran bu bölgede akıtılan gözyaşları, yapılan dualar karşılık görmesinin ihtimali büyüktür. Dualarımız kabul, günahlardan arınmış olduğumuz halde memleketimize döndüğümüzde, bu temiz halimizi koruyarak hayatımıza devam ettirmeliyiz. Zaten müslümanın her zaman ve her yerde inancının gereğini dışarıya söylem ve eylemleriyle yansıtması tabiidir. Ne mutlu hac ve umre yapma imkânına sahip bu ibadetleri zamanında ve usulüne uygun şekilde ifa edenlere. Bu duygularla bölgemizden ve dünyanın her tarafından Mekkeye yönelen hacı adaylarımıza hayırlı yolculuklar diler, hac ve umrelerinin makbul olmasını Yüce Mevladan niyaz ederim.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
15
Genel Konular / Sabrın Sonu Selamettir
« Son İleti Gönderen: anadolu Dün, 08:46:43 ÖÖ »


Sabrın Sonu Selamettir

Dünya sahnesinde yaşayan insanoğlu, yaşadığı süreçte zaman, zaman, sıkıntılı anlar, meşakkatli durumlarla karşılaşabilir. Nitekim Hz Âdem peygamberden itibaren bizim peygamberimiz Hz Muhammet Mustafa (sav) efendimize kadar yeryüzünde yaşayan insan toplumlarına Allah tarafından gönderilen her peygamber pek çok zorluk, meşakkat, sıkıntı ve elem verici durumlarla karşılaşmışlardır. Bunları, peygamberler tarihinden öğrenebiliyoruz.   

Hiçbir peygamber çeşitli zorluklar karşısında pes etmemiştir. Allaha tevekkül ederek ondan yardım isteğini sürdürmekle başarıya ulaşmak için sabır ve sebatla çalışmaya devam etmişlerdir. Bu hususta Cenabı Hak peygamberimize hitaben: ( Ey Muhammed) o halde “Azim sahibi peygamberler nasıl sabretti ise sen de öyle sabret.

Onlar için acele etme. Onlar tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, sanki dünyada gündüzün bir anından başka kalmadıklarını sanırlar. Bu bir duyurudur. Ancak yoldan çıkmış topluluklar helak edilir,”  buyurmuştur. Ahkaf,35.

Sabır :zorluk ve meşakkate göğüs germe, Allaha tevekkül ederek ondan gelen sıkıntılara katlanma anlamında kullanılan ahlaki bir terimdir. Sabır başarının anahtarıdır.

Sabırlı olmayan, sabır gösteremeyen hiçbir kimse başarıya ulaşamaz. Başladığı bir işi kendi lehine olacak şekilde bitiremez. Bu bakımdan hangi işle meşgul olursak olalım, hangi mesleği icra edersek edelim önce işimizi ve mesleğimizi sevmeliyiz. Sevdiğimiz işte ve meslekte başarılı olmak için karşımıza çıkabilecek zorluk ve engellere karşı mutlaka sabır ve sebat göstermeliyiz. Başarma ümidini yitirmeden Allahın yardımıyla zorluğu yeneceğimiz ümidi içinde çalışmaya devam etmeliyiz.   

Yaşadığımız toplum içinde başlangıçta fakir iken zengin olan, işci iken işveren olan,

öğrenci iken öğretmen olan, mutsuz iken mutlu olan, kendi kendine yetemez halde iken etrafındakilere yardım eder hale gelen pek çok insan örneğini görebiliriz. İşte bütün bunların tabanında sabır ve sebatla çalışmaya devam etmek yatmaktadır..

Bu nedenledir ki, sabrın sonu selamettir. Esenlik, huzur ve mutluluğa kavuşmadır.

Arzu edilen yaşam standardına erişmedir. Dünyada hiçbir insan yoktur ki, sabır ve sebatla çalışmaya devam edip sonunda başarıya ulaşamasın. Böyle bir örnek bulunamaz.

Bu bakımdan içinde bulunduğumuz halden daha iyi bir duruma gelmek için çalışmaya devam etmeliyiz. Öğrenci isek daha iyi derece ile sınıf geçmek için çalışmaya, okuldan mezun olacak durumda isek, bilgi ve kültürle donanmış olarak mezuniyet belgesi almaya gayretli olmalıyız Girdiğimiz imtihanlarda başarıya ulaşamamış olabiliriz. Bu, hayatın sonu demek değildir. Ümitsizliğe düşmeden sabırla çalışmaya, imtihana hazırlanmaya devam etmeliyiz. Önümüze çıkan her engeli ve zorluğu yenme adına uğraşı verirsek arzu ettiğimiz noktaya gelebiliriz.

