* FANİ DUNYA FORUM HABERLER

Son İletiler

Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6 7 ... 10
41
İslamda Aile / Ana Baba ve Evlat İlişkisi
« Son İleti Gönderen: melek Haziran 27, 2025, 11:59:04 ÖÖ »


Ana Baba ve Evlat İlişkisi

 Toplumsal ilişkilerimizde, en ince ayrıntıya kadar öğretiler sunan İslam dininin, o toplumun çekirdeği olan aile kurumu, o kurumu oluşturan bireyler ve davranışları ile ilgili düzenlemeler getirmemiş olması beklenemez. Toplumun kalbi olan aile kurumunun düzgün işlemesi, karşılıklı saygı, sevgi, sabır ve anlayışın hakim olması, ideal bir toplumun oluşabilmesi için çok gereklidir. Çünkü aile topluma rengini veren, toplumu oluşturan bir kurumdur. Allah'a tam teslim olmuş, Kur'an'ı referans kabul etmiş, Hz. Muhammed (s.a.v.)'i kendine örnek kılmış bir toplum arzuluyorsak işe, toplumun en küçük yapı taşı olan aileden başlamamız gerekmektedir.

 İşte bu noktada, aileyi oluşturan fertlerin birbirleri ile ilişkileri gündeme gelmekte, karşılıklı sorumluluklarının bilinmesi ve uygulanabilmesinin gereği ön plana çıkmaktadır.

 Anne ve Babanın evlatlarına karşı sorumlulukları :

 Bir insanın iman şerefine nail olabilmesi için yıllarca uğraşırken, ellerimizin altında istediğimiz gibi yetiştirebileceğimiz çocuklarımızın ihmal edilmemesi gerekmektedir. Çünkü doğru yaklaşabildiğimizde ihtiyacımız olan güzel bir kul, bir muvahhid, bir muallim, bir mücahid olarak yetişen çocuklarımız geleceğin inşasında söz sahibi olacak ve etken bir rol oynayacaklardır.

Çocuk ilk olarak ailesini, özelliklede babasını örnek almaktadır. Bu sebeple aile içerisinde huzurlu bir ortam sağlaması gereken anne ve baba, çocuklarının eğitimine gereken önemi vererek, onları imani ve ahlaki açıdan örnek şahsiyetler olarak yetiştirmelidir. Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim diyen peygamberimizin, anne ve babalara hitaben;

 "Hiçbir baba oğluna güzel edepten daha üstün bir hediye veremez, bağışta bulunamaz." Mesajı unutulmamalıdır.

 Sadece Allah(c.c.)'a secde edilen, doğruluğun, eminliğin, saygının hakim olmuş olduğu, yalanın, çatışmanın, kötü sözün yer almadığı bir evde yetişen çocukların, ahlaki durumunun olumlu olacağı Allah'ın izniyle aşikardır. Sürekli şükredilen, tesbihatların, ilim halkalarının ihmal edilmediği ortamlar, çocukların kişisel gelişimine katkı sağlayacaktır.

 Aile büyüklerinin ve geçimi üzerine alan babanın en çok dikkat etmesi gereken hususlardan birisi de rızkın helalden kazanılıp helale harcanmasıdır. Baba evine mutlaka helal lokma getirmeli, özellikle haramdan ve şüpheliden kaçınmaya itina etmelidir. Hz. Muhammed (s.a.v.)

"Bir adam Allah'ın rızasını umarak aile efradına infak ederse bu, o kimse için sadakadır." buyurarak helal yoldan kazanılan malın aileye harcanmasının bile küçümsenemeyecek bir ibadet olduğuna vurgu yapmıştır.

 Tabi ki bu güzel ahlak, bu özenli davranışlar, imanın bir göstergesi olarak ortaya çıkmalı, çocuğun yaptığı her hayırlı ameli Allah için yaptığı bilinci yüreğine kazınmalıdır. Çocuğun Rabbini doğru tanıyabilmesi sağlanmalı, şirksiz bir imani öğreti ile yetiştirilmesi gerekmektedir. Hayatı boyunca sahte ilahların, güçlerin, otoritelerin, batıl davetine yüz çevirebilmeli, hiçbir dünyevi menfaat onu Allah'a olan dosdoğru imanından geri düşürmemelidir.

 Anne ve baba, İmran ailesi gibi daha doğmadan çocuklarını Allah'a adayacak bilinçte olmalı, şehitlik ve şehadet bilincini daha küçük yaşta çocuklarına verebilmelidir.

 Çocuk şehadet bilincini ilk olarak, ailesinin kulluk görevlerindeki kararlılıklarından, Allah yolunda ki tavizsiz  davranışlarından alır. Babasının zamanını, enerjisini, malını ve canını  feda etmesi gerektiğinde, annesini, kendisini ve kardeşlerini, mazeret olarak sorumluluklarının önüne geçirmediğini gören bir çocuk elbette en temel dersi almış olacaktır.

"De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez." (9/Tevbe 24)

 Allah'ın kendilerine üç,beş,yedi evlat verdiği Müslüman babalar hepsini kendi yolunda harcadığı bunca evlattan birini dahi O'nun yoluna kalben, ihlasla bağışlamıyor, "eti de kemiği de senin ya Rabbi" diyemiyorsa; "İslamın sancağının dalgalanması lazım" mealinden söyledikleri sözlerin samimiyeti tartışılmalıdır.

 Filistin'de babasının kucağında, işgalci israil askeri kurşunlarıyla can veren Muhammed Cemal'in annesi kendisi ile yapılan röportajda, "yas değil bir gururu, onuru yaşıyorum. Mescidi Aksa'nın özgürlüğü için bir değil bin Muhammed feda olsun." İfadelerini kullanmış, bu şuur tarih boyunca fetihleri doğurmuş ve izzetli bir yaşamın, özgürlüğün anahtarı olmuştur

 Bu ve bunun gibi örnekler gösteriyor ki tüm Müslüman aileler çocuklarını yetiştirirken, evlatlarının Allah'ın rızasını kazanarak ebedi nimetlere, cennetlere kavuşabilme arzusunu, endişesini tüm dünyevi beklentilerin önüne geçirmelidir.

 Evladına karşı örnek olma sorumluluklarını yerine getirerek, doğru bir eğitim alabilmeleri için güçleri oranınca çaba harcayan bir ailenin, tabi ki yapması gereken son görevi Allah(c.c.)'a karşı acziyetlerini dile getirerek dua etmeleridir.

"Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, gözün aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine önder kıl," (25/Furkan 74)
"Rabbim, beni namazı(nda) sürekli kıl, soyumdan olanları da. Rabbimiz, duamı kabul buyur."  (14/ İbrahim 40)

"Rabbim, bana katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin"  (3/Ali İmran 38)

 Evladın, Anne ve Babasına karşı sorumlulukları : 

 Evladın Anne ve babasına karşı iyi ve güzel bir şekilde davranması, Kur'an'ın bazı bölümlerinde Allah(c.c.)'a kulluk edin emrinden hemen sonra zikredilmiştir. İman dairesine girerek cennetlerin varisi olmak isteyen bir fert demek ki şirksiz bir şekilde Allah'ı tek Rab, ilah olarak kabul edecek, sonra varolmasının sebebi olan anne ve babasına hürmet gösterip iyilik edecektir.

"Allah'a ibadet edin ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmayın. Annebabaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına güzellikle davranın. Çünkü, Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez." (4/Nisa 36)

 Kendisini bin bir meşakkatle karnında taşıyan, olmadık sıkıntılar çeken, helal rızk temini için çabalayan, hastalanınca ağlayan, yemeyince yemeyen, ana ve babanın bu davranışları hiçbir zaman evlat tarafından unutulmamalıdır. Sabırlı ve alçakgönüllü bir şekilde yetiştirildiklerini unutmadan, nasıl bebek iken kendisine şefkat gösterildiyse, yaşlandıklarında aynı şefkati ve ilgiyi ana ve babasından esirgememelidir. Bu ilahi bir emir, ertelenemez bir ikazdır.

"Rabbin, O'ndan başkasına kulluk etmemenizi ve annebabaya iyilikledavranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: "Öf" bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle" Onlara acıyarak alçakgönüllülük kanadını ger ve de ki: "Rabbim, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse Sen de onları esirge." (17/İsra 23-24)

 Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Allah katında en sevgili amel hangisidir diye sorulduğunda, sırasıyla, "Vaktinde kılınan namazdır, Ana ve Babaya iyilik etmektir, Allah yolunda cihad etmektir," şeklinde cevap vermiş, ana ve babaya güzel davranmanın ne kadar öncelikli bir amel olduğuna vurgu yapmıştır.

 Bu iyi ve güzel davranışlar, ihmal etmeden ziyaret etmek, ihtiyaçlarını güç nispetinde karşılamak, güler yüz göstermek, dertlerini sabırla ve anlayışla dinlemek, şeklinde özetlenebilir. İhtiyaçların karşılanmasını, infak etmeyi, en yakınlardan başlayarak tavsiye eden İslam dini, Ana ve babaya infakı bu sıralamanın en başına yerleştirmiştir.

"Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "Hayır olarak infak edeceğiniz şey, annebabaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir." (2/ Bakara 215)

 Ana ve babaya ihsanda bulunmak ve itaat etmek, tabi ki Allah'a kulluğun önüne geçemez. Aile büyüklerinin Allah'a isyana ve günaha sürükleyecek telkinleri reddedilmeli, fakat bu red cevabı verilirken üsluba dikkat edilmelidir.

"Biz insana, anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik. Eğer onlar, hakkında bilgin olmayan şeyle bana ortak koşman için sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda, onlara itaat etme. Dönüşünüz banadır. Artık yaptıklarınızı size haber vereceğim." (29/Ankebut8)

 Herkes hesap gününde kendi yaptıklarından sorumlu olacak, anne, baba, aşiret ve en güçlü ordular o günün dehşet anında bir fayda sağlayamayacaktır. Anne emzikli bebeğini fırlatacak, herkes kendi derdine düşecek, isyana ve şirke sürükleyen sebepler ne olursa olsun,  Allah katında mazeret olmayacaktır.

"Ey insanlar, Rabbinizden korkupsakının, çünkü kıyamet saatinin sarsıntısı büyük bir şeydir.

Onu gördüğünüz gün, her emzikli kendi emzirdiğini unutup geçecek ve her gebe kendi yükünü düşürecektir. İnsanları da sarhoş olmuş görürsün, oysa onlar sarhoş değillerdir. Ancak Allah'ın azabı pek şiddetlidir." (22/ Hac 12

 Bir evladın, ailesine yapabileceği en etkili görev hassas bir kalple ana ve babasının mağfireti, affı, kurtuluşu için dua etmesidir. Bu dua onlar hayattayken yapılmalı, gerektiğinde sesli bir şekilde onlarında kalplerini etkileyecek bir tarzda okunmalıdır. Çünkü unutulmamalıdır ki söz ancak kalpten çıkarsa ancak kalbe girer.

"Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni, annebabamı ve mü'minleri bağışla"  (14/İbrahim 41)

İNTERNET RADYOMUZ FANİDUNYA FM 24 SAAT YAYINDADIR.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

YENİ SİTE GİR,İŞİMİZ.
42
İslamda Aile / Çocuk ve Arkadaşlık
« Son İleti Gönderen: melek Haziran 27, 2025, 11:45:24 ÖÖ »


Çocuk ve Arkadaşlık

Çocukların arkadaşlıkları çeşitli evrelerden geçer: Önce arkadaşlık urmaları için aynı "oyun"lan oynamaları ve "benzer görüntü" ergilemeleri yeterli olur. Dalıa sonra "ortak değerler"i ve kuralları paylaşan çocuklar bir araya gelirler. Sonundu ergenliğe yaklaşıldığında, başkalarını anlama, kendini açma, paylaşılan ilgiler ve dalıa güçlü duygusal bağlar üzerine dikkatlerini yoğunlaştırırlar. 2-6 yaş arasındaki İlk Çocukluk Dönemi"nde çocuğun diğer kimselerle (ev dışındaki insanlarla, özellikle kendi yaşıtlarıyla) olan çok sayıdaki ilişkisi, onun sosyal gelişimini artırır. Bu nedenle, anaokuluna giden çocuklar, arkadaşlarıyla çok sayıda ilişki kuracaklarından, sosyal faaliyetleri âİle ve komşu düzeyiyle sınırlı olan çocuklara oranla daha iyi bir toplumsal uyum gösterirler6-12 yaşlan arasındaki "Son Çocukluk Döneminde ise. arkadaşlıklar kurmak en önemli görevlerden biridir ve bu. hayatları boyunca devam edecek sosyal bir beceridir. İlkokul çağı çocuğu, çekingen olsa bile yine de kendi yaşıtlarınca kabul edilme gereksinimi duyar. Yaşıl arkadaşlardan oluşan) destekleyici bir gruba uyum sağlamak ve âit olmak ister ki. bu onun yüksek benlik saygısına ulaşmasında oldukça Önemli bir yer tutar. Yani bir gruba âit olma. çocuğa sadece arkadaş ve eğlence sağlamakla kalmaz, aynı zamanda ona gurur ve statü duygusu da verir. *Genel bir kural olarak, okul öncesi dönemde aile içi deneyimler, okul döneminde ise aile dışı deneyimler, kişilik oluşumu ve yapılanmasında büyük bir önem taşımaktadır.' Çocuklar Özellikle ergenlik öncesi dönemiyle beraber, yani I takriben 12 yaşlarından sonra anne ve babayla geçimsizliği girerek kendi oluşturdukları gruplara bağlılık gösterirler. Kendi eğilimlerine uyan arkadaşlar bulur ve dışarıdan herhangi bir kontrole tâbi olmadan yaşamak isterler. Onlar için kendi belirledikleri kurallar, grup kuralları önemlidir."Çocuğun arkadaş grubu, onun sosyal tavırlarını etkiler. Bu sosyal tavırlar, çocuğun genellikle diğer bireylere ve sosyali yaşama karşı tüm tutum ve davranışlarını içerir. Bir dereceye! kadar aile kazanılan bu tavırlar, çocuğun arkadaş grubuyla o lan deneyimleri sonucu değişebilir.

" (Şüphesiz bu davranıp ve bilgilere, alâkalara aynı zamanda dînî hususlar da dahildir.') Çünkü çocuk kendini bu grup içinde değerlendirir, arkadaşlarının beğenisini, saygınlığım kazanmak için onların tutum ve davranışlarını en üst düzeyde yapmaya çaba harcar. Arkadaş grubuna karşı çıkması çok zordur, İstemeyerek de olsa grubun çoğunluğunun istediği davranışı yapmak zorunda kalır. Aksi takdirde korkaklıkla, mızıkçılıkla suçlanır ki. hiçbir çocuk bu duruma düşmek istemez. İşte bu nedenlerle eğer çocuğun arkadaş grubu bozuk, ahlak dışı ve suç niteliğinde davranışlar gösteren kişilerden oluşmuş ise, çocuk da zamanla değişir ve onların değerlerini benimseyerek aynı davranışları yapmaya başlar. Yani çürük elma yanındakileri de bozar." Fakat anne babaların ve eğitimcilerin, çocukların niçin böylesi "çeteler"e yöneldiğini tespit etmesi gerekmektedir. Ve sağlıklı bir arkadaş çevresine sahip olmayıp da kimi "çeteler"fi yönelen çocuklar için bu çeteler, "âit olma duygusu", "kimlik", "eğlence", "sevgi", "fark edilme", "basan (yeterlik)", "belirli bir yapı (standartlar/sınırlar)" gibi psikososyal ihtiyaçları karşılamaktadır.'"Özetle; insan psikolojik olarak arkadaşının huylarını kapma temâyülündedir: ve bu yöndeki etkileşim çok süratli ve çok güçlüdür. " Ve bir çocuk, ünsiyel ettiği diğer bir çocuk için daha çok telkin gücüne sahiptir. Nitekim Hz.Peyganıbei (s.a.v.) şöyle buyurmakladır:

"Kişi, dostunun dini ve yaşayışı üzeredir. Öyle ise her birini: dostluk kuracağı kimselere dikkat etsin."'" Bir başka hadisi şerif ise şöyledir: "Av kimse île oturup kalkan kişinin ve kötü ile arkadaş olanın misâli, tıpkı misk taşıyanla demirci körüğünü yelleyip çeken kimse gibidir. Misk taşıyan ya suna (kokusundan) verir, ya sen salın alırsın, hiç olmazsa ondan güzel bir koku duyarsın. Körükçüye gelince o. ya senin elbiseni yakar, yahut da ondan fena bir koku duyar rahatsız olursun." " Bir diğer rivayette: "Suna karası hulaşımı sa da korkusu bulaşır." Duyuruluyor. Ahlâk âlimi İbn Miskeveyh'e (8.421/1030) göre çocuğu kötü davranışlardan ve tabiatı gereği kötü kimselerden korumak gereklidir. Kötülerle düşüp kalkan çocuk, gerçek fazileti bulmaktan engellenmiş olur. Onu hikmel sahibi kimselerle ve iyi huylu arkadaşlarla düşüp kalkmaya teşvik edilmeli ki, gerçek fazilete ulaşmakta güçlük çekmesin. Filozof İbn Sînâ (Ö.428/I037) şöyle der: "Çocuğun mektebinde terbiyeli ve görgülü bir arkadaşı olmalıdır.

Zira çocuk, çocuktan kolaylıkla alışkanlık kazanır, ondan öğrenir ve onunla ünsiyet kurar." " Eğitimci İbn Cemâ'a (6.733/1333) ise, "Öğrenci, imkân verdiği ölçüde hareket ve davranışta en iyi, karakteri sağlam, şerefine düşkün, her yönden yardımcı olanı arkadaş olarak seçmesi gerekir" demektedir. ıs Günümüz eğitimcileri de, çocuğun ruh sağlığının korunması ve hattâ ruhî bozukluklara mâruz olanların tedavisi için, çocuğu kaynaşabileceği akranlar grubu İçerisine koymaya büyük ehemmiyet vermektedirler. Arzuya şâyân olan sosyal âdetler ve alışkanlıklar, en iyi şekilde insanın kendi yaşındakilerle düşüp kalkmasıyla öğretileceğine inanılmıştır." Toplumun çocukları bir araya getirmek ve toplumsallaştırmak için olanak veya programlarının yetersiz kalması, bazı çocukların arkadaşlık kuramamasının sebebidir. 2" Çocuk ve Gençlik Kulüpleri, işte bu önemli toplumsal görevi üstlenerek şunları gerçekleştirebilir: a Seçici davranır; ve sâdece güzel ahlâkı hedefleyen çocuklardan oluşan bir arkadaş grubu oluşturabilir. b Çocuklardaki "âit olma", "kimlik edinme", "fark edilme", "haşan (yeterlik)" gibi psikososyal ihtiyaçlarını karşılar. Bu ihtiyaçların "çeteler"e mensup olunarak temin edilmesine fır sat tanımaz. Dolayısıyla, çocuklarını zararlı arkadaşlıklardan kurtarmak isteyen anne babalar için bir allemulif sunarlar. (Çünkü eğitimciler ve psikologlar: "çocuğunuzu bir arkadaş arkadaşlıktan vazgeçirmeye çalışırken daha yararlı olabilecek bir yaklaşım ise başka bir arkadaşlık kurmaya özendirmektir. Çocuğunuzun zamanını ve dikkatini (başka bir seçenek oluşturan) olası bir arkadaşlığa vermesini sağlayın" demektedirler. c Çocuklara, sağlıklı arkadaşlık ilişkileri kurabilmesi için gereken özgüveni ve girişimciliği kazandırır.d Arkadaşlık bağlarının kuvvetlenmesini sağlayıcı; böylelikle de müspet etkilenmelere fırsat hazırlayıcı etkinlikler düzenler.