Bunun için kendimize güvenmeliyiz. Çalışırsam yaparım inancına sahip olmalıyız. Yaşadığımız toplumda çalışırsam yaparım inancına sahip olup gayret gösterenlerin başarıya ulaştıklarını her zaman görüyoruz. Zira Allah Kur anında, Ey iman edenler!

Sabrederek ve namaz kılarak Allahtan yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir”, buyurmaktadır. Bakara,153. İnsana Allahın yardımı geldiği zaman, o insan, selamete, esenliğe kavuşur. Maddi ve manevi yönden huzura erer. Ulaşılması zor gözüken noktada kendisini bulabilir. Zira Allah, bir kuluna yürümesini, murat etmişse onu hiçbir güç durduramaz.Bu inançla hayata sarılmalıyız..Sonuçta mutlaka Allahın istediği olacaktır.   

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
16
Bizden Sizlere / İnsan Onuru Mukaddestir
« Son İleti Gönderen: anadolu Dün, 08:34:01 ÖÖ »


İnsan Onuru Mukaddestir

Onur denilen insani değerlerin bütünlüğünü insana veren Allah, onun korunması için bir takım kurallar ortaya koymuş ve yasaklar getirmiştir. İnsan onurunu rencide eden her türlü söylem ve eylemler haram kılınmıştır. Su-i zanda bulunmak, kusur araştırmak, arkadan çekiştirmek, alay etmek, hor hakir görmek, yalan konuşarak aldatmak, ikiyüzlü davranmak, iftirada bulunmak, böbürlenerek karşıdaki insanı küçümsemek vb.

Yüce Allah, Kur-ı Kerimde konuyla ilgili şöyle buyurmaktadır” Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık. İsra, 70. İnsan dünya sahnesine gelirken onuruyla mükerrem bir varlık olarak gelmiştir. Bu özellikleriyle diğer canlılardan ayrı bir yönü vardır. İnsan, inansın veya inanmasın Allahın kendisine bahşettiği bu değerlerle yaşama hakkına sahiptir. Bu değerlerin dokunulmazlığı vardır. 

Peygamberimiz (s,a,v) efendimiz veda hutbesinde, ey insanlar benden sonra birbirlerinizin boyunlarına vurmayın. Kadınlar ve çocuklarınız Allahın sizlere verdiği birer emanettir. Emanetlerin hakkını verin. Müslümanın, Müslüman kardeşine karşı kanı, malı, iffeti haramdır. Sizlere iki emanet bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarılırsanız hiçbir güç ve kuvvet sizi doğru yoldan ayıramaz. Ne zaman ki, bu iki emanetten ayrılırsınız o zaman doğru yoldan sizi saptırırlar, saparsınız. İşte bu iki emanetten biri Hz Kuran, ikincisi de Sünnet-i seniyyedir.             

Kâinatın efendisi, ümmetinin ve diğer insanların içine düşeceği ortamı görüyormuşçasına, 14 asır önce bizleri uyarmıştır. Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan Müslümanlar arasında birlik ve beraberlik bulunmamakta. Bir hiç uğruna çocuklar, kadınlar, yaşlılar, masum insanlar öldürülüyor. Müslümanlar perişan ve yarınlara güvenle bakamıyorlar. Müslüman toplumunda hala kadına şiddet devam etmektedir. Müslümanlar arasında dargınlık, kin ve nefret, aşağılama normalmiş gibi yaşamaya devam ediyor. Bütün bu olumsuz tablodan arınmak için Peygamberimiz  (s,a,v) efendimizin şu hadisine kulak vermeliyiz.” Bir birlerinize buğuz etmeyin, birbirlerinize haset etmeyin, birbirlerinize sırt çevirmeyin. Ey Allahın kulları, kardeş olun. Müslümanın Müslüman kardeşine üç günden fazla dargın durması helal değildir.”Buhari, edep,57.

İnsana yakışan onurlu bir hayat tarzını kâinatın efendisi peygamberimizde görüyoruz. Çocukluğunda ve gençliğinde emin Muhammed olarak hayat sürdüren, kimseyi incitmeyen ve ötekileştirmeyen efendimiz, Müslümanlar için model insandır. O,çocuklarla ilgilenen, yetimleri kollayan, insanlar arasında adalet ve hakkaniyeti sağlayan, insana insandır diye değer veren rahmet Nebisi. Bir gün Medinede ashabı ile otururlarken karşıdan bir cenaze geçtiğini görünce hemen ayağa kalktılar. Ashap, dediler ki, ey Allahın Resulü o cenaze Yahudidir. Efendimiz, biliyorum, Yahudi de olsa insandır, buyurdular.