İNTERNET RADYOMUZ FANİDUNYA FM 24 SAAT YAYINDADIR.

YENİ SİTE GİR,İŞİMİZ.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
43
İnaç Ahlak / Yitiğimiz olan Sevgi ve Saygı
« Son İleti Gönderen: melek Haziran 27, 2025, 11:41:00 ÖÖ »


Yitiğimiz olan Sevgi ve Saygı

Dünya-hızlı bir değişimi yaşıyor. Temeli çok eskilere dayanan kurumlar da bu değişimle birlikte yenilenip dönüşüyor. Sadece ülkemizde değil, dünyanın farklı milletlerinde de görülen bu farklılaşma ve yeni duruma ayak uydurma çabalarının en belirgin olarak yaşandığı kumruların başında İse aile geliyor, Modern zamanlardaki katılım -erkek ilişkileri. mutlu veya mutsuz evlilikleri çocuk sevgisi gibi günümüz problemlerine baktığımızda Ciddi bir boş vermişlik,ve yorumsuz bir duruş almayla karşı karsıya olduğumuzu görürüz. Aile içi tartışmalar, kavgalar, çocuk eğitimi e sevgisi, boşanmayı gerektiren sebepler, ev liliği korumanın yollan, flört, mutlu olmayı bilme ve becerme, anlayış, hoşgörü, karıkoca hakları, toplumsal ve sosyal çevreye uyum gibi alt başlıklar halinde beynimize üşüşen birçok kavramın çözümüne yönelik elimizde ne var acaba? FITRİ ÖZELLİKLER Yitiğimiz olan sevginin, aile kurumundaki etkisi ve vazgeçilmezliğine inanan herkesin ayna karşısına geçip, kendisiyle, bu anlamda h;ılleşmesi gerekiyor. Bu küçük girizgah, bulunduğumuz yeri ve almamız gereken du ruşu belirlemesi bakımından önemli idi. Geçen ay içinde ajanslardan geçen bir haber. evlilikleri sonuna kadar götüremeyen insanların başka nedenlerini hatırlatıyor ve farklı bir düşünme "alanı daha açıyordu.-Biz sadece tek bıreyla üzerinde geliştirdiğimiz tezleri, sayıları oldukça fazla olan ikiz yaratılmış insanlâr"için düşünememiştik. Sevgi evet. anlayış evet, fedakarlık evet pma, mutsuzlukların ve boşanmalarm nedenleri arasında acaba genlerin hiç mi suçu yok? Boston Üniversitesi bilim .idamları, muhtemel ruhsal bozuklukları tesbit etmek için Vietnam Savaşı'na katılan tek ve çift yumurta ikizleri ile görüştü. Görüşmelerde, ikizlerin medeni durumları, kaçıncı evliliklerini sürdürdükleri ve boşanmışlara bunun nedenleri belirlendi Görüşmelerin sonucunda, aynı genleri taşıyan'tek yumurta ikizlerinİn boşanma oranları ve nedenlerinin, farklı genler taşıyan çift yumurta ikizlerinden çok daha fam benzerlik gösterdiği ortaya çıktı. Bilim adamları, bu çalışmanın genetik faktörün boşanma üzerindeki etkisini açıkça"ortaya kov dıığunu söylüyorlar. GENLERİN GÜCÜ Araştırmayı yürüten ekipten Dr.Michael Lyons, genlerin evliliğîn uzun ömürlü olup olmamasında önemli bir rol oynadığını belirtirken, "Evlilik kararı ise tek yurnurta ikizlerinde bile yalnıza çevreden gelen etkilere bağlı. Çevresel etkenler evlenip evlememe konusunda herhangi bir genetik faktörün önüne geçiyor çünkü genç insanlar çoğunlukla anne-babalarınin evliliklerini! başarısına göre evlenip evlenmeme konusunda karar veriyor" del Ancak evlendikten sonra işin içine başka faktörler de giriy or. Dr, Lyons, "Genlerin boşanma üzerindeki etkisi, uyuşturucu kullanımı depresyon veya alkolizme genetik eğilim olarak algılanmalı! derken, araştırma sonucunda, örneğin, hastalık derecesinde marbaz otan ikizlerin boşanma eğiliminin, diğerlerine oranla 2J kat daha fazla olduğu ortaya çıktı. Lyons, "Ruhsal kökenli bütM rahatsızlıklar evlilik ilişkisini zorlaştırıyor" dedi. İngiliz evlilik danışmanı Julia Coles da, "Düşüncelerini ve dun gularını eşlerini tehdit etmeyecek biçimde ifade edebilen insan ların çoğunun evlilikleri uzun ömürlü oluyor. Bu karekter özelli ğinde de genlerin kesinlikle etkisi var" diyerek araştırma sorgulanna katıldığını söylüyor. Coles, genetik içgüdülerin insanların karşı cinsle ilişki kurma isteğini açıkladığım, ancak evlenme ka ranmn toplumun insan ilişkilerini düzenleme isteğinden ortaya çıktığını ve genlerle ilgisi olmadığını belirtiyor. İLİŞKİLER VE BOYUTLARI Bütün bu görüşlerden sonra, aile içindeki sorunların sadece im yal etkenlerle ortaya çıkmadığı, insanların fıtri (yaradılış) özeli liklerinin de evlilik kurumunun durduğu nokta ve gelecek için onemli ve öncelikli bir yer tuttuğu anlaşılıyor. Coles'in de belirttiği gibi, "Düşüncelerini ve duygularım eşlerim tehdit etmeyecek bir biçimde ifade edebilen insanların çoğuma evlilikleri uzun ömürlü oluyor. Bu karekter özelliğinde de genlerin kesinlikle etkisi var." Çünkü, eşler arasında ciddi karşıtlıklar veya tahammülsüzlüklerin ortaya çıkmaya başladığı andan itibaren, bir ilişkiyi bitirmek için bahaneler arandığını biliyoruz. Ufak-tefek sosyal etkenlerin eşler arasında ciddi krizlere neden olduğumu e en acısı, uçurumun kenarına gelen ilişkilerin pamuk ipliğine bağlı olan çocuklar, diğer aile fertleri, hatırlı kişiler "sayesinde" yürütülmeye çalışıldığı günümüzde, sağlıklı düşünme ve karar Verme mekanizmasının susturulması anlaşılır gibi değil. Bütün bu görüşlerden sonra, aile içindeki sorunların sadece sosyal etkenlerle ortaya çıkmadığı, insanların fıtrî (yaradiliş) Özelliklerinin de evlilik kurumunun durduğu nokla ve gelecek için önemli ve öncelikli bir yer tuttuğu anlasiliyor, BAHANELERE SIĞINMAK Sevgiyi korumanın yolları, somut çözüm önerileri içermiyor belki ama. insan ömrünün genel hayat içindeki yerini İyi kavrayabildiğimiz ölçüde, yaşadığımız anların ne kadar önemli olduğunu anlayabiliyoruz. Yaşam, bize bahşedilmiş en kutsal hazine. Bütün insanlığın toplam sorunlarını bahane ederek, kişisel tatminsizlikleri eğer bir krize yol açmıyorsa öne alarak ve günlük hayata sadece kendi penceresinden bakarak bütün her şeyi ve herkesi yerdeki kum tanesine benzeten bir anlayış, (ister erkekte olsun, ister kadında) anlaşılmaz bir narsizmden başka bir şey değildir! Belki anlamsız bir tahammülün kapılarını aralayacak olan bu yorum, verilecek karar sonrasında kaybedilecek veya kazanılacak şeylerin, kişinin beklentilerine oranını da belirleyecektir. Yani eğer, kaybedeceklerimiz, kazanacaklarımızın yanında çok öneri bir yer tutmuyorsa, hayatı zehir etmenin bir anlamı var mı? Bugün sizin için yeni bir gün. Bütün bü söylediklerimden sonra kendinizi, sevdiğiniz insan(lar)ı ve konumunuzu yeniden gözden geçirerek, nasıl bir kıymete sahip olduğunuzu yorumlamaya çalışın! .

İNTERNET RADYOMUZ FANİDUNYA FM 24 SAAT YAYINDADIR.

YENİ SİTE GİR,İŞİMİZ.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
44
İnaç Ahlak / Ahlaki Alanı Terketmemeliyiz
« Son İleti Gönderen: melek Haziran 27, 2025, 11:37:15 ÖÖ »


Ahlaki Alanı Terketmemeliyiz

Ahlaki kaygılardan bağımsızlaştırılan bir dünyada yaşıyoruz.

Günümüzde bütün ilişkiler kişisel çıkar temelinde şekilleniyor. İlişkilerimiz kutsal alana, ölçülere, ilkelere yabancılaşıyor. Seküler kültürde bir cemaaat fikri, düşüncesi, dayanışması ve ilişkisi bulunmadığı için, bireysel tercihler, düşünceler ve kararlar öne çıkıyor. İnsani anlamlar, ilişkiler ve değerler alanı yoksullaşıyor ve boşalıyor.

Günümüze özgü anlayış ahlaki denetimden yoksun bulunduğu iğin, yanlış ve tahripkar bir özgürlük anlayışıdır. Bugünün dünyasında, çok yıkıcı ve çok olumsuz gelişmeler insani ahlaki açıdan denetlenemiyor ve sorgulanamıyor. Bu nedenledir ki, güncel dünya koşullarını savaşlar,

ırkçılıklar, yoksulluklar, adaletsizlikler, faşizmler, karanlık politik ilişkiler ve küresel karmaşa oluşturuyor. Küresel emperyalizm gündemi başka yerlere, başka alanlara taşıyor. İnsanlık amerikan icadı sorunlara mecbur tutuluyor.

İnsanlık dünyasıyla ve kitlelerle bir ilişkisi bulunmayan, insanlığı ve kitleleri temsil etmeyen, yalnızca tekelleri temsil eden kitle iletişim araçları, küresel gündemi oluşturuyor. Tekelleri temsil eden medya düzeni, karşıt görüşlerin, zayıfların, muhaliflerin temsiline imkan tanımıyor. Laiklik egemenlerin, egemenliklerini sürdürebilmek için bir ideolojik araç olarak kullanılıyor. Dünya ölçeğinde Müslümanların özgürlüklerin sistemin keyfi denetimi ve baskısı altında tutuluyor İnsanlığı bir bütün olarak algılamak ve anlamak ahlaki bir davranıştır. İnsanlığın bir bölümünü sahip bulunduktan inançları sebebiyle yanlış anlamak ve yanlış anlatmak, ahlaksızlıktır ve doğal bir tutum değildir. Günümüzde hem küresel sistem, hem de ulus devletler Müslümanlarla ilgili olarak sınırlandırıcı kısıtlamalar koymak suretiyle sistemli bir ahlaksızlık imlemektedir.

İnsanlık dünyasında ideolojik ayrımcılıktan ve ırk düşüncesinden daha tehlikeli ve daha tahripkâr bir düşünce yoktur. Her ırkçılık kendisini ezeli ve ebedi bir ulus olarak görür.
Bir milliyete bağlı olmayı bir kan sorunu olarak görmek yerine, bir kültür sorunu olarak görmek gerek. Her milliyetçilik, hayatın her alanına hastalık derecesinde sosyal, kültürel, fiziksel, siyasal kısıtlamalar, sınırlamalar üretir, bu sınırlamaları çoğaltır ve tahrik erler. Milliyetçiliklerin geliştirdiği bu yapay, bu gayn insani sınırlar dışında kalan herkes, aşağılanır ve düşman muamelesi görür.

Aziz İslâm hepimizden en geniş ufuklara, çerçevelere, hassasiyetlere, ilgilere sahip olmamızı ister. Aziz İslâm renk ve milliyet ayırt etmeksizin, bütün yeryüzünde gerçekleşen her tür insani, ahlaki, kültürel, düşünsel, entelektüel gelişmeye ve oluşuma açık olmamızı öğütler. Hizip adamı olmak, en dar ufukların, daha doğrusu ufuk-suzluğun adamı olmak demektir. İslâm, ahlaki olmayan sınırları, ayrımcılıkları kaldırıyor, evrensel bir kimlik öneriyor, tüm insanlığa sesleniyor, herkes ,için, herkesin paylaşacağı değerler üretiyor. Bu nedenledir ki, hepimizin evrensel İnsanlık değerleriyle özdeşleşen bir çerçeveye, ufka, kültüre ve eğitime ihtiyacımız vardır. İslâm uygarlığı etnik uyum ve kültürel çeşitliliğin en güzel şekilde yaşandığı bir uygarlıktır, bu uygarlık farklı unsurlara dini özgürlük ve özerklik tanımıştır.

Irk kategorilerine göre, ırk merkezli çözümleme, yorumlama, açıklama gayretleri benzersiz bir ilkelliktir. Ayrıca Aziz İslâmı bir ırkın şemsiyesi altında, bir ırkla özdeş kılarak yorumlamak, açıklamak da benzersiz bir sapkınlıktır.

Günümüzde insanlık durumları ideolojik terimlerle tanımlandığı için, gerçekler gereği gibi yansıtılmıyor. İnsanlık durumları hakikatin ve vicdanın gereklerine göre değil, egemenlerin bakış açıklarına ve çıkarlarına göre değerlendiriliyor. İdeolojik temellere dayalı insan haklan tanımı sınırlı/ ayrımcı bir tanımdır. Ahlaki temellere dayalı insan hakları tanımı evrensel bir çerçeveye sahiptir.

Ahlaki anlamı olmayan bir hayata ve ilişkiler sistemine katlanılamaz. Ahlaktan vazgeçmek, vahşeti seçmektir. Tercihlerimizi her koşulda onur ve erdemden yana kullanabilmeliyiz. Her koşulda ahlaki bir dünya görüşünü temsil etmeliyiz. Ahlakı kişisel bir seçim olarak değil, ortak bir seçim olarak algılamalıyız.

Gayri ahlaki ve gayri insani ayrıcalıkların, ayrımcılıkların ve eşitliksizliklerin bulunduğu toplumlarda hiçbir suretle adaletten söz edilemez.
Hiç bir çöküş ahlaki ve kültürel çöküş kadar kötü olamaz.

En büyük üstünlük ekonomik ve politik üstünlük değil, askeri ve ideolojik üstünlük değil; ahlaki üstünlüktür.

Büyük bir kayıtsızlık çağında yaşıyoruz. Afganistan'da, Filistin'de, Çeçenistan'da, yaşanan kitlesel katliamlar ve işlenen büyük savaş suçları insanlık dünyasında gereği kadar bir yankı uyandırmıyor. Kayıtsızlık, benmerkezcilik, hissizlik ve duygusuzluk durumu ürküntü veren boyutlara ulaşıyor. İnsanlar günlük, kısa vadeli tutkulara mahkûm oluyor. Ben-merkezci bireyler yalnızca bir hesap makinesi işlevi görüyor. Cismani olan kutsal olanın önüne geçiyor. Bütün ilişkiler sorumluluk duygusundan bağımsızlaşıyor. Bütün bir insanlık egemen ideolojiler söylemin saldırısı/işgali ile karşı karşıya bulunuyor.

İnsanlığın, dünyayı doğru bir çerçeve içerisinde algılaması zorlaşıyor. Çok büyük bir değerler krizi ile karşı karşıya içerisinde bulunduğumuz dönemde, tarih karşısında tavırsız kalamayız. Koşullara direnç gösterme yeteneği kazanmalıyız. Günlük basit çıkarlar için uzun vadeli anlam ve amaçlardan vazgeçmemeliyiz. Günü kurtarmaya yönelik, çıkarcı eylemlerden/ilişkilerden ibaret olan, seçim dönemleriyle sınırlı bir etkinliğe dönüşen politik zihniyete itibar etmemeliyiz. Hayatın he alanında ehliyet ve liyakat ölçütlerine göre hareket etmek adil olmanın ilk şartıdır.
Adalet, neyi hak etmişsek ona sahip olmamızdır.

Köklü, anlamlı, derinlikli ve kuşatıcı bir değişim için her alanda risk almak gerekir. Risk alabilecek kadar cesaretli, şecaatli ve nitelikli olmayanlar hiçbir değişime Öncülük edemezler.

Bütün sağlıklı inşalar, temiz ve güzel niyetler, içtenlikli ve ahlaki çabalar üzerinde yükselir.

İNTERNET RADYOMUZ FANİDUNYA FM 24 SAAT YAYINDADIR.

YENİ SİTE GİR,İŞİMİZ.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
45
İslami Aşk ve Sevgi / Allah’ı Seveni Sevmek
« Son İleti Gönderen: melek Haziran 27, 2025, 11:22:27 ÖÖ »


Allah’ı Seveni Sevmek
 
Sevginin gereği, sevgilisini seveni, onun hakkında iyi düşünceler besleyeni sevmek; ona düşman olanları, onu sevmeyenleri ise sevmemektir. Dostun dostu dostum, dostun düşmanı düşma-nımdır, diyebilmektir. Bunun tersi ise, "Düşmanın dostu düşmanım, düşmanın düşmanı ise dostumdur." Yani Allah dostlarını sevmek, onları dost edinmek, düşmanlarını da düşman bilip onları sevmemek sevginin bir gereğidir.

Allah'a âşık olan kişi şöyle düşünür: Eğer bir insan benim Rabbime kulluk ve ibadet ediyor, O'nu seviyorsa, benim de o kişiyi sevmem gerekir. Neden? Çünkü sevgilime olan aşkım bunu gerektirir. Madem sevgilimi seviyor, ona muhabbeti var, ben de bu sevgi hürmetine o kişiyi severim. Ben eğer gerçekten aşıksam, sevgilime dost ve sevgili olanlar benim için de sevgilidir, değerlidir. Ve başımın üstünde yerleri vardır. Sevgilime değer verdiğim gibi onu sevenlere de değer veririm.