Bu gün Filistindeki sivil halka karşı yapılan saldırılar ve akabinde çocuk, yaşlı, kadın erkek demeden sürdürülen katliamlar, medeni dünyanın yüz karası haline gelmiştir.

Savunmasız insanların bu hali onur kırıcıdır. Aynı zamanda Irak ve Suriyedeki insanlık dramı da bu cümledendir. Allah, Muhamnmed ümmetine yardımını ihsan etsin. Yeniden insan onuruna yakışan hayat tablosunu oluşturmak için Kuran ve sünnette buluşmayı nasip etsin. Kurani ve Peygamberi hayatın içinde, insani değerlerin tümü mevcuttur. Yeter ki, mensubu olduğumuz dinimiz İslamı, anlayarak yaşamaya çalışalım. Sonuç hayırlı olacaktır, inşallah.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
17
İslam'da Yetim ve Engelliler / İslam’ın Engelliye Bakışı
« Son İleti Gönderen: anadolu Dün, 08:29:31 ÖÖ »


İslam’ın Engelliye Bakışı

Yaratana kulluk etmek üzere dünya sahnesine gelen insan, yaratılmışların en şereflisidir. Kadınıyla, erkeğiyle, engellisiyle insan eşrefi mahlûkattır. Engelli de, engelli olmayan da bir insandır. Bu bakımdan insana, insan olduğu için değer verilmesi esastır. Toplum içinde birlikte yaşadığımız engelli kardeşlerimiz her zaman olabilir. Onların varlığını kabullenerek birlikte hayatın idamesini sağlama azmini kendimizde her zaman görmeliyiz. Hangi tür engelli olursa olsun karşımızda bir insanın olduğunu düşünmek durumundayız. Kendimizi bir an onun yerine koyarak düşünürsek, sanırım her şey kendiliğinden çözülecektir. Allahın insana verdiği hakların en önemlisi yaşama hakkıdır. Zira bu hak olmazsa diğerlerinden söz edilemez. Engelli insanın da hayat hakkı en tabii haktır. Bundan sonra, din ve vicdan, eğitim ve öğretim, çalışma, mülk edinme vb, gelmektedir.

Yüce Allah Kuranın da şöyle buyurmuştur.”Kendisine o ama geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü. ( Ey Muhammed!) ne bilirsin, belki de o arınacak. Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek. Kendisini muhtaç hissetmeyene gelince; sen ona yöneliyorsun. (istemiyorsa) onun arınmasından sana ne! Allaha karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona yöneliyorsun. Hayır, böyle yapma! Çünkü bu( Kuran) bir öğüttür. Dileyen ondan öğüt alır. Abese suresi,1-12.   

Hz Peygamber, İslam hakkında kendisinden bilgi almaya gelen kibirli bazı müşrik liderleriyle görüşürken sahabelerden gözleri görmeyen Abdullah b. Ümmi Mektum  gelerek “Ya Resulallah bana öğüt ver” demişti. Hz. Peygamber çok meşgul olduğu için yüzünü ekşitip öteye dönmüş, yanındakileri dinlemeye devam etmişti. İşte bu sure bu olay üzerine inmiştir.

Abdullah b. Ummi Mektum görme engelli bir sahabedir. İslam Dini hakkında peygamberimiz (sav) efendimizden bilgi almak için kendisiyle ilgilenilmesini istemiştir.

Efendimizin meşgul olmasından dolayı kendisiyle ilgilenmesinin biraz gecikmesi neticesinde Allah, Peygamberimizi uyarmıştır. Peygamberimiz bu sahabeyi, Medine de bazen kendi yerine vekil bırakmıştır. Aynı zamanda Abdullah b. Ummi Mektum efendimizin müezzini idi.

Demek oluyor ki, kişi engelli de olsa değer vermek, ilgilenmek, isteklerine cevap vermek gerekiyor. Günümüzde yaşam mücadelesi veren engelli kardeşlerimize baktığımızda, bizlerden kendilerini acımamızı değil, değer vermemizi ve ilgilenmeyi, kendilerinin bu toplumun birer ferdi olduklarının bilinmesini arzu ettiklerini hissediyoruz. Bu da onların en tabii hakları olsa gerek. Birlikte yaşadığımız bu kardeşlerimize karşı her zaman ve her mekânda duyarlı olmalıyız. Onları arzu ettiklerinde, eğitim ve öğretim kurumlarıyla, cami ve mescitlerle, sosyal etkinliklerle buluşmalarına yardımcı olmalıyız.