Sevgilimin sevdikleri de benim için sevgilidir. Onun dostları da benim dostlarımdır. Sevgilim kadar olmazsa da onları çok severim. Sevginin son sınırı, sevgilinin kapısında duran kediyi dahi sevmektir, demişler. Sevgilime düşmanlık duygusu taşıyanları, sevgilimin dostlarına düşmanlık besleyenleri asla sevemem. Sevgilimi incitenleri, onu üzenleri beni incitip üzenleri sevmediğim gibi sevemem.

Sevgide Vefa

Hz. Peygamber'in Hz. Hatice'nin vefatından sonra onun dost ve arkadaşlarına gösterdiği sevgi ve muhabbet bunun örneklerinden biridir. Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gün yanma gelen yaşlı kadının birisine fazla ikramda bulundu ve ilgi gösterdi. Sebebini soranlara şöyle buyurdu:

"Bu kadın Hz. Hatice zamanında bize gelir giderdi. Ahde vefa dindendir."(1) Yani sevgideki vefanın gereği budur. Şairlerden biri şöyle demiş: "Dostların ayrılığından sonra, zamanın başka musibet ve felaketlerini önemsemiyorum."

İşte bunun için Allah'ı seven bir kişi Hz. Muhammed'i (s.a.v.), Sahabe-i Kira’mı, Allah dostlarını, mü'minleri sever. Şeytanı, Ebu Cehil'i, müşrikleri, kâfirleri, münafıkları ve de sevgilisi olan Allah'a karşı gelen günahkarları sevemez. Bunu her hangi bir zorlamadan ötürü değil, sevginin bir gereği olarak, içinden öyle geldiği için sevemez. Muhabbetullah mertebesini bulan, Allah'ın dostlarını sırf Allah rızası için, hiçbir menfaat beklemeden sever ve onları dost edinir. O'nun düşmanlarını da kendine düşman bilip, onlara bile hilm ve şefkatle muamele eder.

Allah'ın rızası doğrultusunda insanlardan hoşnut ve memnun olmak gerekir. Allah sevgisi ve Resulullah sevgisi için mü'minleri, hayırlı işler yapanları, hayvanları, bitkileri ve bütün mahlukatı sevmek gerekir. Hz. Enes (r.a.) Resulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu naklediyor:

"Yavrucuğum, eğer kalbinde kimseye karşı herhangi bir kin duymadan sabahlayabilir ve akşamlayabilir sen bunu yap." Sonra da bana:"Yavrucuğum, bu benim sünnetimdendir. Kim sünnetimi yaşatırsa beni sever; kim beni severse cennette benimle beraber olur." buyurdular.
Müslüman olan bir kişi Allah ve Resulünün sevgisinden ötürü mü'minleri sevdiği gibi onlara karşı her hangi bir kırgınlık bile duymamalıdır. Onlara hased, kıskançlık, öfke, düşmanlık, kin ve nefret gibi hisler beslememelidir. Hele hele kafirlerin onlara topyekün savaş ve mücadele başlattığı zamanlarda ayrılığa ve bölünmeye düşmemeleri Allah'ın bir emridir. Kin ve düşmanlığa neden olabilecek ne varsa elin tersiyle itmelidir. Ne kişisel menfaat, ne para hırsı, ne makam ve mevki, ne ikbal endişesi, ne siyasi ve fikri düşünce farklılığı ve ne de dünyevi başka bir şey müslümanlara karşı kin ve düşmanlığı oluşturmamalıdır. Eğer bir müslüman bu nedenlerin herhangi birinden ötürü başka nıüslümanlara kin duyuyorsa kalbine Allah ve Resulünün sevgisinin yerleşmesini beklememelidir. Zira Sevgiliyi sevenler sevgili olmalıdır. Kur'an-ı Ke-rim'de bu hususta şöyle buyuruluyor:"Bunların arkasından gelenler şöyle derler: Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde iman edenlere karşı hiç bir kin bırakma! Rabinıiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!. Yani muhacir ve ensann Earkasından gelenler, onlara dil uztıtmaması, onlara kin beslemesi bu ayetin bir gereğidir, emrettiği

bir husustur. Ayrıca geçmişteki ve şu andaki müslümanlara karşı herhangi bir kin veya öfke duymamak, müslümanların hayrını isteyip bu doğrultuda dua etmek de ayetin işaret ettiği başka bir husustur.Allah Dostlarını Sevmenin Önemi Bu konuda bir kaç hadisi şerif aktarmakta fayda görüyorum. 1. Ebu Hureyre (r.a.) Rosıılullah'ın şöyle buyurduğunu naklediyor: "Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız.

2. Ebu Hureyre (r.a.) Resulullah'lan şöyle bir kulsî hadis naklediyor: "Kim benim bir velim'e (dostuma) düşmanlık beslerse, şüphe siz ben o kimseye karsı savaş açarım. Kulum bana farz kıldığım ibadetlerden daha sevimli bir şey ile yakiaşamaz. Kulum bana nafilelerle yaklaşmaya devam eder. Nihayet ben onu severim. Ben kulumu sevince, onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Eğer benden bir şey isterse kendisine istediğini veririm. Bir şeyden bana sığınırsa kendisini o şeyden mutlaka korurum. Mü'minin canını almakta tereddüt ettiğim kadar yapacağım hiç bir şeyde tereddüt etmedim. Mü'min ö-iümü sevmezken, Ben de onun fazla yaşlanarak fena duruma düşmesini istemem..

Burada Allah'ın veli kullarına düşman olanların, Allah'ın öfkesini celbederek kendilerine düşman olmasını gerektirecek bir duruma düşmeleri ifade ediliyor. Ayrıca Allah dostlarını sevmenin, Allah sevgisini kazandıracak bir davranış olduğunu açıklamaktadır. "...Onun gören gözü, duyan kulağı,... olurum." Artık kulum her davranışı beni düşünerek yapar. Adeta kendisini benimle eşleştirir ve yaptığı her işi benim rızam için yapar.

Gönlünden ve aklından benim rızama aykırı bir karar çıkmaz. Benim memnun olduğum sesleri dinler, memnun olduğum yüzlere ve yerlere bakar, memnun olduğum yerlere gider ve memnun olduğum işlere el atar. Bunların aksini ise asla yapmaz. Yani Benim memnun olmadığım sesleri dinlemez, memnun olmadığım yüzlere ve yerlere bakmaz, memnun olmadığım yerlere gitmez ve memnun olmadığım işlere el atmaz.

Onun gönlü ve kalbi sadece benimle meşgul olur. Gözleri her ne ve nereye bakarsa Allah'ın büyüklüğünü ve kudretinin eşsizliğini görür. Kulakları duyduğu sesleri süzer, Allah'ı hatırlatan kelimeleri gönlüne ve beynine iletir. Tattığı ladlar ona cenneti hatırlatır. Tuttuğu şeyleri Allah'ı anarak tutar. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamberin Bedir Savaşında bir avuç toprağı yerden alıp müşriklere atmasıyla ilgili şöyle buyuruyor: "(Ey Habibim!) Attığın zaman sen atmadın, fakat Allah (onu) attı..."

3. Hz. Enes (r.a.) Resulullah'ın şöyle buyurduğunu naklediyor: "Kişi sevdiğiyle beraberdir." Hz. Enes (r.a.): "Müslümanların İslam'a girdikten sonra bu söze sevindikleri gibi sevindiklerini hiç görmedim, "diyor.

Allah dostlarını sevmek, onlarla bir arada bulunmak, onlara gönül bağlamak kalbimize imanın tadının yerleşmesine vesile olur. İmanımızın, ilâhî aşkın sıcaklığıyla olgunlaşmasını, hamlıktan çıkmasını sağlar. Allah dostlarıyla uzun süren beraberlikler kötü insanlara karşı bir soğuma hissine, onlardan uzaklaşmaya ve gönülden onların sevgisinin zayıflamasına yardımcı olur. Günaha karşı aşırı istekleri azalır. İbadetlere karşı içinden daha çok istek ve sevgi doğar. Gönlünde sıcak bir akım dolaşmaya başlar. Aşka giden yolda kıvılcımlar çakmaya, aşk bağının goncaları filizlenmeye hazırlanır. Boylere gönül hamlıktan çıkıp pişmeye doğru seyir alır. Gün gelir aşk ateşiyle yanan bir sevgili olur. Sevgili olunca da çevresine aşk ve sevda dağıtan bir kandil, bir Süreyya kesilir. Artık onda ibadetlerden yüksünme ne gezer, ibadete özlem duyan bir sırdaş olur. İbadetlerinden haz ve tad almaya başlar. Gönül aşk ateşiyle pişmedikçe, organların işlediği ibadet ve davranış meyveleri ham olur. Ham meyvenin hiç tadı olur mu?

İNTERNET RADYOMUZ FANİDUNYA FM 24 SAAT YAYINDADIR.

YENİ SİTE GİR,İŞİMİZ.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
46
G / Grup biz ümmetiz 320 kbps - NETTE İLK FANİDUNYA NETTE
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Haziran 27, 2025, 09:59:49 ÖÖ »
Grup biz ümmetiz 320  kbps - NETTE İLK FANİDUNYA NETTE
13 / 00:01:04:48 / 148,32 MB

AKSA ARSLANLARI MEYDANLARDA-NEŞİD (1 / 04:28)
-------------------------------------------------------------------
01 - AKSA ARSLANLARI MEYDANLARDA-NEŞİD  04:28


AKSANIN ASLANLARI MEYDANDA-ŞİİRLİ (1 / 05:02)
-------------------------------------------------------------------
01 - AKSANIN ASLANLARI MEYDANDA-ŞİİRLİ  05:02


BİR FİLİZ AT KALBİNE ADI TEVHİD OLSUN-BAĞLAMA (1 / 05:17)
-------------------------------------------------------------------------------
01 - BİR FİLİZ AT KALBİNE ADI TEVHİD OLSUN-BAĞLAMA  05:17


BİR FİLİZ AT KALBİNE ADI TEVHİD OLSUN-NEŞİD (1 / 05:16)
-----------------------------------------------------------------------------
01 - BİR FİLİZ AT KALBİNE ADI TEVHİD OLSUN-NEŞİD  05:16


GAZZELİ YİĞİTLER (1 / 05:41)
--------------------------------------------------
01 - GAZZELİ YİĞİTLER  05:41


HAYDİ KALKIN AYAĞA (1 / 05:01)
----------------------------------------------------
01 - HAYDİ KALKIN AYAĞA  05:01


KAİNATIN YILDIZLARI (1 / 04:30)
-----------------------------------------------------
01 - KAİNATIN YILDIZLARI  04:30


KURTULACAK MESCİDİ AKSA-NEŞİD (1 / 03:52)
---------------------------------------------------------------
01 - KURTULACAK MESCİDİ AKSA-NEŞİD  03:52


ŞEHADETE ÖZLEM (1 / 05:51)
------------------------------------------------
01 - ŞEHADETE ÖZLEM  05:51


ŞEHİTLERİN ARDINDAN (1 / 02:42)
-----------------------------------------------------
01 - ŞEHİTLERİN ARDINDAN  02:42


TEKBİR SESLERİ (1 / 03:41)
------------------------------------------------
01 - TEKBİR SESLERİ  03:41


VASİYETİM (1 / 08:33)
-------------------------------------------
01 - VASİYETİM  08:33


ZAFER MARŞI- GAZZE VE ŞAMIN ZAFERİ (1 / 04:48)
--------------------------------------------------------------------
01 - ZAFER MARŞI- GAZZE VE ŞAMIN ZAFERİ  04:48

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

İNTERNET RADYOMUZ FANİDUNYA FM 24 SAAT YAYINDADIR.

YENİ SİTE GİR,İŞİMİZ.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
47
Ramazan ve Mübarek Günler ve Geceler / Hicret Cami ve Ev Merkezli Bir Hayattır
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Haziran 27, 2025, 08:42:17 ÖÖ »


Hicret Cami ve Ev Merkezli Bir Hayattır

1447. Hicri yılınızı tebrik ediyorum. Cenab-ı Hak, yeni yılı hayırlara vesile kılsın. Birlik, beraberlik ve kardeşliğimizin pekişmesine, insanlığın huzur ve iyiliğine vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.

Kendi yılbaşına girdiğimiz bu günlerde yılın “Aile Yılı” ilan edilmesi düşündürücü. Boşanmaların arttığı, evlilik yaşının 30-35’lere çıktığı bu dönemi de hicretle irtibatlı düşünmemiz gerekiyor. Nasıl mı? Birkaç cümleyle başlayalım.

Hicret; Cami merkezli bir hayattır. Hicret; Ev merkezli bir hayat. Evin merkezinde namaz. İbadet eksenli bir hayat. Eğitim merkezli bir ev. Modernizmin evsizliğine mukabil, İslam ev merkezli bir hayatı teklif ediyor insanlığa. Bu da evsizlikten eve hicreti gerektiriyor. Sokaktan, başıboşluktan eve hicret.

Sokak çocuğu, sokak kadını olmaktan kadını ve çocuğu kurtarır hicret. Ev, Kur’an-ı Kerim’de insanlar için Mekke’de tesis edilmiş olan ilk eve, Kâbe’ye, Beytullah’a Allah’ın eviyle irtibatı/iletişimi kesmediği müddetçe huzur bulur.

Fertler/bireylerden topluma, toplumdan millete, milletten ümmete ve insanlığa geçiş, vahye dayanan bir geçişi gerçekleştirdiğinde dünyevî ve uhrevî saadete ulaşır.

Mü’minler; Mekke döneminde, iman ve hayat tarzlarıyla, yaşadıkları ortamlarla şirkten, müşriklerden ve şirkin belirlediği hayat tarzlarından ayrılıp, hicret etmişlerdi. İnanç ve hayat tarzıyla hicretlerinin tehlikeye girdiği, zorla, zorbalıkla ayrılıkların yok edilmeye ve tekrar şirke, şirkin belirlediği hayat tarzına dönmeye çağrıldıkları ve zorluklar tahammül güçlerinin aşma noktasına yaklaştığı zaman, hicretin bir başka aşamasını da gerçekleştirip Medine’ye göç ettiler. Bunlar da gösteriyordu ki, inanç ve hayat tarzında hicret etmeden fiziksel hicret olmaz. Fiziksel hicret, ilk iki hicretin yeterli olmayıp, ‘pisliklerden tamamıyla kurtulmadığı durumda devreye girmesi gereken bir aşamayı temsil etmektedir. En zor şartlarda Mekke’de yaşayan müminler Medine’ye hicret ederek hem olumsuz şartlardan kurtulmuşlar ve hem de bu arada kötülüğün, şirkin yurdunu fethedecek güç birikimini sağlayıp, sonunda küfrün saltanatını sona erdirmişlerdi.

Resulullah, Mekkeli Müslümanların oluşturduğu muhacirlerle, Medineli Müslümanların oluşturduğu Evs ve Hazrec topluluklarından bir Müslüman toplumu inşa etme sürecini başlattığı zaman, toplumun harcı olarak ilk yaptıklarından birisi, Müslümanlar arasında selamı emretmesi ve yaygınlaştırılmasını istemesi oldu. Elbette ki birbirlerine karşı olumlu sözlerle hitap eden, bu sözlerinde birbirlerinin iyilik ve esenliğini isteyenler arasında mevcut olan veya gelecekte olması muhtemel görünen problemler çözülür, buzlar erirdi.

İlişkiler içten ve daha yoğun olurdu. Bağlar güçlenip kuvvetlenirdi. Resulullah bu konuda şöyle buyurdu: “Varlığım kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz.

Birbirinizi sevmedikçe de gerektiği gibi iman edemezsiniz. Ben size yerine getirdiğiniz zaman aranızda sevgiyi oluşturup pekiştirecek bir şey söyleyeyim mi? O selamdır. Selamı aranızda yaygınlaştırın.” Toplumun temelinin sağlam olması, o toplumu oluşturan bireylerin birbirleriyle ilişkilerinin güçlü bir dostluk ve dayanışma üzerinde şekillenmesine bağlıdır. Resulullah, karşılıklı dayanışmayı artırmak için, Muhacirle Ensar arasında inşa edilen kardeşlik bağını daha güçlendirecek bazı uygulamalara karar verdi. Bu “iman kardeşliğinin” gereğiydi. Üstelik Muhacirler bütün mal varlıklarını Mekke’de bırakıp gelmişlerdi. Medine’de yaygın olan ziraat ve sanatı bilmiyorlardı. Bildikleri tek iş ticaretti, ama sermayeleri yoktu. Bunlardan dolayı, hem muhacirleri koruyup, başta ekonomik sıkıntıları olmak üzere problemlerinin ağırlığını azaltmak ve hem de bir İslam toplumunun inşasını temin etmek için özel statülü bir kardeşlik uygulamasına gidildi.

Kardeşlik bağı, hicretin beşinci ayında, mescidin inşası sırasında, Enes b. Malik’in evinde tesis edildi. Bu, dünyada benzeri bulunmayan bir uygulamaydı. İnsanların genellikle kan ve süt gibi unsurları temel alarak birbirleriyle kardeş olmalarına karşılık; Resulullah, insanlık tarihinde ilk defa inanç kardeşliğini ve bu kardeşliğin gereklerine uygun bir düzenlemeyi başlattı. Vahyolunan bir ayet, tesis edilen kardeşliği onayladı ve “iman kardeşleri”ni övdü: “Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir” (59 Haşr 9). Tesis edilen kardeşlik bağı maddi ve manevi her türlü ortaklığı ve dayanışmayı kapsıyordu. Resulullah sadece kardeşlik uygulamasını pekiştirmek için değil, her çağdaki ve toplumdaki Müslümanlar arasında şekillenecek ilişkileri biçimlendirmek ve dayanışmayı gerçekleştirmek için, söz konusu iman kardeşliğinin önemini ve gereklerini sıklıkla dile getirdi. Müminlerin sevgi ve bağlılıkta tek vücut gibi olduklarını; vücudun bir organı acı çektiğinde, bu acıyı bütün vücudun yaşadığı gibi, müminlerin de birbirlerinin acı ve sıkıntılarına duyarsız olmadıklarını, olamayacaklarını ifade etti. Müminlerden birisinin bir diğer mümine üç günden fazla küs durmasının helal olmadığını, bir müminin, kendisi için istediğini din kardeşi için de istemedikçe gerçekten iman etmiş olamayacağını bildirdi. “Aranızda hediyeleşin” diyerek, karşılıklı hediyeleşmenin dostluğu pekiştirmedeki önemine dikkat çekti. Müslümanlar ise bütün bu hatırlatma, uyarı ve emirlere titizlikle uydular.