Çalıştırdığımız yerlerde kendilerine kolaylıklar sağlamalıyız. Yol ve caddelerde yürürlerken zor durumda kaldıklarında rehberlik yapmaktan kaçınmamalıyız.

Unutmamalıyız ki, engelli kardeşlerimize göstereceğimiz en ufak bir ilgi, onları hayata bağlayacaktır. Yaşamaktan zevk almalarına vesile olacaktır. Onların bu hali, bizlerin dünya ve ahretimizin mutlu olmasına imkân sağlayacaktır inşallah.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
18
Yaşar Değirmenci / Egoizmden Kurtulalım
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Dün, 08:11:17 ÖÖ »


Egoizmden Kurtulalım

Kavramlarla oynanıyor. Kavramlar, herkes için geçerli olan hakikatler olarak değil de birilerinin işine geldiği gibi kullanılmaya başlayınca; bu tanımları herkes kendi tarafına göre yontuyor. Zulüm zulümdür. Onu yapan ister Müslüman ister Hıristiyan ister Yahudi olsun fark etmez. Peygamber Efendimiz ‘Hırsızlık yapan kızım Fatıma da olsa, vallahi cezasını verirdim’ buyurarak suçlunun konumunun önemli olmadığına dikkatleri çekiyor.

Kim tanımlayacak bu kavramları? Bu kavramları tanımlama hakkını sadece ABD, İsrail, İngiltere, Rusya yahut BM (Birleşmiş Milletlere) mi vereceğiz? Böyle olursa İsrail’in binlerce masumun canlarına mal olan katliamlarını gerçekleştirdiği harekatın adı ‘Barış Harekâtı’ bu zalimlere karşı kendini ve işgal altındaki vatanlarını savunan Filistinlilerin meşru müdafaası ‘terör saldırısı’ olup çıkmaz mı? Bunlar ‘düzeltme rolünü oynayan bozguncular’ değil mi? İsrail, ABD, İngiltere ve diğer devletler kana doymayan vampir gibi zayıfların sırtından kan emerek şişiyor. Onların ve o izi sürenlerin müreffeh olması için, başkalarının daha fazla aç kalması gerekiyor. Onların sömürmesi için, başkalarının daha fazla çalışıp alın teri dökmesi gerekiyor. Onların daha fazla keyif çatmaları için, dünyayı cehenneme çevirmeleri, her tarafı ateşe vermeleri gerekiyor.

Onların neşeli ve mutlu olmaları için, başkalarının ağlayıp ızdırap çekmeleri gerekiyor. Bunlar hem davacı, hem savcı, hem hâkim, hem de cellat rolünde. Müslüman halka (nerede olursa olsun) karşı yargısız infazı gerçekleştiriyor. Yanına da suç ortakları arıyor.

Cinayetlerine yardım ve yataklık yapmayanları ‘terörü destekleyenler’ olarak damgalıyor. Kimin haklı, kimin haksız olacağını kendisi belirliyor. Güç ve kuvvetini, ölüm kusan silahlarını göstererek yapıyor. Elleri kanlı siyaset yapanların, onlara destek verenlerin, çıkan hercü merce (kaosa) sevinenlerin şu hallerinden ibret almamak mümkün mü? Yeryüzünde ilim ve hikmete, sevgi ve saygıya, şefkat ve merhamete dayalı medeniyetimizle insanlığı buluşturmalıyız. Zulme ve kötülüğe engel olma, adalet ve iyiliği dünyaya hâkim kılmayı gerçekleştirmeliyiz. Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin sünnet-i seniyyesinden beslenen Müslümanlar, yeryüzünde insanca yaşamayı temin ederler. Müslümanlardan başka insanlığa huzur ve sükûnu kimse getiremez. Bunu yapacak devlet de Türkiye’dir. Kemalist, seküler ve laik devlet olmasına rağmen.

Son yaşadığımız olaylar, bildiklerimizle, okuduklarımızla, dinlediklerimizle amel etmediğimizi gösteriyor. Hani Müslümanlar olarak Allah ve Resulünü hakem tayin edecektik. Hani hakiki pehlivan öfkesini yutandı. Hani ifrat ve tefride düşmeyip makul ve mutedil hareket edecektik. Hani sevgide de nefrette de ölçüyü kaçırmayacaktık. Hani dinimiz, sadece ibadetlerden müteşekkil bir din olmayıp hayat nizamımızdı. Hani din kardeşimizi kendimize tercih edecektik. Hani cemaat, cemiyet, vakıf, dernek, bütün kurumlar vesile, dinimize hizmet gaye idi. Hani araç ile amacı karıştırmayacaktık.

Hani bir vücudun organları gibiydik. Daha bir sürü ‘Hani’ ile başlayan cümleler kurabiliriz. Bunlar da gösteriyor ki ‘iman-amel-ihlas-ihsan’ hususunda problemlerimiz var demektir. Mü’min; imanı için yaşayan, dünyaya gelişini imtihan için bilen, ebediyete kadar iman/küfür mücadelesinin bitmeyeceğinin şuurundaki adamdır.

Egoizmden kurtulan adamdır. İslam›a göre kişinin özüyle sözünün inancı ile işlerin örtüşmesi esastır. Bu husus ayet ve hadislerde önemle vurgulanmakta müminlerin dosdoğru olmaları emredilmektedir.

“Ey Allah’ın resulü İslam dini ile ilgili bana öyle bir söz söyle öyle bir iş bildir ki senden sonra onu kimseye sormayayım ve ona sarılayım” diyen sahabe Süfyan bin Abdullah›a Peygamberimiz “Allah’a iman ettim. Rabbim Allah de ve dost doğru ol” buyurmuşlardır Peygamberimiz “Kim ihlasla kalbine imanı yerleştirir ve kalbini temizler, dilini doğru sözlü, nefsi huzura ermiş, huyunu, ahlakını ve davranışlarını dost doğru kulaklarını ve gözlerini gerçeği ve doğruyu duyan dinleyen ve gören yaparsa kurtuluşa ermiştir” hadisi, insanın özü sözü gözü kulağı ve bütün uzuvlarıyla olmasını teşvik etmiş ve küfür ile iman, doğru söz ile yalan, emanet ile hıyanet bir araya gelmez” buyurmuşlardır.

Dualarımızda, Rabbinden, değiştiremeyeceklerini tevekkül içinde kabul edecek vakarı, değiştirebileceklerini değiştirecek cesareti ve ikisi arasındaki farkı anlayabilecek bir akıl ihsan etmesini isteyelim. Encamını bilmediğin, arkasında hayır mı var, şer mi var kestiremediğin isteklerde bulunmamak için dualarında hep “Senin sevdiğini ve Senin razı olduğunu yaptırt Allah’ım!” diye dua etmeyi alışkanlık edinelim.

Peygamber Efendimizin şu duasını dilimizden eksik etmeyelim: “Allah’ım! Ürpermeyen kalpten, doymayan nefisten, fayda vermeyen bilgiden ve kabul olunmayacak duadan Sana sığınırım.” Her gün hayatının muhasebesini yaparak Peygamber Efendimizin şu hadis-i şerifiyle de kendi Müslümanlık derecemizi gözden geçirelim. “Kişinin güzel bir Müslüman oluşu, mâlayâni (boş şeyleri) terk etmesi ile belli olur.”

‘Din Kardeşliği’mize veremeyeceği zararı, biz kendi kendimize verebiliyoruz. Gayet de rahatız maşallah!

Peygamberler bile hata yapabiliyor, ama bizim büyüklerimiz masum sanki. Bir ‘nefs muhasebesi’ bu kadar zor mu? Bir ‘özür dilemek, bir helalleşme içinde bulunmak karizmamızı mı çizdirir? Yapılan iyilikleri takdir etmek aczimize mi hamledilir? Yanıldığımızı kabullenmemiz, hatamızı üstlenmemiz, hata ettiğimizi söylememiz bizi büyültür mü, küçültür mü? Bizi dinlemeyen, bize hak vermeyen herkesi rakip, hataları düzeltmeye kalkanları hasım gibi algılamak bizi nereye götürür? Eleştiriye kapalı olmak, her yaptığını mükemmel görmek olgun bir Müslüman tavrı mıdır? Kendilerinin ‘özel’ olduğunu düşünmek, etraflarındakilerin de öyle düşünmelerini istemek örnek insanlara yakışır mı?