Hicretin her konuşulup yazıldığı yerde, Peygamber Efendimizin hayat tarzını bir bütün olarak anlamadan, Kur’ân’ı da İslâm’ı da dünyayı da dünyanın meselelerini de anlayamaz, kavrayamaz ve anlamlandıramayız. Bizden öncekilerin yaşamadığı en dehşetli gurbeti, modern zamanların insanları yaşıyor. Bu; modern oyuncaklarla oyalanan, hipnotize edilmişçesine insanlığından sürülüp çıkarılan, âdeta iç dünyalarında bir “hicret” bekleyen toplum. İnsanın insanlığından “göç” ettiği bir dünyada yaşıyoruz.  Şu hâlde “hicret” üzerinde düşünerek, iç dünyamıza dönerek “hicret şuuru” içinde hareket ederek bir ‘nefis muhasebesi’ yapmalıyız. İnsanın insanlığından edildiği bir toplumda hicret zarurettir.

Kur’an’ın “Aranızda hayra çağıran, iyi doğru ve güzeli emredip kötü, yanlış ve çirkinden sakındıran bir topluluk bulunsun” dediği o topluluk; günahtan-sevaba, kötülükten iyiliğe, alçaktan yüceye, değersizden değerliye, dünyadan ukbaya, kutsala hicret!

Hicret, bir hayat tarzıdır. Dünya durduğu müddetçe hak ile batıl, adalet ile zulüm, hayır ile şer, iyilik ile kötülük mücadelesinin devam edeceği bilinciyle yaşamaktır. Hicret, her durumda zulmün ve zalimin karşısında hak ve hakikatin tarafında yer almaktır.

Şu hâlde iç dünyamıza dönerek “hicret şuuru” içinde yaşayalım. “Hicret yolcusu” ve “hicret medeniyeti”nin mensuplarıyız. İnsanlığın vahiyden beslenen bir soluğa ihtiyacı olduğunun şuurunda hareket ederek “umut” olduğumuzu unutmayalım.

Rabbim hicret şuuruyla yaşamayı/yaşatmayı nasip eylesin.

Yaşar Değirmenci.

İNTERNET RADYOMUZ FANİDUNYA FM 24 SAAT YAYINDADIR.

YENİ SİTE GİR,İŞİMİZ.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
48
İnaç Ahlak / Bireysel Ahlakta Çözülme
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Haziran 27, 2025, 08:34:26 ÖÖ »


Bireysel Ahlakta Çözülme

Vallahi nedendir, nasıldır, niye bu hale geldik, işin içinden çıkamıyorum ama toplumsal olarak ciddi bir ahlaki çözülme yaşıyoruz. Elbet zatım da dâhil.

Ahir zaman dedikleri bu vakitlerse, o zaman binlerce yıl ötesinden ahir zamandan şikâyet edenler acep hangi hallerden dolayı şikâyet etmişlerdi bilinmez gider.

Ahlaki çözülme üzerine; “Bu mesele nasıl önlenir” gibi bir acemilik yapıp, o konuda kalem oynatacak, söz söyleyecek değilim. Kelama yazık olur.

Sosyal medyadaki ahlaki çözülmenin başını çekenler, arkalarından binlerce insanı sürüklüyorlar. Yine medyadaki ahlaki çözülme de birbirine bağlı olarak peşlerinden milyonlarca insanın aklını, duygularını domura uğratıyor. Çözülme hızla devam ediyor.

Şikâyet babından söylemiyorum. Hepimiz bu girdabın içerisindeyiz ve dönüyoruz. Döndükçe de çıkmaya çalışıyoruz lakin maddi-manevi battıkça batıyoruz.

Neyse, önce nefsime, sonra kendisini muhatap sayacaklar için ehline müracaat edelim ve Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu’nun “Bireysel Ahlakta Çözülme” üzerine sözlerine yer verelim. Şöyle diyor:

“Kişisel tecrübeme ve yaptığım gözlemlere göre, bir üniversite hocası olarak binlerce gençle muhatap olduğumdan, çeşitli vakıf ve kuruluşlarda muhtelif dersler verdiğimden, yüzleştiğim, fark ettiğim, hissettiğim, artık hangi sözcük tercih edilirse edilsin, en önemli sorunun, ‘ferdi ahlakta çözülme’ olduğunu düşünüyorum.

Buna ferdi seviyede ahlaki çözülme ya da değer yoksunluğu da diyebilirsiniz”. (Kendini Bulmak. Sh.90)

İhsan hocanın tespiti böyle!

Eminim aklıselim sahibi çok kimseler de aynı şeyleri söyleyecektir, yüzlerce kitapta yazılıdır, konferanslarda, seminerlerde dile getirilir, çeşitli kurum ve kuruluşlarca programlar yapılır ama mesele ferdi boyuta gelince galiba hedeften şaşılmaktadır.

İstisnalar kaideyi bozmaz derler. Evler ev olmaktan çıkıp, mülteci kampı gibi barınma merkezleri haline gelmiş vaziyettedir. Sebebi ne anneler ne babalar ne diğer aile üyeleridir.

Sebep belli. Ferdiyetçi bencillik (Narsizim) denizinde boğulmakta, çıkmaya çalıştıkça batmaktayız.

Hani denizde ölme tehlikesi geçiren kimsenin kendisini kurtarmaya gelen kişiyi can havliyle boğmaya kalkışması gibi kurtarma araçlarımızı “Benden sonra tufan” zihniyetiyle acımasızca mahvediyoruz.

Yine sözü ehline bırakalım.

“Kanımca ferdi ahlaktaki kaotik (kargaşa, düzensizlik, karmaşa) yapının ve çoklu moral değerler ile iş görülmesinin temel nedeni, küçük ölçekte Türkiye’de, büyük ölçekte İslam dünyasında, hemen hemen her alandaki kanonik (kanun kural) yapının çökmesidir.

Ahlaki, siyasi, dini, ilmi sahalardaki zeminsizliğin, tutarsızlığın, hatta çelişki yaşama biçiminin ana nedeni budur”. (a.e)

Ezcümle:

Kendimize soru sormayı reddediyoruz. Neye mensubiyet ve aidiyet duyduğumuza dair kendimize soru sorabilsek ama kaçıyoruz.

Kendimize; şahsi çıkarlarımız için değil, nefsimizin esareti altında değil, mensup olduğumuz ve yaşamak için ideal haline getirdiğimiz değer yargılarımız çerçevesinde soru sorabilsek, sanırım pek çok problemleri halledebiliriz vesselam.

Hüseyin Öztürk.

İNTERNET RADYOMUZ FANİDUNYA FM 24 SAAT YAYINDADIR.

YENİ SİTE GİR,İŞİMİZ.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
49
Ramazan ve Mübarek Günler ve Geceler / Hicri Yılbaşı Muharrem - Aşure
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Haziran 27, 2025, 08:28:08 ÖÖ »


Hicri Yılbaşı Muharrem -  Aşure

Ey aziz ve mübarek samimi Allah’ın kardeş kıldığı insanlık ve Müslümanlar..!

Şu fâni âlemde mü’minin mü’mine en büyük yardımı dua iledir!

 Dua, ruhun feryadı, kalbin niyazıdır; mazlumun sığınağı, mahzunun tesellisidir. Zulüm altında soykırım seviyesinde saldırılara maruz kalan mağdur ve mazlum Filistin, Doğu Türkistan, İran ve bütün dünyadaki kardeşlerimiz için ellerimizi semaya kaldırıp niyaz edelim.

Hakkın hâkim, batılın mahv olması için dua edelim!

Mazlumların hürriyetine kavuşmasını, zalimlerin zulmünden arınmasını niyaz edelim.

Cenâb-ı Hak buyurur:

“Ve Rabbiniz dedi ki: Bana dua edin, size icabet edeyim.” Mü’min Suresi, 40:60

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurur:

“Mazlumun duasından sakınınız! Zira onun duası ile Allah arasında perde yoktur.” Buhârî, Mezâlim 9; Tirmizî, Daavât 131

Ey ümmet-i Muhammed! Mazlumun duası arşı titretir!

Geliniz, birlik olup dua edelim.

Filistin’in, Doğu Türkistan’ın, İran ve dünyanın neresinde mağdur ve mazlum kardeşlerimiz varsa hürriyetine kavuşmasını, zulmün son bulmasını niyaz edelim. Zalimlerin Siyonistlerin ve avanelerinin tuzakları başlarına dönsün!

Mazlumların gözyaşları sevinçle silinsin!

Şimdi Dua Zamanı! Şimdi Ekonomik Boykot Zamanı!

Şimdi Zulme karşı tek yürek, tek bilek olmak zamanı!

Şimdi Manevi cihad zamanı!

İnşaAllah yakın zamanda zamanı geldiğinde Mazlumların imdadına koşmak için maddi Cihada koşma vaktini bekleme zamanı…!

Beklenen günlerin yarın olmasa da;

çok yakın olduğunun müjdesini vermek istiyorum!

Hicri Yılbaşının Müslümanlar için anlamı!

Hicri yılbaşı ne demek olduğunu iyi bir şekilde idrak eden Müslüman, Zilhicce ayının sona erip Muharrem ayının karşılandığı gece ile beraber Hicri yılbaşı gecesini büyük bir anlam içinde idrak eder. Hicri yılbaşı, Müslümanlar için birçok önemli anlam ve değeri olan bir tarihtir.

İlk ilk ve birinci olarak olarak Hicri yılbaşının önemli bir olayı ve anısı vardır.!

Çünkü o gün Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V) ve ilk Müslümanların Mekke’den Medine’ye göç ettiği Hicret olayını anımsatır. Hicret, İslam tarihinin dönüm noktalarından biridir ve İslam toplumunun Medine’de kurulmasının başlangıcını simgeler.

İkincisi:

Müslümanların bu göç olayından sonra artık bir takvimleri olmuştur. Hicri yılbaşı, İslam takviminin başlangıcını belirtir. Müslümanlar için Hicri takvim, dini ve sosyal olayların düzenlenmesinde önemli bir rol oynar.

Üçüncüsü:

Hicri yılbaşı, aynı zamanda Muharrem ayının başlangıcını işaret eder. Muharrem ayı, İslam’da dört haram aydan biridir ve bu ayda savaşmak haram kılınmıştır. Aynı zamanda, aşure günü gibi önemli dini günler de bu ay içerisinde yer alır.

Dördüncüsü:

Hicri yeni yıl Müslümanlara manevi yenilenme ve geçmiş yılın muhasebesini yaptırır. Bu dönemde Müslümanlar, geçmiş yılın muhasebesini yaparak, yeni yıla daha iyi niyetler ve ibadetlerle başlama fırsatı bulurlar.

Rabbim bizleri de bu zümreden eylesin âmin.

Hicri yılbaşı, Müslüman topluluklar arasında manevi bağları güçlendiren, birlik ve beraberlik duygularını pekiştiren önemli bir zaman dilimidir. Hicri yılbaşı ne zaman diye baktığımızda şu an ülkemizde kullandığımız Miladi takvime göre belirleme yapmamız daha kolaydır.

26 Haziran 2025 Perşembe günü Hicri takvime göre 1447 yılının yılbaşıdır. 1 Muharrem 1447, 26 Haziran 2025’tir.

Hicri Yılbaşı ile Aşure Günü ilişkisi!

Hicri yılbaşı ile aşure günü arasındaki ilişki, İslam takviminin başlangıcı olan Muharrem ayı ile ilgilidir. Nasıl ki Miladi takvime göre yılbaşı Ocak’tır ve bu ayla birlikte yeni yıla girilirse, Hicri takvimin de yılbaşı Muharrem ayıdır. Yani Muharrem ayı ile birlikte hicri senede yeni yıla girilir.

Aşure Günü, Muharrem ayının 10. günüdür. Aşure kelimesi Arapça aşara yani on kelimesinden gelir. Aşure günü Muharrem ayının içinde olduğu için Hicri yılbaşı ile aşure günü Muharrem ayına işaret eder.

Hicri yılbaşı, Müslümanlar için özel bir anlam taşıyan bir gün olup, bugünde yapılan ibadetler ve etkinlikler çeşitli şekillerde yerine getirilir.

Müslümanlar için dini ve manevi bir yenilenme dönemi olarak değerlendirilir. Bu özel gün, toplumsal bağları güçlendirmek, manevi anlamda kendini geliştirmek ve İslam’ın temel değerlerini hatırlamak için önemli bir fırsattır.

Sevgili Allah’ımızın (c.c) kullarına nasip ettiği güzelliklerden biri de yeni yıl, yeni başlangıçtır. Hicri yeni yılın ilk ayı olan Muharrem, çokça hürmet edilmesi gereken aydır. Miladi takvimde yılın ilk ayı Ocak’tır. Hicri takvimde ise bu durum Muharrem ayıdır.

Hicri yılbaşında;

İnsanın hayatında bir şeylere başlaması için en güzel mevsimdir. İnsan bu ayda ben geçen yılda Allah’ın (c.c) rızası için ne yaptım? İnşallah bu yeni yılda daha dikkatli yaşayacağım, Allah (c.c) rızası için ömrümü idrak edeceğim diye düşünür.

Hicri yılbaşı, dua ve ibadetler, oruç tutma, namaz kılma, hayır ve sadaka verme, toplumsal din kardeşliği birlik ve beraberliği sağlama gibi önemli ibadet ve görevlerle idrak edilir.

Yeni Hicri seneye dua ile başlamak çok anlamlı ve samimi duygular taşır. Bu duada, Allahü Teâlâ’ya hamd edilmekte, Peygamber Efendimize, Eshabına ve Ehl-i beytine salat ve selam getirilmekte, yeni sene boyunca, şeytanın ve nefsimizin şerrinden Allahü Teâlâ’ya sığınılmaktadır.

Rabbim bu mübarek gece ve Muharrem ayı, aşure günü ve cuma günü hürmetine dualarımızı kabul buyursun

Amin.

Ahmet Maranki.

İNTERNET RADYOMUZ FANİDUNYA FM 24 SAAT YAYINDADIR.

YENİ SİTE GİR,İŞİMİZ.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
50


İnsanların Cehenneme Girmesine En Çok Sebep Olan Şey Dilleridir

Resulûllah Efendimiz bir gün ashabına sohbet ederken mübarek dilini gösterdi ve şöyle dedi: “Bu diline sahip olan var mı, insanların cehenneme girmesine en çok sebep olan şey işte bu dildir.” O yüzden dilinize sahip olun, dikkat edin, konuşma sırasında sakın ha nerde olursanız olun, güzel cümleler edin, ağaçlar, taşlar güzel söz söylediğinize şahit olsun. İnsanları en çok cehenneme sokan şey dilleridir. Peygamber Efendimiz zamanında biri adam öldürdü, katilin geride kalan yakınları sevenleri dediler ki ne yapalım da bu katil akrabamızı cehennem ateşinden kurtaralım? Resulûllah Efendimiz şöyle buyurdu: “Bir Müslüman köle alın ve onu azat edin, azat ettiğiniz kölenin her bir uzvu onu cehennemdeki azabından kurtarmış olur.”

Ramazan’da son 10 gün itikâfa girmek, iki hac iki umre yapmak gibidir. Böyle buyuruyor Peygamber Efendimiz. Kadir Gecesi de içinde olunca daha daha çok sevabı olmuş oluyor. Durumun müsaitse Ramazan itikâfını kaçırma, böyle bir müjdeye ulaş.

ALLAH'I (CELLE CELALUHU) GÖRÜYORMUŞ GİBİ AMEL ET

Namaz kılarken de başka işler yaparken de Allah (celle celaluhu) beni görüyor bilincinde ol. Allah tabiî ki her şeyi görüyor, senin ibadetini de amelini de görüyor, yüce Allah’ın görmediği bir şey var mı? Evet, Allah'ı görüyormuş gibi ibadet etmek gerek öyle buyuruyor Sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem). Bir de nerede olursan ol, sadece camide değil her ağacın, her taşın yanında Allah’ı zikret.

Peygamberimiz (S.A.V.),böyle yapmanın, kalbin sıhhatli olduğunun, güzel olduğunun alameti olduğunu bildiriyor. Her yerde Allah'ı zikret, burası dağ, taş, büyük ağaçlar var, buralar tenha, burada kimse yok deme, Allah (C.C.) beni görüyor de, böyle yap ki dağlar ve taşlar senin zikrine ibadetine şahitlik etsin ahirette. Bir kötülük yaptığın zaman hemen bir iyilik yap, gizli günah yaptıysan gizli tövbe et, dua et, ibadet et. Mislini hemen öde, geciktirme.

ANNENİN EVLADINA ŞEFKATİ BABADAN DAHA ÇOKTUR

Bir kadının üzerinde en çok hakkı olan kimse kocasıdır. Kadın, kocasının derdini çeker, ona hizmet eder, Koca Allah’ın emirlerine uygun işler dilediği sürece kadın kocasının emrine itaat edecek. Bir hadis-i şerif’te, “Bir kişinin bir kişiye secde etmesini istemekle emrolunsaydım kadının kocasına secde etmesini isterdim” buyruluyor. Kadın, malında ve canında kocasına ihanet etmeyecek, kocasının taleplerine karşı gelmeyecek, evinden kocasının izni olmadan çıkmayacak, ticaret maksadıyla bile olsa izinsiz çıkmayacak. Erkekler üzerinde en çok hakkı olan kimse ise annesidir. Erkeğin anasının hakkı babasının hakkından daha üstündür. Kesinlikle evlat anasına of bile demeyecek. Avrupa ne demişse demiş biz Müslüman’ız Avrupa’ya değil Kur’an’a uyacağız. Dini emirlere uygun hususlarda annenin emirlerine karşı gelmeyecek. Evladın içki içmesini, sigara içmesini istiyorsa o olmaz, haram bir talebi varsa annenin emirlerine uyulmaz. Annemizin şefkati babamızdan daha çoktur. Anne çocuğuna bir şey oldu mu yerinde duramaz, o yüzden babadan daha çok şefkati vardır. Anne babadan ikisi de muhtaçsa önce anneye bakılır, anneye bakmak babadan önce gelir, aman anne babaya itaatsizlik etmeyelim. Kadının üzerinde en çok hak kocasının, erkeğin üzerinde en çok hak anasınındır. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) böyle buyuruyor. Yüce dinimiz İslam yalnızca erkeğe değil kadına da birçok hak vermiş. Oraya da geleceğim. Kocanın, karısına karşı hangi vazifeleri var? Onları da sonraki bölümlerde anlatacağım inşallah.

Prof. Dr. Cevat Akşit.

İNTERNET RADYOMUZ FANİDUNYA FM 24 SAAT YAYINDADIR.

YENİ SİTE GİR,İŞİMİZ.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6 7 ... 10