Vefalı olmanın, kadir/kıymet bilmenin bizim mümeyyiz vasfımız olduğu bu kadar çabuk mu unutulur? ‘Tarihini bilmeyen milletler hafıza kaybına uğramış gibidir’ sözünü naklederken geçmişte yaşananların tekerrür etmemesi için gayret göstermek ne zamandan beri tahrik muamelesi görür oldu? Çıkarılan şu hercümercin önlenmesi için dışarıya sipariş mi vereceğiz? Nerede gönül dünyamızın insanları, nerede itibarlı olan, sözü dinlenir akil adamlar, nerede Peygamber Efendimizin izinin sürüldüğü, sünnete bağlılığının hep dile getirildiği, hep ‘fırkayı naciye’ deyip duran bütün teşkilatlar; Hepiniz bugün için varsınız, tarihi hizmetler sizi bekliyor. Misyonunuzun, vizyonunuzun gereklerini yerine getirmek asıl bu günler için değil mi? Bugün önleyemediğiniz kargaşalıkları ne zaman önleyecek, ‘mü’minler muhakkak kardeştir’ emri ilahisini ‘niçin gerçekleştirmediniz’ sualine amelî cevabınızı ne zaman vereceksiniz? Egoizmden kurtulup, ‘Ümmetin derdiyle dertli olup’ cevabımızın icaplarını yerine getirdiğimiz zaman İnşallah…
 
Yaşar Değirmenci.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
19
Abdülaziz Kıranşal / Müslüman Ailelere
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Dün, 08:03:40 ÖÖ »


Müslüman Ailelere

Dünyayı kurtaramıyorsanız bari evinizi kurtarın!

Suriye’yi, Filistin’i, Doğu Türkistan’ı, Arakan’ı kurtaramıyorsanız bari kendi evlerinizi kurtarın! Oradaki mazlum çocuklar için bir şeyler yapamıyorsanız bari kendi çocuklarınız için bir şeyler yapın! Ailenizi ve evinizi ihmal etmeyin! Sakın unutmayın! Evde yaptığınız her ihmal, çocuklarınız açısından ya itikadi ya ahlaki ya da ameli bir problem olarak size geri dönecektir. Bir anne-babanın başına gelebilecek en büyük musibetlerden birisi de kendi ailesinin İslami terbiyesini ihmal etmesidir. İşte bu tam bir kayıp ve tam bir ziyandır. Çünkü Rabbimiz buyuruyor ki: "Asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendileriyle birlikte ailelerini de ziyana uğratanlardır." (Şura 45)

Evinizin iktidarını kaybetmeyin!

Bir evde gençler Youtuber'lara teslim edilmişse, çocuklara çizgi film açmadan yemek bile yedirilemiyorsa, anneler başlarını dizilerden kaldıramıyorsa, babalar spor, haber ve magazin programlarına müptela olmuşlarsa, yemekler toplu halde yenmiyorsa, kimse kimseyi sabah namazına kaldırmıyorsa, herkes kendi odasında, kendi kanepesinde kendi cep telefonu ve kendi internetiyle kendi dünyasında yaşıyorsa o evin iktidarı kaybedilmiş demektir. Evlerinin iktidarını kaybedenler, memleketin siyasi iktidarını kazansalar bile hiçbir şey yapamazlar.

Uyarmaya ilk önce evinizden başlayın!

Namazı tavsiye edecekseniz önce ailenize tavsiye edin! Günahtan sakındıracaksanız önce ailenizi sakındırın. Hedef ve ideallerinizi gerçekleştirecekseniz bunlara ilk önce evinizden başlayın! İslam’ı hâkim kılacaksanız önce evinize hâkim kılın! Tüm iddialarınızı önce evlerinizde ispat edin! Çünkü Rabbimiz buyuruyor ki:

"Uyarmaya önce en yakın akrabalarından başla." (Şuara 214)

Unutmayın! Ne ekerseniz onu biçersiniz!

Siz iffetli olursanız, eşleriniz, kızlarınız ve oğullarınızda iffetli olur. Siz ailenize karşı merhametli olursanız size de merhamet edilir. Siz ayıp örtücü olursanız sizin de ayıplarınız örtülür. Siz ana-babalarınıza sahip çıkarsanız ileride çocuklarınız da size sahip çıkar. Bilin ki, hiçbir eğitim, hiçbir sohbet ve hiçbir hoca iyi bir örneklikten daha etkili olmaz.

Gerçek sevginin gereğini yapın!

Eğer eşinizi ve çocuklarınızı gerçekten seviyorsanız:

Onları sabah namazına kaldırın! Onlara haram lokma yedirmeyin! Bütün haklarınız onlara helal edin! Onların dizi müptelası olmalarını önleyin! Onları faize ve krediye bulaştırmayın! Gıybet ettiklerinde, yalan söylediklerinde, adaletten ayrıldıklarında, ibadet ciddiyetlerini kaybettiklerinde onları hemen uyarın! İslam'ı yaşamaları için onlara yardımcı olun!

Evinizde kesinlikle bunları yapmayın!

Bilin ki, faiz giren evde huzur olmaz, haram lokma giren evde salih nesil olmaz. Eşlere karşı nezaket olmayan evde afiyet olmaz. Ana-babaya hürmet edilmeyen evde bereket olmaz. Sabah namazlarına önem verilmeyen evi Allah korumaz. Allah’ın emir ve yasaklarına değer verilmeyen bir evde düzen olmaz.

Eşinize ve ana-babalarınıza vefasızlıktan kaçının!

Başta eşiniz ve aileniz olmak üzere kimseye karşı nankörlük yapmayın! Çünkü elindeki nimetlerin kıymetini bilmeyenler, eşine ve dostlarına hainlik edip aldatanlar, kendisine iyiliği dokunanlara vefasızlık yapanlar, Allah'a şükür, kullara da teşekkür etmeyenler, ilk önce Rablerinin sevgisini kaybederler çünkü: "Allah hiçbir haini ve hiçbir nankörü sevmez." (Hac, 38)

Evlerinizde şükür ve istiğfarı ihmal etmeyin!

Evinize ve ailenize dokunabilecek azaptan, üzüntüden, kederden, belalardan ve musibetlerden korunmak istiyorsanız iki şeye dikkat edin! Bunlardan birisi şükür yani “Elhamdülillah” diğeri ise istiğfar yani "Estağfirullah"tır. Çünkü Rabbimiz buyuruyor ki:

"Allah istiğfar ettikleri müddetçe onlara azap edecek değildir." (Enfal,33) Ve yine Rabbimiz buyuruyor ki:

"Eğer şükrederseniz Allah size niye azap etsin ki." (Nisa, 147)

Dr. Abdülaziz Kıranşal.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
20
Mustafa Kasadar / Zafer Veya Yenilgi Tesadüf Eseri Olmaz
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Dün, 07:55:07 ÖÖ »


Zafer Veya Yenilgi Tesadüf Eseri Olmaz

Müslümanların Uhud’da başlarına bir felaket geldi. Bu acı günde karşılaştıkları bunca yara ve acıların dışında ayrıca yetmiş şehid verdiler. Müslüman oldukları halde Allah’ın düşmanı müşrikler onlara galip geldi. Hâlbuki onlar Müslümandılar ve Allah yolunda cihad ediyorlardı. Bunun için Uhud günü aldıkları yenilgi nedeniyle panik ve hayret içinde, “Bu bizim başımıza neden geldi?” dediler.

Hiç şüphe yok ki; yüce Allah, Müslümanlara, bu olayla zafer ve yenilgi hakkındaki değişmez kanununu ve şartını öğretmişti. Sahabiler Uhud’da -bir an bile olsa- sünnetullaha yani Allah Teâlâ’nın her ümmet ve her millet için koyduğu değişmez yasalara uygun olmayan bir davranış biçimi ortaya koydukları için bu acı ve yaralarla karşılaştılar. Ancak mesele sadece bununla sınırlı değildir. Çünkü bu; Müslümanların acı çekmesinin ötesindeki asıl plan, saflardaki müminlerle münafıkların ayrılması, mümin kalplerin arındırılması, düşünce bulanıklığından, zaaf ve eksikliklerden temizlenmesine ilişkin Allah’ın kaderinin gerçekleşmesi olayıdır.

Hiçbir şey rastlantı sonucu ve boşuna meydana gelmez. Kuşkusuz Allah’ın hikmeti ve müminlere olan iyiliği, onları değişik koşulların etkisiyle saflarda çalkantılara sebep olan ve hiçbir zaman İslâm’ı sevmeyen münafıklardan ayırmayı gerektirmiştir. Bu yüzden yüce Allah, bu yolda pisi temizden ayırmak için davranışları ve düşünceleri nedeniyle onları Uhud’da bu şekilde imtihana tabi tutmuştur.

Bu din Allah katından değil midir? Hiçbir şeyin aciz bırakamadığı ve her şeye kadir güçten gelmedi mi?

Peki, niçin sadece insanın gücü dâhilinde hareket ediyor? Hareket etmesi için beşerin çabasına neden ihtiyaç duyuyor? Sonra niye her zaman galip gelmiyor? Niçin müminler sürekli zafer kazanmıyor? O halde, ona uyanların zaman zaman, tabiatın, şehvetlerin ve maddi olguların ağırlığına yenik düşmesi neden? Kimi zaman, batılın taraftarlarının, hak mensuplarına galip gelmesinin sebebi nedir?

Bütün bu sorular; bu dinin tabiatının ve onun uygulanış biçiminin en başta gelen ve en basit gerçeğini kavrayamamaktan ya da unutmaktan kaynaklanan sorular ve kuşkulardır.

Bunun sebebi Müslümanların yaptığı hatalardır. Bu hataların tümü de, bu dinin tabiatını kavramamaktan ya da unutmaktan doğmaktadır. Yine beşerin pratiğine dayanmayan, onu değiştiren, başka bir şekle sokan, insanın fıtratıyla, eğilimleriyle, yetenekleriyle, güçleri ve tüm maddi olgusuyla ilişkisi bulunmayan olağanüstü bir olayın gerçekleşmesi beklentisi içinde olmaktan kaynaklanmaktadır.

Herhangi bir çarpışmada hak taraftarlarının sınanması, bir zaman diliminde zayıf görünmesi, yüce Allah’ın onları yalnız bıraktığı veya unuttuğu ya da batıla dilediği gibi öldürüp eziyet etmesi için terk ettiği anlamına gelmez. Aynı şekilde batılın herhangi bir çarpışmada galip gelmesi ve bir zaman diliminde güçlü görünmesi, onun yenilmeyecek bir güç olduğu veya hakka, kalıcı ve öldürücü zararlar dokundurabileceği anlamına da gelmez.

Batılın yolun sonuna varması, en iğrenç günahları işlemesi, kötülüklerin en ağırını yüklenmesi ve böylece hak ettiği en şiddetli azabı tatması için batıla süre tanınmaktadır. Murdar (pis) olanın temizden ayrılması için, hak taraftarları da imtihana tabi tutulur. Böylece imtihan karşısında direnenler büyük sevaplar kazanırlar. Kuşkusuz bu, hak için bir kazanç, batıl için ise bir kayıptır.

Yüce Allah, Müslüman ümmeti, evrensel ve büyük bir rol üstlenmesi, muazzam ilahi metodu yüklenmesi ve yeryüzünde eşsiz bir hayat tarzı ve yepyeni bir düzen meydana getirmesi için ortaya çıkarmıştır. Bu önemli rol, samimiyeti, berraklığı, netliği ve titizliği gerektirmektedir. Aynı zamanda saflarda bozukluğun ve yapıda herhangi bir çatlaklığın olmaması da kaçınılmazdır. Kısacası, bu ümmetin tabiatının büyüklüğü bakımından, yeryüzünde yüce Allah’ın kendisine takdir ettiği role ve ahirette kendisine hazırladığı konuma uygun bir kapasitede olması lazımdır.

Yüce Allah’ın bu yeryüzü için koyduğu değişmez yasa, insan hayatında insanların çabaları ve onların gücü dâhilinde gerçekleşmesidir. Onun için insan, sarf ettiği çaba oranında ve pratik hayat koşulları dâhilinde hedefine ulaşır.

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in getirdiği şekliyle İslâm’da somutlaşan hayat metodu, sırf Allah tarafından indirilmiş olması yahut yalnızca insanlara tebliğ edilip açıklanması ile yeryüzünde insanların dünyasında hâkim olmaz. Aksine güçleri oranında ona uygun hareket etmeleri, onu hayatlarının ödevi ve en büyük gayeleri edinmeleri ile mümkün olur. Ayrıca diğer insanların da kalplerinde ve pratik hayatlarında gerçekleşmesi için çaba sarf etmeleri ve bu gaye için hiçbir çabadan kaçınmamaları ile mümkün olur. Bu topluluk hem kendilerinin hem de başkalarının ruhlarındaki beşerî eksiklikler, heva ve bilgisizliklerle mücadele eder. Bu metoda karşı koymak için beşeri eksiklik, heva ve bilgisizliği kışkırtanlara karşı mücadele eder. Bütün bunlardan sonra bu metodu, beşer fıtratının gücü oranında gerçekleştirmiş olur.

Bu metodun en güzel tecessüm ettiği yer Gazze’dir.

Yahudilerin havadan, karadan, denizden bomba yaydırdıkları Gazze’de bir avuç mücahit, katil Yahudi askerlerine kan kusturuyor. İki milyarlık Müslüman dünyanın sessiz bir şekilde izlediği vahşete karşı direniyor. Ne ile? Tabii öncelikle imanları ile ve sonra da yaptıkları askeri eğitim ve tahkimat ile. Demek ki sebepler dünyasına tevessül etmeden bir şey olmuyor.

Mustafa Kasadar.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.
Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 10